Selman ağa odasında oturmuş şirket evraklarını düzenlerken saatin epey ilerlediğini fark etmemişti. Halime'nin mutluluğu için mahkeme de sunacakları bütün delilleri sunacak, hakkını alacak ve ona hak ettiği hayatı verecekti. Bunun için biraz Sadık'ı zorlamış birkaç gün mesai yapmasını istemişti. Evraklara hızla göz gezdirirken odasının kapısı çalınınca gözlüklerinin üstünden baktı,
" Gel,"
Dedi ve elindeki dosyayı kapatıp köşeye koydu. Gözlüklerini çıkartıp masanın üstüne koyduğunda Memduh telaşla karşısında durmuştu,
" Ağam bir durum var,"
" Bu saatte hayırlı bir haberle gelmedin zaten. Söyle bakalım,"
" Ağam Hâlim abi, Fazlı'nın yanına gitmiş."
" Eee?"
" Girmiş ama. Ama olay çıkartmış, adamı bir güzel haşat etmiş."
Demesiyle Selman ağa birden ayağa fırladı,
" Ne demek haşat!? O adam bana lazım! Kızımın hakkını alacağım ondan! Yaşıyor mu?"
" Yaşıyor ağam."
" Oh. Ara o Hâlim'i bu gece eve gelmesin. Ben söylemeyeyim ters bir şey çıkar ağzımdan."
" Nereye gitsin ağam?"
" Şirkette yatsın kalksında görsün kafasına göre hareket etmeyi. Biz sanki bilmiyoruz Fazlı'yı haşat etmeyi! Kızım arada olmasa saniye durmazdım."
" Ben gideyim ağam. Hayırlı geceler,"
"Hayırlı geceler Memduh. Ha gitmeden. Yatağını değiştirdin mi? O çok eskimişti, mağazadan getirt hemen. Şu Bedir'in köylüsü ne oldu?"
" ağam o adam için ağalarla konuşmanız lazım."
" peki, tamam. Sağ olasın."
" Allah'a emanet ol ağam,"
" sende,"
Memduh gidince Selman ağa bir süre daha evraklara göz gezdirip yerinden kalktı. Odasına doğru giderken Halime aklına geldikçe üzülüyor bir an önce mutlu olduğunu görmek istiyordu. Halime'nin bu yaşında yaşadıkları kaldırılacak yük değildi ama o Allah'ın izniyle altından kalkıyordu. Kalkacaktı.Sabah erkenden yine sofra kurulmuş herkes sessizce kahvaltısını etmişti. Fevziye hanım ve Nur hanım, Sinan ile muhabbet edip doyduğundan emin olmaya çalışırken Hafsa ve Halime konuşmadan yemeklerini yemeye çalışıyorlardı. Selim yanındaki boşluğa alışık olmadığından kardeşinin ne yaptığını merak ediyordu. Babası onu eve almadıysa mutlaka bir sebebi vardı. Gözü Halime'ye takılınca elindeki çatalla oynayıp durduğunu gördü, Hafsa da konuşmuyordu. Garip bir sessizlik çökmüştü üstlerine. Hoşlanmamıştı bu durumdan evin deli oğlu evde olmayınca böyle oluyordu demek ki. Halime, Hâlim'in dün gece eve gelmediğini fark etmişti, bir şey olup olmadığını sormak istiyordu ama Hafsa'ya soramıyordu. Dün kimselere sormadan çıkıp gidince Hafsa çok endişelenmiş ona bir şey olacak düşüncesinden ağlayıp durmuştu. Gözü Hâlim'in oturduğu yere takılı kalmıştı farkında olmadan. O farkında değildi ama Selman ağa onun halini görünce,
" Hanım, Hâlim bir toplantı için İstanbul'a gitti. Birkaç gün olmaz, haberin olsun."
" Ay! Yavrum benim. Yedek kıyafeti var mıydı ki? Keşke deseydin eşya hazır ederdim,"
" tamam işte gidip gelir. Koca adam alır kendine bir şey. Neyse hadi biz kalkalım Selim. Allah'a emanet olun, bir şey istiyor musunuz hanımlar?"
Demiş herkesin üstünde gezmişti gözlerini. Sinan ona diktiği gözleriyle,
" Bana da soracak mısın?"
" sormayacağım çünkü ne istediğini biliyorum evladım."
" Yaşasın,"
Diye bağırıp kahvaltısına dönerken sandalyeden sarkan ayaklarını sevinçle sallamaya başladı. Gülümsemek ne de kolaydı. Onlar gidince Nur hanım,
" Halime'm, sen bir şey yemedin."
Fevziye hanım,
" Hadi kızım bir iki lokma ye."
Hafsa,
" Bence Hâlim abimin gelip tabağına bir şeyler koymasını bekliyor,"
Demesiyle Halime kızarmış, bu haline anneler gülmeye başlamıştı. Sinan, içindeki paylaşamama hissiyle yerinden kalkıp Halime'nin yanında durmuştu.
" Hala, ben koyarım tabağına kahvaltı. Hâlim abiye gerek yok!"
Demiş sinirle Halime'nin tabağına bir şeyler doldurmaya çalışmıştı. Halime ona bakarken tebessüm ediyordu, Hafsa,
" Ya sen halanı çok mu seviyorsun bıcırık, yerim seni."
" Bıcırık değilim ben! Halamı çok ama çok seviyorum. Hem, hem benim halamdan başka sevecek kimsem kalmadı ki,"
Demiş büzdüğü dudaklarının ardından bir göz yaşı firar etmiş diğerleri ona eşlik etmişti. Halime, boğazına takılan yumruyla Sinan'a sarılmıştı. Sinan hıçkırıklarına boğulmuş ağlaması gittikçe artmıştı,
" Hala, beni bırakma. Nolur,"
"Bırakmam,"
Demiş iyice çekmişti kendine Sinan'ı. Nur hanım göz yaşlarını silmiş; Fevziye hanım ise Sinan'ın başını okşarken,
" Sinan, bizde seni çok seviyoruz. Hep yanında olacağız. Seni çok ama çok seveceğiz."
Hafsa,
" Evet, sen olmasan ben kiminle oynarım Sinan? Ben seni çok ama çok seviyorum."
" Evet. Selman deden, Selim abin, Nur babaannen, Hâlim ab-"
" O gelmesin! Halamı alacak benden! Gelmesin!"
Demiş Halime'nin boynuna sarılmıştı. Fevziye hanım, oğlunu kıskanan küçük ufaklığa tebessüm etmişti. Sinan'ın içindeki boşluğu Halime ile doldurma çabasını görüyorlardı. Kimseleri onun yerine koymayacaklarını da biliyorlardı ama onu seveceklerdi. Aile olacak, bir yuva olacaklardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yorgun Savaşçı
SpiritualYorgundu... Uzun bir yoldan gelmişti... En değerlisiyle birlikte kendini de bırakıp gelmişti Halime. Gelmişti, bin parça bir halde. Gelmişti, Hâlim'e...