Ev. Yuva. İnsanın düşündükçe içini ısıtan kelimelerdir. Çünkü kişide bir değeri ve yeri vardır. Bilir evin sıcaklığını, huzurunu, güvenini... Kendine ait anıların tonla biriktiği yer.Peki şimdi attığı her adımda yuvasından uzaklaştığını hissediyorsa, geri mi dönmeliydi. Bilmiyordu. Geri dönemeyeceğini düşünürken imamın gelmesiyle annesinin elini tuttu Didar. Desteğe ihtiyacı vardı. Annesi hüzünlü gözlerinden tebessümle ona bakıp,
" Allah için atılan her adım seni hayra götürür Didar'ım."
Annesinin cümlesiyle biraz rahatlarken derin bir soluk alıp adım attı. Her adım da kalbi heyecanla atarken gösterilen odaya girmesiyle kulakları uğuldamaya başlamıştı. Selman ağa,
" Benim güzel kızım da geldiğine göre başlayalım Abdullah oğlum."
Demişti. Abdullah yerini alırken şahitlerde yerleşmişti ki Memduh göz ucuyla baktığı Didar'a oturması için eliyle işaret ederken sakin olmaya çalışıyordu. Didar gösterilen yere oturduktan sonra imam besmele çekip başladı. Memduh kırmızı bir suratla soruları cevaplarken, Didar da terleyen ellerine bakarak söylediği söyleyeceğini. Mehir olarak Memduh ona bir ev verdi. Bunu ona daha önce de söylemişti. Nikah bitip herkes odadan çıkınca yalnız kalmışlardı. Öylece yerlerinde otururken sessizliği bozan Memduh oldu. Sahte bir öksürükle,
" Allah bahtiyar etsin. Amin. Hayırlı olsun ikimiz içinde."
O konuşurken Didar onun ne demek istediğini anlamaya çalışıyordu. Karşısında bıyıklı, iri kıyım bir adam kem küm edip halini anlatmaya çalışıyordu. Tebessüm etmek istedi, başını eğmiş ellerine bakarak konuşan adama,
" Amin."
Demekle yetinip başını eğdi tekrar. Memduh onun söylediği tek kelimeyle mutlu olurken, konuyu dağıtmaya çalışıp,
" Nikaha gidelim mi?"
" Nikah mı? Hemen mi? Peki sen öyle diyorsan."
Kendisine cevap verirken gözlerinin ağlamaktan kızardığını görünce üzülmüştü. Seslice yutkunup gülümsemeye çalışırken,
" yok dur sen yanlış anladın. Selim ile Nazenin'in nikahı da olacak ya. İstersen gidelim, istemezsen sen bilirsin. Annenle sizi eve bırakırım."
" yok bende geleyim. Hem annemin gitmesi gerekmiş."
" tamam gidelim öyleyse."
Deyip ayağa kalkmıştı. Didar da kalkınca karşı karşıya geldikleri birkaç saniye şaşkınca birbirlerine bakıp başlarını çevirmişlerdi ki, ona doğru bir adım attı Memduh. Didar aniden nefesini tutarken alnında hissettiği baskıyla gözleri kocaman açılmıştı. Memduh hızla geri çekilip arkasını dönüp odadan çıkacaktı ki durdu. Hemen geri dönüp ceketinin cebinden çıkardığı yüzük kutusunu Didar'ın elinin içine bıraktı. Sonra da odadan kaçar çıktı. Nefes almayı unutmuştu. Nefes nefese merdivenleri inip kendini dışarı attı. Kapıyı örtmesiyle biraz uzaklaşmak için gidiyordu ki ardından gelen Sadık telaşla peşinden gitti. Abisini ilk defa bu şekilde görmek onu tedirgin etmişti.
" Abi. Abi bekle. Bir şey mi oldu? Bir sorun mu oldu abi?"
Memduh aniden durup ona döndü. Yüzünde saçma sapan bir gülümsemeyle,
" Ben iyi değilim Sadık."
Demişti ki yüzünün kıpkırmızı olmasından ötürü domatese dönen abisine,
" Aşık oldun değil mi? Doğruyu söyle hadi. Hadi çekinme abi."
" Ne?! Ne alakası var. İçerisi çok sıcaktı bunaldım. O yüzden böyle. Böyle şey oldum."
" tabii tabii. İnandım bak. Ciddiyim inandım sana ama söyle bakalım şöyle kalbin dört nala mı? Freni patladı mı?"
Deyince elini kalbinin üstüne koyan Memduh duyduğu gürültüyle elini çekti. Sadık ona kahkahayla karşılık verirken,
" Ulan! Kocaman adamla dalga mı geçiyorsun çocuk gibi! Seni de göreceğim. Seni de."
" Ben senin gibi olmam."
" tabii canım. Kızı görünce elim ayağım karışıyor. Başkası alacak diye aklım çıkıyor demiyor da."Deyip ona sataşıyordu ki kapıdan çıkan Hafsa duyduğu cümleyle hızla başını kaldırıp onlara baktı. Arkasından çıkan aile üyeleriyle Sadık da dönünce göz göze gelmişlerdi. Memduh bir yanlış anlaşılmaya sebebiyet verdiğini anlayınca ne yapacağını şaşırdı.
Selman ağa,
" Hadi Memduh, Sadık. Oğlum ne yapıyorsunuz orada? Hadi arabalara geçin. Selim kaçmadan şu nikahı yapalım."
Demişti ki Hâlim,
" Korkma baba, bence Selim abimi serbest bıraksak kaçmak yerine uçarak gidecek kız almaya."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yorgun Savaşçı
EspiritualYorgundu... Uzun bir yoldan gelmişti... En değerlisiyle birlikte kendini de bırakıp gelmişti Halime. Gelmişti, bin parça bir halde. Gelmişti, Hâlim'e...