Uzun uzundayı kendi kendine ne kadar tekrar ettiğini bilmediği bir çınlama kulağında tekrar edince gülümsedi. Halime, Hâlim'in kulaklarından gitmeyen sesiyle gülümsediğinin farkında olmadan yolda giderken aniden biriyle çarpışmıştı. Ne olduğunu anlamadan bileğinden kavrayıp kendiyle sürüklemişti Halime'yi. Koşarken,
" Koş koş! Fatma teyze bu sefer affetmeyecek!"
Demiş gülümsemişti çocuksu heyecanıyla. Halime kendine gülümseyen Yavuz'a şaşkınca bakarken kendine gelip,
" Bırak beni! Beni neden sürüklüyorsun?!"
Demişti. Yavuz ona aldırmadan koşmaya devam etmiş köşede bulduğu yerin arkasına saklanırken yanına çekmişti Halime'yi. Dağılan eşarbını düzeltip nefesini düzelttikten sonra elini uzatıp,
" Merhaba ben Yavuz,"
Demişti normal bir zamanda karşılaşmışlar gibi. Halime uzatılan ele bir süre bakıp elini uzatmadı. Yavuz, azalmayan enerjisiyle Halime'nin elini tutup kendi eline verdi. Zorla tuttuğu eli havada heyecanla sallarken,
" Bende memnun oldum! Bende! Yaşasın arkadaşım oldu. Arkadaşım, adın nedir?"
" arkadaş mı?"
" evet arkadaş olduk ya. Adın ne? Sana ne diyeyim? Immm? Şaşkın? Huysuz? Söylesene adın ne?"
" Ne?"
Deyince elini bırakıp kendine çekip sarıldı. Halime küçük kalan cüssesiyle Yavuz'un yanında küçük kalmıştı. Yavuz uzun boylu, orta kilolu biriydi. Halime'nin kısa ve zayıf olan yapısı haliyle yok olmuştu. Halime'den ayrılıp ellerini omuzlarına koydu,
" Sen benim ilk arkadaşımsın. Çok mutluyum. Bize taşınsana? Yok. Dur babam almaz seni eve, evin nerede? Kimlerdensin? Ben Yavuz Çetin. Yusuf Çetin'in kızıyım. Yusuf ağa işte. Söylesene adın ne?"
Deyip onu ardı ardına sorular sorarken Halime gözüne ışık tutulmuş gibi kalmıştı. Arkadaşı olmuştu, oluyordu. Olmuş muydu kararsızdı... Yavuz'un deli hali onu endişelendirse de kendini toplayıp,
" Adım Halime Beyoğlu. Mirza Beyoğlu'nun kızıyım."
Deyince Yavuz yavaşça ellerini indirdi. Bir adım geri attı, onu baştan ayağa süzdü. Mirza Beyoğlu, babasının sevdiği kişilerdendi. Onun bir kızı olduğunu ama kayıp olduğunu söylemişti. Ama şimdi karşısındaydı işte. Aklına gelen şeyle Halime'nin elini tutup,
" Gel! Seni, benim kadar sevecek ve görünce sevinecek birine götüreceğim. Koş! Koş!"
Demişti ki Halime zorda olsa onu durdurup elini çekti. Başını iki yana hızla sallarken,
" Gelemem. Eve gitmem gerek. Beni bekliyorlardır."
Yavuz dediğine üzülünce Halime içindeki merhametle ve tanımadığı arkadaşını içten içe kaybetmek istemediğinden,
" Evime gelmek ister misin?"
Demişti. Yavuz düşünmeden sevinçle kabul edince yan yana yürümeye başladılar. Yavuz içindeki çocuksu heyecanla geri geri yürüyüp Halime'yle konuşmaya başladı,
" Kaç yaşındasın?"
" 19"
" Harika! Ne güzel şeysin sen yaşın 19. Peki hangi ayda doğdun?"
" Nisan."
" Oooo! Harika! Harika! Çay peki? Çay sever misin? Severim de!"
" Severim. Ama böyle yürümeye devam edersen düşeceksin."
" olsun düşersem kalkarım. Düşmekten korkuyorum diye sevdiğim şeyi yapmayayım mı?"
" Yok ben..."
" dur. Sende ters yürü! Evet evet. Hadi. Zor değil bak."
demiş Halime'ye yönelmişti ki,
" Evime geldik zaten. Kapıyı açayım."
Demiş önden gidip kapıyı açmıştı. Yavuz heyecanla arkasından giderken
"Bence sende yapmalısın. Korkularının üstüne git ki karşına çıkma cesareti göstermesinler."
Deyip içeri sağ ayakla girmiş ve,
" Esselamünaleyküm ve rahmetullah,"
" Aleykümselam."
Demişti Halime. Söylediklerinin aklında yer ettiğini hissetti. Kapıda öylece birbirlerine bakarken Nur hanım kapıyı açıp onlara şaşkınca bakmıştı. Halime'nin yanında kapalı bir kız vardı ve eve getirmişti. Arkadaş ediniyor olması onu mutlu ederken,
" Hoşgeldiniz kızım. Buyursanıza. İçeriye gelin."
Yavuz, kendine güzel davranan kadının yanına gelip elini ellerinin arasına alıp heyecanla,
" Hoşbuldum teyzem ben Yavuz. Memnun oldum. Nasılsın? İyisindir inşallah."
Nur hanım, enerjisine şaşırdığı Yavuz'a gülümseyip,
" elhamdulillah. Hadi içeri gelin çay demledim."
Birlikte içeri geçmiş mutfakta oturmuşlardı. Halime ve Nur hanım yan yana otururken Yavuz karşılarında çay içip heyecanla onlara bakıyordu. Herkes içinde olduğu şaşkınlığı atmayı beklerken Sinan da içeriye girince Yavuz daha bir sevinmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yorgun Savaşçı
SpiritualYorgundu... Uzun bir yoldan gelmişti... En değerlisiyle birlikte kendini de bırakıp gelmişti Halime. Gelmişti, bin parça bir halde. Gelmişti, Hâlim'e...