Nur hanım namazdan sonra ellerini açmış, yanaklarından süzülen yaşlarla dualar ediyordu. Ne olursa olsun ödün vermeyen anne yüreğinin içinde büyük bir ateş yanarken bütün derdini Rabbine anlatıp, ondan bekliyordu dermanı.
Ey Rabbim,
Sen bize ev verdin. Mal verdin. Yiyecekler verdin sayısız.
Elhamdulillah.
Verdiğin sayısız rızıklar içinde evlatlarda verdin. Birini daha yürümeye başlarken aldın, bebekti İbrahim'im. Mis kokulum. Halime'mi verdin.
Sonra Fatih ve Fazlı...
Allah'ım. Onlar bu dünyanın süsüne kandı, günahkâr olarak geldi Fatih huzuruna. Sen affet ya Rabbim. Sen affet. Fazlı...demiş gözünden akan yaşlar artarken ağzından kaçan hıçkırıkla eliyle ağzını kapatmıştı. Kalbinin içindeki ateş onu yakarken evlatlarının kalbindeki taş canını yakıyordu. Merhametten yoksun kimselere dönüşmeleri canını yakarken, tek yapabildiği Rabbinden bağışlanmaydı...
Seccadesinin üstünde öylece duaya kendini bırakan Nur hanım, Sinan'ın sesini duymasıyla yerinden kalktı. Gözlerini silip, seccadesini toplayıp yatağın köşesine bıraktı. Odadan çıkmasıyla karşısında eline aldığı kitapları Hâlim'e atan Sinan'a baktı. Çattığı kaşlarıyla,
" Sen benim halama bağıramazsın! Duydun mu? Al sana!"
Demiş elindeki kitabı atmıştı. Hâlim havada yakaladığı kitabı tutup,
" Paşam dur konuşalım."
Halime,
" Halacım bağırmadı diyorum."
Sinan,
" bağırdı! Duydum ben?! Al sana al! "
Demiş birkaç tane daha atmıştı ki Halime, Hâlim'in arkasından çıkıp önüne geçti. Kollarını açıp,
" Bana bak küçük paşa. Sen bana inanmıyor musun yoksa?"
Sinan,
" Sana inanıyorum ama bu gitsin! Gitsin!"
Deyince Halime ona doğru gidip dizlerinin üstüne oturdu. Ellerindeki kitapları alıp yere bırakırken,
" Bağırmadı diyorum. Biraz sesi yükseldi ama bizi korumak içindi. Korktu bana bir şey oldu diye. Hatırlıyor musun bir keresinde parkta oynarken kaybetmiştim seni."
"Hı hı,"
" Bulunca da önce sarılmış sonra da bağırarak yanımdan ayrılma demiştim."
" ağlamıştın."
" bağırmadı Hâlim abin."
" gerçekten mi?"
Deyip başını yandan uzatıp Hâlim'e baktı. Hâlim ona bakıp tebessüm ederken,
" Özür dilerim paşam. Seni üzmek istemedim."
Deyince Halime'nin yanından koşarak gelen Sinan, Hâlim'ın bacağına sarılıp,
" Üzmedin."
Deyince Nur hanım,
" Sormadan öyle atılır mı kitap. Hem bu kitapları çok seviyordun sen, nasıl attın şaştım."
" Halam kadar değil."
Deyince Hâlim kucağına aldığı Sinan'ı öpüp,
" Paşam benim. Aferin koru böyle sevdiklerini. Hem sen böyle korursan gözüm arkada kalmaz. Sinan paşa korur derim annemi de Halime'yi de."
" Korurum."
Deyip Hâlim'in boynuna sarılırken, Hâlim Nur hanıma,
" Anne ben Sinan'ı bize bırakayım seninle biraz konuşalım olur mu?"
" olur oğlum."
Deyince Sinan ile birlikte gitmişti. Halime annesine bakıp ağladığını anlayınca,
" Anne. Lütfen canını sıkma. Bunu da halledeceğiz."
" biliyorum kızım ama anne yüreği işte. Anlamıyorum ki, nedir derdi?"
Deyince gidip annesine sarıldı Halime. Sıkı sıkıya sardığı annesine,
" Derdini bilmiyorum ama her şeyin bir çözümü vardır anne. Geçecek,"
Nur hanım, kızına bakıp,
" Ah benim güzel kızım, ben daha senin tesettüre girişine sevinemedim. Üst üste geliyor hep. Çıkıp sana örtü bile bakamadım ben,"
" bakarız anne, gideriz."
demesiyle merdivenlerden çıkan Hâlim, gelip yanlarında durdu,
" Artık tek gezmek yok. Çıkar aklından. Geçelim odaya,"
Demişti. Birlikte odaya geçtikten sonra Nur hanım,
" Nasıl tek yok?"
" anne şimdi biz uzaktan Halime ve Sinan'ın peşine birini takmıştık, ne olur ne olmaz diye. İyi ki takmışız. Ama bundan sonra kapıda duracak Cevdet abi. Bir şey ihtiyaç olduğunda tek gitmek yok, haberleşip gidilecek. Başınıza bir şey gelsin istemiyorum."
" tamam oğlum."
Halime,
" peki okul?"
Hâlim,
" birlikte gideriz, özledim bende derse girmeyi."
" Ne?"
Şaşkınlıkla öylece Hâlim'e bakarken, Nur hanım gülmüştü. Hâlim ona omuz silkerken annesine dönüp,
" Anne. Lütfen üzme kendini. Bu olacak hayatımızda imtihan. Altından kalkacağız. Ama. Gizli saklı iş yok."
Deyip Halime'ye baktı. Halime başını eğerken konuşmasına devam etti Hâlim,
" bilinmeyen numaradan gelen hiçbir şeyi ne aç ne de cevapla anne. Bana söyle olur mu? Birde düğünden sonra hastaneye gideceğiz."
Nur hanım,
" O neden evladım?"
" anne rutin kontrol. Bir bakalım şeker, tansiyon bir şey olabilir. Önlem alalım."
" sağ olasın evladım ama iyiyim ben."
" olsun ben emin olayım da. İçim rahat etsin."
Deyince Nur hanım ona minnetle bakarken tebessüm etti,
" Allah senden razı olsun oğlum. İyi ki evlenmişsiniz, iyi ki karşımıza çıkarmış Allah sizi."
" Allah senden de razı olsun. Halime'yi kimselere vermeyip bana sakladığın için,"
Deyince gülmüşlerdi. Halime kızarırken, annesi ve Hâlim'in gülmesi onu utandırmıştı. Nur hanım, yerinden kalkıp giderken,
" Ben bir yemek hazır edeyim."
" yok anne biz gideceğiz. Sende bize git. Tek kalma, olur mu? Bizde gideceğiz Halime'yle."
" tamam oğlum. Hadi Allah'a emanet olun."
Deyip gidince ayaklanan Hâlim,
" Hadi üstünü giyin de bizde gidelim."
" Nereye?"
" şirkete gitmem gerek. Birkaç dosyaya bakmam lazım."
" Ben?"
Deyince Halime'ye dönüp,
" Sen bundan sonra tek kalmıyorsun karıcım, hadi bakalım."
" size gitsem olmaz mı?"
" Olmaz. Hadi ben namaz kılana kadar hazır olsan iyi olur. Hadi,"
Demişti. Halime'yi odaya götürürken kendi de abdest alıp namaza durmuştu. Sakinliğini korumak için bol bol dua edip kalktıktan sonra giyinmesi için banyoya gönderdiği Halime çıkmayınca,
" Hadi bakalım, bitti namazım. Oradan çık,"
Deyince Halime kapıyı açıp çıktı. Elindeki örtüyü ona gösterip,
" Olmuyor yapamıyorum. Sen taksan olur mu?"
Deyince Hâlim kendini tutamamış gülmüştü. Halime'nin yanına gidip örtüsünü taktıktan sonra iğneleri geçirmesine yardım etmişti.
" bir de işe yaramaz diyordun."
"Ben öğrenene kadar."
" tamam tamam."
Demiş üstüne geçirdiği bol hırkasıyla çıkmışlardı. Hâlim sıkı sıkıya elini tuttuğu Halime'ye,
" eşyalarımı odada bulmak harika bir şey. Kitapları da yerleştirmişsin. Evine iç güveysi geldim farkında mısın?"
" Ne? İç güveysi mi?"
" Hintlilerde damat geline taşınır ya bizde öyle olduk."
" tam öyle değil. Biz, bize taşındık. Bende burada değildim ki sen gelene kadar."
Demişti Halime. Arabaya geçerken Hâlim,
" Arkaya geç."
Deyince sessizce arkaya geçip oturdu. Hâlim de yerine geçince dikiz aynasından ona baktı, kemerlerini takıp giderken,
" önde otursam olmaz mıydı?"
" olmaz."
" hala kızgın mısın bana?"
" evet, hemde çok."
" özür dilerim."
" köşede oturma, şu ortaya geç otur."
Deyince kemerini çözüp ortaya geçip tekrar kemerini takınca dikiz aynasından göz göze geldiği Hâlim'e,
" geri gelecektim dedim ya."
" tamam bu konuyu konuşmayalım Halime. Sen bana söylemediğin başka bir şey var mı düşün bakalım,"
" Neden senden bir şeyler gizliyormuşum gibi davranıyorsun ki? Sadece korktum sana ve Sinan'a bir şey olacak diye."
" Allah'ım. Sakin ol Hâlim. Peki o zaman şöyle sorayım. Hala kütüphaneden aldığın kitapların içinden notlar çıkıyor mu?"
Demesiyle Halime şaşkınlıkla ona baktı. Kitaplarının içinden çıkan notları umursamamıştı hiç, takıntılı platonik biri olduğunu düşünmüştü. Hâlim'in bunu nasıl öğrendiğini merak ediyordu.
" Notlar diyorum."
" nereden biliyorsun ki notları. Hem ben onları hiç umursamam ki. Uzun zamandır gelen notlar onlar. Bakmadan çöpe atarım, gerçekten."
" kim bu?"
" bilmiyorum. Bana gizli aşk yaşıyormuşum gibi davranma Hâlim! Eve gitmek istiyorum."
Deyip ellerini bağlayıp başını sinirle çevirdi Halime. Hâlim'in aniden değişen ruh haliyle canı sıkılmıştı, kendisinden gizli saklı hareket ettiğini düşünmesi de eklenince gözleri dolmuştu. Dikiz aynasından Halime'ye bakıp,
"Ben nereye sen oraya. Gizli aşkın var demedim. Gizli saklı şeyleri sevmiyorum. Bana anlatmadığın öylesine çok şey var ki. Mesela..."
Demesiyle Halime gelecek sorulardan çekindiği için kollarını çözüp Hâlim'e baktı,
"Sana anlatamadıklarım var doğru. Ama... yapamıyorum. Unutmak istediğim şeyleri sana anlatıp bana her baktığında onları hatırlamanı istemiyorum. Sorma lütfen."
"Peki bir psikoloğa-"
" hayır."
deyip çattığı kaşlarıyla,
" kimseye anlatmayacağım. Duydun mu? Kimseye!!"
" Ne yapmayı planlıyorsun peki? Kendine daha ne kadar eziyet edeceksin? İyileşmek için bir şey yapmak lazım."
" iyiyim ben! Duydun mu? İyiyim!"
Demiş elini cebine atıp çıkarttığı telefonuyla oynamaya başlamıştı. Sinan için indirdiği oyunu açıp sinirle ekrana basarken, Hâlim dikiz aynasından bakmış önüne dönmüştü. Sessiz yolculukları şirkete gelinmesiyle devam etmişti. Halime önden yönlendirmesiyle giderken ona bakmadan ilerliyor, Hâlim ise onu takip ediyordu. Odasına gelince içeri girmişlerdi, Hâlim koltuğuna yönelirken öylece ayakta kalan Halime,
" Ben ne yapacağım?"
Deyince Hâlim odada hızla gözünü gezdirdikten sonra yerinden kalktı. Halime'yi oturttuğu tekerlekli koltukla kendi yanına götürdü. Halime sinirle,
" Ben burada oturmak istemiyorum. Beni küçük bir eşyaymış gibi oradan oraya kaldırma."
Demişti ama Hâlim bir şey demek yerine oturup telefonla çay söyledikten sonra işine tekrar dönmüştü. Halime telefonunu masaya bırakıp ona aldırmayan Hâlim'in ayağına ayağıyla vurup,
"Bana bak!"
" işim var."
Demişti ki Eda elindeki çaylarla içeri girmişti. Halime'yle birbirlerine bakarken,
" Abi, hanımın anlattığından da güzelmiş. Merhaba ben Eda, Halime hanım."
Demiş çayları bırakıp ona bakmıştı ki Halime ayağa kalkıp,
" Merhaba Eda hanım. Bana Halime deseniz olur mu?"
" olur Halime."
Deyip gülümserken Hâlim,
" Eda bana şu önümüzdeki bir haftanın işlerini getir bakalım. Sonra da Sadık'ı buradaysa çağırır mısın?"
" tamam abi."
Deyip gittikten sonra Halime,
" Onun yanına gidebilir miyim?"
" Hayır."
Demiş çayından bir yudum alıp, diğer bardağı Halime'nin önüne itip,
" Şunu iç. Sonra yemek yeriz. Kahvaltı etmedin."
Dediğinde Eda elindeki dosyalarla içeri girip masaya dosyaları bırakıp çıkmıştı. Halime eline telefonunu alıp, sandalyesini yana kaydırdı. Hâlim elindeki dosyayı masaya bırakıp Halime'yi tutup yanına çekti,
" Burada kalıyorsun. Çayını da iç."
Demişti ki gözleri dolan Halime'yle sabır çekip önüne döndü. Sakin olmaya çalışıyordu. Halime ona bakarken,
" Beni artık sevmiyor musun?"
Demişti ki aniden açılan odanın kapısıyla bakışları oraya döndü. Sadık aniden açtığı kapıyla karşısında gördüğü Halime'ye şaşkınlıkla bakarken,
" Aaa, şey ben çıkayım."
Hâlim,
" Yok gel. Dosyaları halledelim."
" Hoşgeldin Halime."
" Hoşbuldum."
Deyip yerinden kalkmıştı. Odanın diğer köşesindeki masaya doğru gidip arkasını dönüp oturdu. Sadık, Hâlim'e kaş göz yapıp problemi anlamaya çalışırken,
" Gel Sadık. Şu Fransızların teklifine bakalım. Geldi mi tercüman?"
" yok beyefendi gelmedi daha."
" bu ona tanıdığımız son şanstı değil mi?"
" evet zaten başka şirketle anlaşmış."
" Bizden ayrılmadan? İyi söyleyin gelmesin. Başka birini çağıralım tercümanlık için."
" elimizdeki tek tercüman oydu."
" Son tarih ne zaman?"
" Yarın, 17.00."
" Harika. Her şey üst üste geliyor. Allahım sen yardım et."
Deyip dosyalara hızla göz gezdirirken Halime yerinden kalkıp,
" Ben tercümanlık yaparım."
Deyince ikisi de şaşkınca ona bakmıştı. Başını eğip elleriyle oynayan Halime,
" Fransızca, İngilizce ve Almanca biliyorum."
Demesiyle Sadık,
" Elhamdulillah. Aradığımız kan ayağımıza geldi, gördün mü Allah duydu sesimizi."
Hâlim,
" Nereden biliyorsun?"
Deyince seslice yutkundu Halime. Bu dilleri Şule'den ve onun ailesinden öğrenmişti. Şule, Türk değildi Fransızdı. Şule ve Fazlı yurtdışı gezilerinde Halime'yi de yanlarında götürüp Sinan'a bakması için yanlarında bulunduruyorlardı. Bu gezilerde birçok kişiyle konuşmuş, dili öğrenmişti. Üniversite de aldığı eğitimlerle de iyice kavramıştı.
" Üniversite de."
" üç dil?"
" bırak şimdi Hâlim. Tercümanı bulduk işte. Bizimle çalışmak ister misin Halime?"
" Ne?"
Hâlim,
" Hayır. Kesinlikle olmaz. Benim karım olmaz."
Sadık,
" Aman be. Biz bunu evlendirdik ya Halime, başladı karım şöyle karım böyle-"
Deyip anlatmaya başlıyordu ki Hâlim kolunu tutup yanına çekti. Ona gözlerini dikerken birlikte oturdular.
" Halime yanıma gel de şu dosyalar bak."
Deyince Sadık, Hâlim'in sesindeki soğuk hale şaşırmıştı. Halime deyince aklı giden adam birden böyle değişmesi onu şaşırtmıştı. Dün gece olanlar aklına gelince ters bir şey olduğunu anlayıp sustu. Memduh'u köşeye sıkıştırıp öğrenmeyi planladı.Üçü birlikte dosyalara bakmış, Halime'nin tercümanlığıyla işlerinin çoğunu halletmişlerdi. Geriye kalan tek şey yarın ki toplantıydı. Sadık dosyalarla odadan çıkarken, Halime de ayaklanıp masaya doğru gidecekti ki birden elini tutan kocasına baktı. Hâlim,
" Seni seviyorum."
" emin misin?"
" o ne demek şimdi?"
"Bana ters ters davranan sensin."
Deyince Hâlim ayağa kalktı. Aralarındaki boy farkı kendini gösterirken Halime bir adım geri atmıştı. Hâlim,
" bütün suç benim yani? Ben bir şeyler gizleyip, gitmeyi düşündüm çünkü. Benim gözüm hep kapıdaydı."
" benim gözüm kapıda değildi."
" emin misin?"
Deyip onu köşeye sıkıştıran kocasından uzaklaşma isteğiyle,
" Ben eve gitmek istiyorum."
Deyince Hâlim hızla belinden kavrayıp kendine çekti,
" Kaçma. Bağır. Savaş. Biri seni köşeye sıkıştırdığında sakın kaçma. Kaçarsan kaybedersin. Bir şeylerden kaçarak ya da susarak çözüm üretemezsin Halime. Kendinden kaçma. Gerçeklerden kaçma. Bir yola çıkacaksan en başta kendini sevmeyi öğreneceksin, her şeyinle."
" korkuyorum. Birine daha benim yüzümden bir şey olur diye korkuyorum."
" sen zarar görünce kimse mutlu olmuyor. Sen herkesin hamisi değilsin. Bir şey olacaksa bu olacağı içindir."
" O kişi değer verdiğim kendimden çok sevdiğim kişiyse bile mi?"
" evet."
Deyince Halime ondan hızla ayrılıp,
" Hayır. Hayır sana, anneme ve Sinan zarar gelirse ben yapamam!"
" bizi korumak istiyor musun?"
" evet."
" o zaman kendini koru. Çünkü biz buradayız."
Deyip elini Halime'nin kalbinin üstüne koydu. Gözlerindeki korku, sevgidendi...Kişi sevince, şöyle kalpten bir inançla, işte o zaman ne kadar kırığı yanığı varsa söner.
Gün gelir, o her saniye yaşadığın acıyı hatırlamazsın.
O gün için,
🍂
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yorgun Savaşçı
SpiritualYorgundu... Uzun bir yoldan gelmişti... En değerlisiyle birlikte kendini de bırakıp gelmişti Halime. Gelmişti, bin parça bir halde. Gelmişti, Hâlim'e...