İki yıldız arası göğe asılı hamak...
Uyku, uyku... Zamansız ve mekânsız, uyumak.
Uyumak istiyorum; başım bir cenk meydanı;
Harfsiz ve kelimesiz düşünmek Yaradanı.
İlgisizlik, her şeyden kesilmiş ilgisizlik;
Bilmeyiş ki, en büyük ilme denk bilgisizlik.
Usandım boş yere hep gitmeler, gelmelerden;
Bırakın uyuyayım, yandım kelimelerden!
Göz kapaklarımda gün, kapkara bir kızıllık;
Kulağımda tarihin çıkrık sesi, bin yıllık.
Bir yurt ki bu, diriler ölü, ölüler diri;
Raflarda toza batmış Peygamberden bildiri.
Her gün yalnız namazdan namaza uyanayım;
Bir dilim kuru ekmek; acı suya banayım!
Ve tekrar uyuyayım ve kalkayım ezanla!
Yaşaya dursun insan, hayat dediği zanla...Beşinci kere okuduğu şiiri bir kere daha okudu. Cümlelerin arasında kendini bulurken üstündeki uyku ağırlığını atamadı. Kitabı kapatıp tekrar uzandı yatağa. Yorganı üstüne çekip gözlerini kapattı. Başının içinde bir savaş vardı sanki. Sesler hiç kesilmezken ardı ardına doluşan görüntülerle derin bir nefes aldı. Gözyaşları tekrar akmaya başlarken örtüyü başına çekti.
'Halime'm'
Babasının sesi kulaklarından hiç gitmiyordu. Ardı ardına ona sesleniyordu. Sıktı gözlerini. Başını iyice örttü.
'Halime'm, gel kızım.'
Bir an nefessiz kaldı, hızla örtüyü üstünden atıp banyoya koştu. Kapıyı kilitleyip aynaya döndü. Çeşmeyi açıp yüzünü yıkadı. Suyu ardı ardına yüzüne vurduktan sonra,
" Allah'ım güç ver. Allah'ım güç ver. Allah'ım güç ver."
Kendine gelmeye çalışırken banyonun kapısına vurdu Hâlim. Sakin olmaya, telaşını belli etmemeye çalışıyordu.
"Halime'm. Çabuk gel de yemek yiyelim."
deyip arkasını döndü. Halime'den ses gelmemişti. Odadan çıkmak istemedi, dolabın kapağını açıp oyalanmaya başladı. Eliyle gömleklerini sağa sola ayırırken banyonun kapısı açıldı. Halime içerden çıkıp bir şey demeden yatağa uzandı. Örtüyü üstüne çekti. Başını örtüp gözlerini kapattı.Kalbinde bir ateş peyda oldu. Sanki kalbini yerinden sökmeye çalışıyorlardı. Yutkundu. Dolabın kapağını örtüp yatağa gitti. Örtüyü kaldırıp içine girdi. Halime'nin beline sarılıp,
" Kendini benden uzaklaştırma. Dayanamıyorum."
Gözlerini açmadı Halime. Elleri titremeye başlamıştı yine. Dudakları büzülürken ağlamaya başladı. Kendini tutamıyordu. Hâlim kalkıp oturdu, Halime'nin üstünden örtüyü aldı. Omuzlarından tutup kaldırdı. Başını eğmiş yüzüne bakmadan ağlıyordu. Dişini sıktı, Hekimoğlu ona dinç olmasını söylemişti.
" Halime."
Demiş bileklerini kavramıştı.
" Bırak beni Hâlim."
Dedi birden, ellerini çekti. Gözlerini silip,
" Görmüyor musun benden sana eş olmaz! Olmaz! Akşama kadar zırlayıp duran! Kendiyle yüzleşmeye bile cesareti olmayan biriyim! Sana nasıl hayat arkadaşı olayım. Nasıl? En başta kabul etmemeliydim. En başta! Biz olmayız. Yol yakınken bitsin. Ayrılalım. Git kendine dengini bul."
" Nasıl dilin döndü bitsin demeye?"
" Bir daha dönecek. Bitsin."
Demiş ayağa kalkmıştı. Dolaba gidip üstüne elbisesini giydi. Çoraplarını ayağına geçirdi. Çekmeceden şalını alıp doladı. Kapıya doğru gidecekken Hâlim bileğinden kavradı hızla. Halime bileğini çekmeye çalışırken Hâlim onu kendine çekti. Tek koluyla sıkıca sarılırken yürümeye başladı. Kapıyı kilitleyip anahtarı cebine attı. Kendinden kurtulmaya çalışan karısına iki koluyla sıkıca sarılıp,
" Bende seni seviyorum. Bende sensiz yapamam. Sen olmazsan yaşayamam. Sana benim yüzümden zarar gelsin istemem. Hayatımı senden başkasıyla geçirmem. Dengimde, dengemde, eşimde, aşkımda sensin."
Demişti yukardan bakarken. Halime başını kaldırıp,
" Değilim! Bırak beni. Benimle hayatını mahvetme. Sana yemek bile yapamıyorum. Baksana ütünü, çamaşırını... Hiçbir faydam yok sana. Kendimle birlikte seni de mahvediyorum."
" Seni seviyorum."
" Sevme! Sevme beni. Lütfen. Kaç kurtar kendini benden. İyi değilim ben. Görüyorsun halimi."
Deyince Hâlim uzanıp öptü onu. Sonra alnını alnına yasladı,
" Başka?"
Dedi. Halime ona aldırmadan sevgisini söyleyen kocasına baktı. Gözlerini kapatmış, Halime'nin ona söyleyeceklerini dinlemek için bekliyordu.
" Yapma bunu kendine lütfen. Lütfen Hâlim. Ben seni haketmiyorum. Lütfen."
" Hımm? Öyle mi? Başka?"
Deyince Halime sinirle başını başına vurdu.
" Beni duymuyor musun? Ha!? Duymuyor musun?"
Deyince Hâlim güldü,
" Ben senin kalbinin sesini duyuyorum. Ağzından çıkan çokta kulağıma isabet etmiyor anlayacağın. Hem ben sana bir kere yemek yaptıysam ne olmuş? Karşılığında sen bana 40 yıl yemek yaparsın. Olmaz mı? Bir kere ütüsüz gömlek giymişim, temiz çamaşırım kalmamış ne olur. Giyerim bir tişört olur biter. Bunlar rutin şeyler ama benim asıl ilgilendiğim sensin. Sen olmazsan altına sarıp sarmalasalar beş para etmez. O yüzden ağzından bir kere daha bitsin diye bir kelime duyarsam... Bizi gerçekten sonsuza kadar bu odaya kilitlerim."
" Ama sana zarar veriyorum. Tek sana değil çevremdeki herkese. Benim yüzümden-"
" Kimsenin senin yüzünden zarar gördüğü yok. Eğer olacaksa sen olmasanda bunlar yaşanacaktı. Bunu biz bilemeyiz."
Demiş sonra kollarını gevşetmişti. Halime'nin kollarını tutup,
"Şimdi kem küm etmeyi bırak. Ayağa kalk. Ne olmuş arada düştüysen. Sen ayağa kalkmak için düştün. Bir kere düştüysen on kere kalkacaksın. Duydun mu? Öyle ben düştüm, düşerken size zarar verdim yok. Sen benim karımsın. Düşeceksek birlikte, kalkacaksak birlikte."
" Hâlim."
" Söyle benim canım."
"Eğer bir gün geçmişime esir olursam, bir şeyler gün yüzüne çıktığında kendimi kaybedersem."
" Ben hep yanında olacağım."
" Düşmemek için çalışacağım."
" O zaman en baştan başlayalım. Ama önce güzel bir duş. Sonra yemek. Daha sonra da şöyle sağlam bir plan yaparız anlaştık mı?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yorgun Savaşçı
EspiritualYorgundu... Uzun bir yoldan gelmişti... En değerlisiyle birlikte kendini de bırakıp gelmişti Halime. Gelmişti, bin parça bir halde. Gelmişti, Hâlim'e...