Sadık, uzandığı yatağında sağına dönmüştü, ruhuna çöken ağırlığın altında eziliyor gibiydi. İçtiği ilaçlar onu iyice halsiz düşürürken yatağından çıkma vaktinin geldiğini anladı. Okunan ezanla ayağa kalkıp abdest almak için banyoya giderken aynadaki haline baktı. Göz altları kararmış ve sararmış bir yüz. 'Hafsa görse korkar' derken artık onu düşünmeyi bırakması gerektiğini bir kere daha kendine hatırlattı. Çaresizce banyoya yönelecekken çalan kapıyla durdu. Memduh'un anahtarı olduğunu biliyordu ve o kapıya böyle vurmazdı. Üstünü başını düzeltip kapıya doğru gitti.
" Kim o?"
Dedi sert ve düz bir sesle. Bir süre sonra,
" Benim. Halime."
Diyen çelimsiz ses ulaştı kulaklarına. Şaşırmış sonra da yavaşça açmıştı kapıyı. Bu saatte dersinde olması gereken Halime elinde tencereyle kapısındaydı. Halime ona bakıp,
" Geçmiş olsun. Sana çorba yaptım Sadık abi."
Bir Halime'ye birde elindeki tencereye bakan Sadık boğazına takılan yumruyla tebessüm etti. Halime tencereyi ona uzatıp,
" Kemik suyuyla yaptım. Çok iyi gelir sana."
Elindeki tencereyi aldı, gözleri tencerenin üzerinde gezinirken Halime konuşmaya devam etti,
" Eğer kendini çok halsiz hissediyorsan evde kalman sana daha kötü gelir. Bal ve karabiberi sıcak suya karıştırıp içebilirsin. Sonra soğan. Soğan ve yeşillik ye bol bol. Olur mu?"
" Olur. Olur da... Neden zahmet ettin ki?"
Deyince Halime seslice yutkundu. Kalbinde hissettiği duygu onu buralara kadar getirmişti. Yine o duygu ona sabah erkenden çorba yapmasını söylemişti.
" Aslında... bilmiyorum Sadık abi. İyi olmanı hepimiz istiyoruz Hafsa da çok isti-"
Demesiyle hızla dediğini idrak edip ağzını kapattı eliyle. Gözleri kocaman açılırken,
" Şey! Şey ben gideyim. Geçmiş olsun. Allah şifa versin."
Demiş hızla ayrılmıştı kapıdan. Sadık öylece boşluğa bakarken ruhunda hissettiği kıpırtıyla gülümseyip içeri girdi. 'Hafsa da istiyor' cümlesini kendi kendine tekrar ederken tencereyi mutfağa bıraktı. Namazını kılıp Halime'nin yaptığı çorbayı içmeliydi.🍂
Halime koşar adım giderken köşeyi dönmesiyle arabasından inen Hâlim'i gördü. Arabasından inen Hâlim yüzünden sinirli olduğu belli olan haliyle bilgisayarını aldı arabadan. Halime yanına yaklaşıp yaklaşmamakta kararsız kalınca durdu olduğu yerde. Hâlim arkasını dönüp ona uzaktan bakan Halime'yi görünce kaşları yavaşça düzeldi. Yumuşak bir sesle,
" Halime."
Demişti ama Halime yaklaşıp yaklaşmamakta kararsız kalırken Nazenin'in söylediği cümle aklına gelmişti.'Allah'ın selamıyla başlayan muhabbet kalbi yumuşatır.'
" Selamünaleyküm ve rahmetullah Hâlim. İyi misin?"
Hâlim derin bir nefes bırakıp,
" Aleykümselam ve rahmetullah. İyiyim."
Deyince Halime ona doğru gidip kollarını doladı. İyi olmadığını hissetmişti onun yaptığı gibi ona yardımcı olacaktı,
" Senin yanındayım. Sen güçlüsün. Savaşçı kocam."
Demiş ona karşı kurduğu cümlelerle onu avutmuştu. Hâlim gülümsemeye çalışırken başını okşadığı Halime'nin başının üstünden öpüp,
" Biliyorum."
Demişti. Halime kollarını çözüp elini tuttu,
" Bize gelsene."
" Ooo bu bir davet mi?"
" Evet. Hadi gel. Annemler sizde, sende bize gel. Çay ve kurabiye var."
" O kadar güzel olurdu ki. Ama eve gitmem gerek. Çalışmam gereken bir anlaşma var."
Deyince Halime onu zorlamak istemedi. Başını salladı onaylarcasına, elini yavaşça çekti. Hâlim'in mutsuz olunca girdiği ahvali hiç sevmemişti. Kendini kapatıyordu onun gibi. Hâlim eve girince o da eve yönelmişti ki durdu. Hâlimlerin kapısına yönelip kapıya vurdu. Hafsa kapıyı açıp selam verdi.
" O yengelerin yengesi erkencisin."
Deyince Halime aklına gelen fikri söylemek için cesaretini topladı.
" Hafsa."
" Hım söyle."
" Ben."
" Evet."
" Ben Hâlim'in odasına gidebilir miyim?"
" Ya Halime. Kaç kere diyeceğim sana kocan o senin. Gidebilirsin elbette."
" Annemler?"
" He. Bak ona bir şey yapamam. Ya ama bence demeye hakları yok. Ay! Yani var. Var da. Af valla ben bilemem. Hâlim abimin sana ihtiyacı da var gibi."
Deyince Halime üzgün ve mahzun bakışlarını üstüne dikmişti. Hafsa dayanamayıp,
" Git hadi. Git. Birazda biz Yavuz gibi olalım."
Deyince Halime hızla başını sallayıp yukarı çıktı. Merdivenleri hızla geçip Hâlim'in odasının kapısını çalmadan açıp içeri girdi. Kapıyı örtmesiyle kapıya vurmadığını anladı. Kapıya bakıp çıkıp çıkmamakta kararsız kalmışken gelen sesle döndü Halime. Dönmesiyle Hâlim'i ve üstündeki bornozu fark edip,
" Özür dilerim. Ben çıkayım."
" yok. Yani... çıkmana gerek yok. Giyinip geliyorum."
Demiş yatağın üstüne koyduğu elbiselerini alıp tekrar banyoya gitmişti. Kapının kapanmasıyla Halime kapı ağzında durmaya devam etmişti. Hâlim banyodan çıkınca onu aynı yerde görüp,
" Gelsene. Bir şey mi oldu?"
" Şey... ben."
Demiş aynı yerde durmaya devam etmişti. Onun yanında oturmaktı isteği ama bunu söylerse ne der bilmiyordu. Hâlim yanına gidip elini tuttu, yatağa doğru çekti. Yatağın üstüne oturtup karşısına oturduktan sonra sırt çantasıyla oynayan Halime,
" Şey ben. Sen dedin ya çalışacağım diye."
Hâlim,
" Evet."
Demiş saçlarına uzatmıştı elini. Halime'nin kısa saçlarında ellerini gezdirirken, cesaretini toplayan Halime,
" yanında oturabilir miyim? Rahatsız etmem. Şurada da beklerim."
Deyip kapı ağzını gösterince, Hâlim onu alaya alıp,
" Nerede? Kapı ağzında mı? Olur mu canım çık kapıda nöbet tut."
" Ne?"
" Elbette yanımda oturabilirsin. Hatta birlikte çalışırız. Ben anlaşmaya bakarım sende derslerine. Olur mu?"
Demesiyle gülümsedi Halime. Başını sevinçle sallarken,
" olur."
" Tamam geçin bakalım Halime hanım diğer tarafa."
Demiş yatağın diğer tarafını göstermişti. Halime diğer tarafa giderken Hâlim de bilgisayarını alıp yatağa geçti. Sırtını başlığa dayayıp dikkatle ekrana odaklandığında Halime de kitabını ve kalemini alıp yanına geçti. Dikkatle ekrana bakan Hâlim'e baktıktan sonra önüne dönüp kitabını açtı. Bacaklarını toplayıp dizine dayadığı kitaptan okuduğu cümlelerin altını üstünü çizip yanlarına not alıp ilerliyordu. Arada göz göze geldiği Hâlim'i rahatsız etmemek için çabalarken bilgisayarı yatağın üstüne bırakan Hâlim,
" Yok. Olmuyor. Yapamıyorum. Dikkatimi dağıtıyorsunuz Halime hanım."
Demesiyle Halime ayaklarını uzatıp ona verdiği rahatsızlıkla,
" Özür dilerim. Gideyim o zaman."
Deyip ayağını indirecekken Hâlim ayağını yakalıp,
" Nereye? Ben bu verdiğiniz rahatsızlıktan çok memnunum. Gidersen o zaman daralırım. Atarım kendimi yataktan aşağı."
" O zaman kalayım."
" Evet. Kal. Hatta gel sarıl bana. Buna ihtiyacım var."
Demişti. Halime elindeki kitabı ve kalemi bırakıp Hâlim'e sarıldı. Yüzüne yayılan tebessümle,
" Seni seviyorum."
Deyince Hâlim ondan ayrılıp kollarından tuttu,
" Ama sen böyle çat diye söyledin Halime. Hayırdır hıçkırmadın da? Sen yoksa... yoksa artık beni görünce heyecanlanmıyor musun?"
" Ne? Ben."
Demiş kızaran yüzünü eğmişti. Hâlim'in kalbinin sesini duyup duymadığını bilmiyordu ama böyle giderse kalbi içinden çıkıp ona koşacaktı. Hâlim çenesinden tutup,
" Bana çok iyi geldin."
Deyince Halime gülümsemişti. Ona hastane de söylediği şey aklına gelince,
" canına can oldum mu?"
" Oldun. Peki ben?"
" oldun."
Alnından öptü, kendine çekip sarıldı. Sıra da asıl yapması gereken vardı, ona bir haber vermeliydi. Sırtını başlığa yaslayıp saçlarıyla oynarken,
" Halime, bir şey diyeceğim sana."
"Dinliyorum."
Demişti Hâlim'in kalbini dinlerken. Hızla atan kalbi kendi kalbine eşlik ediyordu sanki. Hâlim,
" Ben gidiyorum."
Demesiyle doğruldu Halime. Gözleri dolarken asılan yüzüyle öylece baktı. Hâlim,
" Yani 10 günlüğüne. Sonra geleceğim. İş için yurt dışındaki bir yöneticiyle konuşmam gerek. Anlatabiliyor muyum? Yani sattığımız ürünleri daha helal ve tayyib duruma getirmek için. Bizden iyiler ve destek isteyeceğiz. Geri geleceğim."
" Peki."
Demiş üstüne çöken hüzünle başını eğmişti. İçindeki ağlama isteğini bastıramazken Hâlim,
" birde bu gece biletim. Uçakla gideceğim o yüzden çok vaktimiz kalmadı."
Demesiyle göz yaşlarını tutamamıştı Halime. Yanağından süzülen yaşları fark eden Hâlim,
" Hayır hayır. Ağlamak yok. Böyle mi uğurlayacaksın beni? Seni 10 gün bu sulugözle mi hatırlayayım?"
Halime içini çekerken elinin tersiyle göz yaşlarını sildi,
" Hayır. Ağlarım tamam mı. İstediğim kadar ağlarım. Neden sen gidiyorsun ki? Başkası gitse olmaz mı? Onlar gelsin? Hı?"
Demişti. Hâlim kendi gibi Halime'nin de gitmesini istemediğini anlamasıyla mutlu olmuştu. Halime'nin ona karşı duyduğu bağın güçlendiğini gösteriyordu ama keşke ceza olarak başka bir şey verilseydi diye düşündü. Babası Hâlim'in geceyi dışarda geçirdiğini öğrenince küplere binmişti, ' madem o kadar meraklısın dışarı, o zaman sen gideceksin yurtdışına' demişti. Hâlim derdini anlatamamanın verdiği ağırlıkla susup kabul etmişti. Kabul etmişti etmesine ama bu kadar zor olacağını düşünmemişti...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yorgun Savaşçı
EspiritualYorgundu... Uzun bir yoldan gelmişti... En değerlisiyle birlikte kendini de bırakıp gelmişti Halime. Gelmişti, bin parça bir halde. Gelmişti, Hâlim'e...