21,🍂

617 50 12
                                    

Nur hanım, Halime ve Hâlim için düşündüğü evini onlara düğün hediyesi olarak vermek istemişti. Bu düşüncesini anlatmış, zorla da olsa onaylatmıştı. Selman ağa, Sinan'ı düşünüp evi istemese de Nur hanım ikna etmişti onu. Kızının hakkı olduğunu üstüne basa basa söylerken kızının yaşadıkları aklına geldi. Kalbi acımıştı. Kalbinde bir sızı hissediyordu, bitmeyen bir sızı. Halime'yi düşündükçe gözüne uyku girmiyordu. Geceleri yaşadığı hal gözünün önünden gitmiyordu ama Halime inat ediyordu doktora gitmemek için. Kendi kendine geçeceğini söylüyordu. Geçer. Kendi kendine geçer. Bu cümleyi kaç kere söylemişti kimbilir. Geçecek.

Yerinden kalktı, köşede kızı için yapmaya başladığı yazmayı eline aldı. 'Nasıl olacak' dedi, bu hal ile onunla nasıl evlenecekti Hâlim. Evlense kabul edecek miydi? İstemezse diye düşüne düşüne kendini yiyip bitiriyordu ama Hâlim'in sevgi dolu bakışlarına şahit oldukça 'belki' diyordu. O 'belki' ona öylesine umut oluyordu ki.

Sinan ile yatmayı bırakmıştı, Sinan büyüdüğünü söyleyip onu kovalasa da geceleri sessizce ağladığını biliyordu. Biliyordu kalbinde yaşadığı acıyı... Her şeyden habersiz gibi görünüyor, her şeyi içinde yaşıyordu. Halime'ye benziyordu fazlaca. Halasına düşkünlüğü onu bazen şaşırtsa da Halime'nin ona olan tavrı belliydi. Sinan'ı gördükçe mutlu oluyor, seviniyordu.

Odasından çıkıp mutfağa gitmek için hareket edecekken Halime'nin odasına gidecekti ki, geri döndü. Kızının kapıyı kilitlediğini biliyordu ama annelik işte. İyi olduğunu görmek istiyordu. Geceleri neler yaşadığını Sinan görmüştü, büyük bir olgunlukla halasının elini tutup başını okşadığı zamanı hatırladı. Yüzündeki buruk gülümsemeyle Sinan'ın odasına girdi. Çoktan uyanmış olan Sinan üstünü giyerken babaannesine gülümseyerek bakıyordu.
" Hayırlı Sabahlar babaanne."
" Hayırlı sabahlar, yüzünü yıkada gel kahvaltı yapalım."
" Tamam,"
Deyip banyoya giderken Nur hanım da mutfağa indi. O kahvaltıyı hazırlamaya girişirken, Sinan da gelip ona yardım etmeye başladı. Sinan'ın yüzündeki mutluluğu gören Nur hanım da mutlu oldu. Yine neye mutlu olduğunu merak etse de Sinan'ın her zaman bir sebebi olurdu.

Hâlim, başucunda sabahladığı Halime'nin sabaha kadar başında durmuştu. Her uyandığında tekrar yatırmış, alnındaki terleri silmişti. Sabahı nasıl ettiğini bilmezken Fazlı'nın neden hala hayatta olduğunu soruyordu kendine. Bir insan neden yapardı bunu bir başkasına, hemde kendi canından olana. Neden? Bu soruyla sabahı ettiğinde namazı kıldıktan sonra selam verip başını Halime'ye çevirdiğinde uykulu gözlerle ona bakan karısına gülümsedi. Seccadesini köşeye koyarken,
" Hayırlı sabahlar karıcım. İyi uyudun ha."
Halime uyudun lafına şaşırmıştı. Nasıl uyuduğunu merak ediyordu ama sormaya da çekiniyordu.
" Hayırlı sabahlar."
Hâlim gelip yanına oturdu, dağılan kısa saçlarını kenara atıp,
"Yüzünü yıka da gel. Dün gece uyuyup dinlemediğin hikayeyi dinleyeceksin."
Deyince Halime güldü. O gülünce Hâlim de güldü, elinden tutup kaldırdı. Halime banyoya gidip kapıyı örttükten sonra üzüntüsü ona selam verirken yatağı toplamaya başladı. Halime'nin dün gece sıkı sıkıya sarıldığı kitaba baktı. Sayfalarını karıştırırken kitabın en son sayfasına iliştirilmiş notu görmesiyle kaşları çatıldı. Notu çıkartıp cebine koydu, kitabı yerine bırakırken banyodan çıkan Halime,
" Bir şey mi oldu?"
" Yok. Şirkette bir sorun olmuş da ona şey ettim. Ondan."
Halime, ona uzaktan bakarken elleriyle oynuyordu. Başını ağır ağır sallarken içindeki sarılma isteğiyle yavaş yavaş ona doğru yürümeye başladı. Hâlim onu izlerken sırıtmasına engel olamıyordu. Yanına gelip durdu, derin bir nefes alıp hızla kollarını ona sardı. Hâlim,
" Aferin. Sana yıldızlı pekiyi veriyorum. Sağlam bir dinleyicisin."
Halime bir şey demeden ona sarılmasına devam ederken kalp atışlarını dinlemek istiyordu. Hâlim'in ritmini azaltmayan hızlı kalp atışlarına kulak kesilmişti. Hâlim kollarını ona dolayıp,
" Benim gitmem gerek ama. Nur anneye yakalanmadan uçmam lazım."
"Peki."
Deyip kollarını ondan ayırmıştı istemeyerek. Halime derin bir nefes aldı ona bakarken sonra birden,
" Seni seviyorum. Hı!"
Halime, söylediğiyle hıçkırıklara boğulurken Hâlim gülmeye başladı. Halime ona gülen Hâlim'in yakasına uzanıp tutarken,
" Gülme hı! Hı!"
" Tamam tamam. Ama sende kendi kendine yapıyorsun. Hayır canım bu kadar heyecanlanıyor musun bu yakışıklı kocanı görünce."
Elini yakasından çekip kalbine indirdi,
" Kalbi güzel. Yakışıklı hı! Değil!"
" Ne? Bir dakika bir dakika. Sen benim peşimde kaç tane kız var biliyor musun?"
Demesiyle elini çeken Halime ondan uzaklaştı. Arkasını dönüp masasına doğru giderken,
" Bilmiyorum."
Demişti. Peşindeki kızları düşünmek bile istemiyordu, bir de kendiyle karşılaştırınca hiç düşünmek istemiyordu. Hâlim üzüldüğünü fark edip ona doğru bir adım atmıştı ki çalan telefonu cebinden çıkarttı. Selim acilen işe gitmesini söylüyordu, sinirle evden çıkan babasından önce. Hâlim bir Halime'ye bir telefona bakarken bir daha gelen mesajla hızla Halime'nin yanına gitti. Kendine çevirip,
" Valla bende bilmiyorum. Hiç umrumda olmadı. Ben seni seviyorum gitmem gerek. Yoksa babam beni satırla kovalayacak."
Demiş Halime'nin bir şey demesine kalmadan ceketini alıp kapıyı açıp çıkmıştı. Hızla evden çıkarken arabasına atladı. Terden boğulan gömleğinin düğmelerini çözerken yenisini çıkarttı.

Yorgun SavaşçıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin