Hayatındaki 'en mutlu gün' diye tanımlayacağını sandığı gün hayal olmak üzereydi. Belki de daha başka mutlu günleri olacaktı, bilemedi. Elindeki cezveyi sakince yerine koyarken sırtına dokundu bir el. Halime ona destek verirken aniden başını kaldırdı. Nimet'e bakıp,
" Demek babam beni vermekten vazgeçti. Üstelik beni evlilik için teşvik eden aksine hep o'iken. Vazgeçti. Sebep?"
Nimet tedirgince ellerini birbirine kenetlerken,
" Bilmiyorum hanımım. Öyle duydum şimdi."
" Ama neden ki? Bir sebebi olmalı."
Diye çıkışırken Hafsa,
" Nazenin sakin ol. Büyüklerimiz çözecektir bu işi."
Halime,
" Hem Fevziye annem seni almadan şuradan şuraya gitmez. Bizde gitmeyiz."
Deyip kızlardan destek bekledi. Beklediği destek anında gelirken Didar,
" Nimet abla. Senin kulağın kapı da olsun yine. Belki başka bir şey vardır. Yani Yusuf ağanın derdi başkadır. Olamaz mı?"
Deyip kızlara bakmıştı. Nazenin durup derin bir düşünce alemine dalarken diğer yandan Selim duyduğu cümleyle öylece kala kalmıştı. Yusuf ağa başını ona çevirip,
" Selim. Bir şey demeyecek misin?"
Deyince seslice yutkundu Selim. Mutluluk her seferinde ona çelme takıyordu. Her seferinde tamam dedikçe bir çelme yiyor ve yere kapaklanıyordu. Yıllar sonra kalbinde bir şey hissettiği kadınla evlenmek isterken...
" Mutlaka siz büyüklerimin bir bildiği vardır bu konuda. Sonuçta bizim hayatımız ve sizin ki bir değil. Deneyimleriniz bizden çok. Ama. Sebebi ne olursa olsun, ben kızınıza talibim."
" Benim kızım delidir ama."
" Bende çok akıllı sayılmam."
" Tavanlardan inmez."
" Yüksekleri severim."
" Hayır hasenat çok sever."
" Bir omuz da ben atarım."
" Bak öyle çelimsiz de değil. Kendinin kaç katı adamı devirmişliği var. Sakat kalmaktan da mı korkmuyorsun?"
" O raddeye gelmeyeceğiz."
" Nereden biliyorsun?"
" Kızınız İslami hassasiyeti olan biri. Bana karşı Allah'ın hükümleriyle yaklaşacaktır. Keza bende öyle."
Demesiyle Yusuf ağa aniden yerinden kalktı. Selim'in kollarından tutup kaldırdı. Herkes şaşkınlıkla ayaklanırken aniden sarılmasıyla da herkes rahatlamıştı. Selim, Yusuf ağa'nın ona sarılmasıyla öylece kalırken Hâlim ayağına basıp kendine getirmişti. Sarılmaya karşılık vermişti ki ayrıldı Yusuf ağa,
" İşte damadım Selim Mir. Söyleyin Sadık ile Sinan daha hızlı gitsin ve gelsin."Nimet duyduğu cümleyle merdivenlerden ışık hızında inerken Hâlim de arkasından gelmişti ağır ağır. Etrafta gözlerini gezdirirken Nur annesiyle göz göze gelince,
" Anne Halime nerede?"
" Mutfakta evladım. Çağırayım."
Nur hanım içeri giderken Hâlim etraftaki kadınlara -oğluna kız bakanlara- yüzüğünü gösteriyordu ki Halime ona doğru gelirken,
" Nerdesin Halime'm. Kocana bakar mısın bir?"
Demişti. Halime kızarıp başını eğerken Fevziye ve Nur hanım birbirlerine gülerek bakıyordu. Onlar dışarı çıkarken Hâlim,
" Eee Halime, dediğimi yaptın mı?"
" Yapmadım. Hâlim ne oluyor? Neden böyle davranıyorsun? Herkes düğünümüze gelmedi mi?"
" Gelmedi. Bu aşiret gelmedi. Bunlarda bekar çok. Biri sana yan gözle bakarsa-"
Demişti ki Halime eliyle ağzını kapatıp,
" ben senin karınım. Merak etme hem Nazenin herkesi uyardı bu konuda."
" Yaşasın Nazenin yenge! Yaşasın!"
" Nazenin çok korktu."
" Sen Selim abimi görecektin asıl. Eridi gitti."
" Yazık Selim abiye."
" Değil. Erkek adam kız alırken ter atar böyle. Misal ben seni isterken ter atmadım ama seni her gördüğümde heyecandan eriyorum."
Deyip gülümserken, Halime başını eğip ona sarıldı. O zamanın boşluğu asla dolmayacaktı. İsteme de düğünde ya da şimdi. Ne anne tarafı ne de baba tarafı gelmemişti. Selman ağa da bunu duyunca 'ben senin hem anne hem baba tarafınım kızım. Onlar kaybetti.' deyip teselli etmişti. Evin düzenine kadar en ince ayrıntısına kadar yardımcı olmuştu.Hâlim, onun sarılışındaki hüznü fark ederken kollarıyla sıkı sıkıya sarıp,
" Sen benim ailemsin Halime. Sen benim hem yoldaşım, arkadaşım, annem, babamsın."
" Bir ömür şuranda yaşayabilirim."
Demesiyle kollarını çözüp yüzünü ellerinin arasına aldı,
" Sen zaten hep oradasın."
" Seni sevi- Hı!"
Demesiyle Hâlim gülerek ondan uzaklaştı. Halime eliyle ağzını kapatırken ona çatık kaşlarıyla bakınca, ellerini havaya kaldıran Hâlim,
" Hiç bana öyle bakma. Benim senden farkım yok."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yorgun Savaşçı
SpiritualYorgundu... Uzun bir yoldan gelmişti... En değerlisiyle birlikte kendini de bırakıp gelmişti Halime. Gelmişti, bin parça bir halde. Gelmişti, Hâlim'e...