Geçmiş ve kökler.
Canını yakıyordu kökleri. Onu sarıyor ve boğuyordu. Ruhunda her an yeni bir yara açıyordu. Oturduğu koltuk onu yutmaya başlarken kalbi hızlanmaya başlamıştı. Yutkundu, alnında biriken terlere inat dinlemeye devam etti.
" Efendim, başlatıyorum."
Demiş video kaydını açmıştı. Halim pür dikkat videoya bakıyordu.
" Özür dilerim abim. Özür dilerim. Koruyamadım sizi. Özür dilerim. Yaşadıklarının önüne geçemedim. Beni affet olur mu?"
Demiş bir süre kameraya bakmış sonra da başını iki yana sallayıp devam etmişti Fatih,
" Hayır önce selam vermeliyim. Merhaba, kardeşim. Halime'm. Ben abin Fatih. Yıllarca bir korkak gibi sizi kurdun pençesine bırakıp kaçan korkak."
"Efendim."
" Hayır öyle Sebastien. Öyle. Ben ilk başta çocuktum ama sonra? Sonra neden yardım etmedim! Neden?! Ne annemi korudum ne kardeşimi ne sevdiğimi... kimseyi koruyamadım ben. Halime. Şimdi sana her şeyi anlatacağım. İnşallah geç değildir... Bundan yıllar önce yani babam hayattayken yani. Kerem amca vardı. Amca dediğime bakma şerefsizin gözü bizim malımızdaydı. Yıllarca emek edip aldığımız ne varsa istiyor sürekli babamla kavga ediyordu. Sen hatırlamazsın belki. Ama sık sık gelip giderdi. Bu gelip gitmelerde Fazlı'yı kendine tarafına çekti. O da zaten hırslıydı. Ama bunu yapacağını düşünmedim. Hiçbir zaman. Hiçbir zaman babamı öldürecek kadar ileri gideceğini düşünmedim."
Demesiyle Halime titremeye başlamıştı. Bedeni rüzgarın önündeki yaprak gibi titriyor, Halim'in elini sıktığını fark etmiyordu. Halim onu kendine çekip sarılırken,
" Yapabilirsin Halime. Bu son yokuş. Bu son."
" Düşünmedim. Düşünemedim. Akıl etseydim önüne geçerdim. Durdururdum onu. Bilemedim. Beni gizli gizli köşelere çeker korkuturdu. Sana da böyle davrandığını düşünmemiştim. Çok hırslıydı. Parayı severdi. Lüksü severdi. Babam onu hep uyarırdı. 'Bak oğlum, iyi bir yaşam parayla değil merkezinde Allah rızası olan bir hayat ile olur' derdi ama Fazlı dinlemezdi hiç. Kerem amcam, lüks hayatıyla gözünü boyayıp aklını çeldi. Gözü kör olmuştu. Tek derdi babamın malı mülküydü. Hepsini istiyordu. Para istedikçe babam kendin çalış ve kazan derdi. Artık kendi paranı kazan... Bir gün yine tehdit etti beni. Öldürürüm seni derdi. Öldürürüm. İbrahimi göle attığım gibi. Seni de öldürürüm. İzini buldular mı? Yok. İbrahim gitti. Fazlı öldürdü ibrahimi. O yapmış. Bunu öğrenince daha da çok korktum. Sonra bir gün o gün işte. Babamın öldüğü gün."
Demesiyle Halime ayağa kalktı. Nefesleri sıklaşırken,
" dur! Durdur! Durdur dedim sana!"
Demişti. Halim ayağa kalkmış onu sakinleştirmeye çalışıyordu.
" o gün... Bilmiyordum. Kerem amcam ona bir zehir vermiş. İnsan vücudunda sonradan bakılsa da izine rastlanmayan bir zehir. Bunları beni korkutup sindirdiği zamanlarda söylerdi. O gün babam ile avluda saklambaç oynarken seni yanına çağırmış. Babamla tartıştıkları için konuşmuyorlardı o gün. Mutfakta sana limonata vermiş."
" Hayır! Ben yapmadım! Ben yapmadım! Hayır! Ben yapmadım! Hayır!"
" Sen çok korkardın Fazlı'dan. Onu görünce uzaklaşırdın yavaşça. Babamın sağına soluna saklanırdın. Bu yüzden seni hep çok kıskandı. Bu yüzden sana verdi o zehri. 'O çok sevdiği kızının eliyle öldürdüm onu' diyordu. O gün babam o limonatayı içerken gülerek bakıyordu sana. Sana hep şefkatle bakardı Halime. Babam seni çok severdi. Kızım, kalbim derdi sana. Kızım dediğini hatırlar mısın?"
"Dur! Hayır! İçme! İçme!"
"Avludaydım. Babam elindeki bardağı alıp masaya koyarken başını okşadı. 'Ne oldu güzelim, canın mı sıkıldı? Başka oyun ister misin' dedi. Sesin çıkmadı, başını salladın. Sonra bir yudum içti. 'Çok güzel yapmış benim kızım. Annenle mi yaptın? Halime. Nerede benim güzel kızımın sesi? Dilin nerde kızım? Ha?' Dedi güldü. Sende güldün. Dilini çıkarıp boynuna sarıldın. Devam ettiniz oyuna."
"Dur! Lütfen! Dur! Dur! Lütfen!"
" Babam bir an elini kalbine attı. Yanına doğru bir adım atınca durdurdu beni. Elini ağzına götürüp sus dedi seni gösterdi. Oyun bozulsun istemedi. Sana bakarken sen sayıyordun."
"1! 2! 3! 4! 5! 6! 7! 8! 9! 9! 9! 9! 9! 9!"
" o gün hiç 10 demedin Halime. Anlamıştın. Babamın eli masadan düşerken sadece sana bakıyordu. Başını yavaşça masaya koydu. O gün saatlerce 9 diye bağırdın ama kimse sana 'Dön' demedi. Sana dön diyecek kişi artık yoktu."
Demesiyle Halime çılgına dönmüştü. Elleriyle başına vuruyordu. Bağırıyor ve 9! diyordu. 9! Ruhu kaldıramadı. Birden kendini boşluğa bırakıverdi. Halim hızla onu tutarken koltuğa uzattı. Yüzünü şefkatle okşarken ağlıyordu.
" Dayan Halime'm. Lütfen dayan. Bu son yokuş. Yalvarırım dayan. Kolonya yok mu?"
Sebastien videoyu durdurdu, getirdiği kolonyayı ona uzatırken,
" Doktor gerekir mi?"
Dedi. Halim elinin tersiyle göz yaşlarını silerken kolonyayı aldı.
" Yok. Arada böyle ataklar geçiriyor. Yaşadıkları kolay değil."
Demiş eşarbını açmaya başlamıştı ki Sebastien bir adım geriye gidip başını çevirdi.
" Yine de doktora götürmek gerekir."
" sevmiyor artık hastaneleri. Mahvoldu kolları elleri serumdan. Bir iğne izi kapanmadan diğeri açıldı. Birazdan kendine gelir."
Demiş Halime'nin ayağını kaldırıp altına kirlenti koymuştu. Tekrar göz yaşlarını sildi.
" Dayan Halime. Bu son. Lütfen. Bitti artık. Bitti."
" Güçlü olun ki Halime hanımda güçlü olsun. Bütün her şeye sizin için katlanıyor."
Demesiyle Halim ona döndü.
" istemiyorum. Hiçbir yük olmasın bu küçük omuzlarda kuş gibi hafif olsun istiyorum."
Derken Halime'nin solgun yüzünü okşadı. Alnındaki terleri sildi. Üstünü düzeltti.
" İstiyorum ki tek derdi diğer hanımlar gibi bugün ne pişirsem olsun. Ütü derdi bitmiyor diye şikayet etsin. Elbise alsın. Çarşıya pazara gitsin. Böyle dertleri olsun istiyorum. Bu yaşadıklarını ondan almak istiyorum."
" sizi anlıyorum ama unutuyorsunuz. Hepimiz insanız. Bu yüzden yapamadıklarımıza hayıflanmak yerine yapacaklarımıza odaklanmalıyız. Halime hanımı ilk gördüğümde küçücük ve korkuyordu. Saçları rastgele kesilmişti. Onu nereye koysanız öylece duruyordu. Hareket etmiyordu. Vücudunda hep yara olurdu. Gözleri hep boşluğa bakardı. Bir gün Fatih beyden azarı yiyince koşarak arkama saklanmış elimi tutmuştu. O günden sonra arkadaş olduk. Odasına giderdik. Ona elma şekeri alırdım. O şekerini yerken bende saçlarını tarar düzeltirdim. Fransızca konuşurduk. Dile çok yatkındır. Çabuk öğrenir. Benden iyi konuşurdu bazen şaşardım. Sinan'ı anlatırdı. Neler oynadıklarını söylerdi. Nereyi gezdiklerini anlatırdı. O anlarda gözlerindeki küçük ışığı gördükçe mutlu olurdum. O küçücük bedeniyle o minicik ışığa asılıp yıllarca acılara katlandı. Yaralarına ilaç sürerken utanırdı. Ona kendi yaralarımı gösterdim ondan sonra sana da ilaç sürelim dedi. Kollarıma kremleri sürer sürer geçmesi için beklerdi. Kurşun yarası çabuk geçmez ama insanın ruhuna aldığı yara kadarda derinde değildir. O yüzden siz güçlü olun ki. Halime de güçlü olsun. Çünkü o minicik bir ışık bekliyor hayata tutunmak için..."
Halim ona minnetle baktı. Onunla böyle bir konuşma yapacağı aklından geçmezdi.
" Teşekkür ederim. Dikkate alacağım. Bize bir örtü getirir misin? Halime üşür böyle."
" Hemen efendim."
Demiş gitmişti. Halim, Halime'nin yanına oturdu. Yüzünü okşarken,
" Benim kalbim. Halime'm. Canım. Bunu da atlatacaksın."
Demiş uzanıp alnından öpmüştü. Eşarbını yana açıp boynuna kolonya sürerken,
" Bu yüzden mi 'kötü biriyim' diyordun. Korkuyordun. Öğrenirsem seni sevmem sandın. Sen delirmişsin. Sen nasıl kötü olacaksın ki Halime? O kadar şeyden sonra hala onlar için ağlarken nasıl kötü olacaksın? Seni sevmemek gibi bir seçeneğim yok ayrıca."
Demiş yüzünü okşamıştı. Sebastien örtüyü getirip yanına bıraktı ardından,
" Kapıdayım efendim."
" Tamam. Sağ olasın."
Demiş ayağa kalkıp Halime'nin üstünü örtmüştü. Ardından kumandayı alıp yanına oturdu. Videoyu devam ettirdi.
"O gün dehşet bir korku kapladı ruhumu. Fazlı'nın yapacaklarından korkuyordum. Adı geçince köşeye siniyordum. O günden sonra her şey tersine döndü. Annemin acısından faydalanıp elindeki her şeyi aldılar. Fazlı'nın gözü dönmüştü. Sizi bir eve tıktı, beni mafyanın eline teslim etti. Yıllarca ellerinden kaçmaya çalıştım sonra pes ettim. İçlerine girdim. Güçlendim. Kurt görünümlü kuzuydum aslında. Aşık oldum. Seda... Onu çok sevdim Halime. Keşke normal bir şekilde yaşasaydık da tanışsaydın. Mavi gözlerinde gördüğüm şeyi görmeni isterdim. Ama onu kaybettim... Öldürdüler. Bizi öldürdükleri gibi. İbrahimi öldürdüğünü söylediği gibi. Ama değilmiş Halime. Değilmiş. İbrahim yaşıyor. İbrahim yaşıyor Halime! Meğer Fazlı ibrahimi öldürmemiş, eşyalarını göle atıp onu bir yurda bırakmış sonra da Selman amcanın oğlu Halim ile aynı okula gitmesi için kaydını oraya aldırmış. Biliyorsun Halim'i çok severdin sen. Büyüyünce bunlar kesin evlenir derdik. Öyle de oldu. İyi ki oldu. Sana ondan başka arkadaş olamazdı zaten. Halim ve İbrahim aynı okula giderken arkadaş olmuşlar sonra Selman amca yanına almış onu. Üniversiteye gitmesine yardım etmiş. Avukat olmuş. Şimdiki ismi farklı ama Sadık Agace."
Demesiyle Halim yaşadığı şokla elinden kumandayı düşürdü. Beyni şokla donmuştu.
"Lan. Bu nasıl olur lan?! Sadık aslında İbrahim mi? İbrahim ölmemiş mi? Yaşıyor!"
Demiş ardından bir aydınlanma yaşamış ve ayağa kalkarak,
" Yaşayacak! Sadık yaşayacak! Allah'ım sana binlerce kere şükürler olsun."
" Onu bul Halime. Onu bul ve annemin kederini üzüntüsünü al. Şimdi diyeceksin ki sen yapamadın ben nasıl yapayım? Sen kurtulmadın şu Fazlı'dan ben nasıl kurtulayım? Haklısın. Haklısın Halime. Bu yüzden sana elimi kolumu yani Sebastien'i gönderiyorum. O sana yardımcı olacak..."
Bir süre durdu Fatih, ekrana baktı ardından devam etti,
" Özür dilerim Halime. Özür dilerim. Elimden şu an özür dilemekten başka bir şey gelmiyor... hatırlar mısın? Küçükken bir şey yapınca hemen 'üsür dilen' derdin. Dilin dönmezdi. Bizde yaptıklarına güler geçerdik. Sende fırsat bu fırsat her şeyi yapardın. Yemek yerken tepemizde gezinir, annemi taklit ederdin. Bir keresinde sofrada sandalyeye çıkıp ekmeğe uzanırken elin yemek tabağına girmişti. Minicik boyunla her yere yetişmeye çalışırdın. Bir keresinde de dolaba tırmanmış ve üstüne devirmiştin. Son anda babam kurtarmıştı seni. O gün ağlaya ağlaya uyumuştun. Hatırladın mı abim? Hatırlıyorsun değil mi? Halime. Sen... bizi hatırlamıyordun. Fazlı sana ne yaptı bilmiyorum. Neler yaşadın bilmiyorum. Ama yaşadığın şeyler yüzünden hiçbirimizi hatırlamıyordun... Seni kapıma getirdiği gün içeri atıp 'sende abisin bak şuna' demişti. Şok olmuştun. Korkuyordun. Özür dilerim o gün sana sarılmak istesem de yapamadım. Bunu hak etmedim ben çünkü. Özür dilerim Halime. Seçimlerimizle bu hayatta birçok köşeyi döndük ve bataklığa düştük... Kendine iyi bak olur mu? Kendine iyi bak. Yapmak istediğin ne varsa erteleme. Sen Çınar'a gitmeyi çok severdin mesela...Kendine iyi bak Halime ve çokça sarıl benim yerime. Kendine iyi bak kardeşim..."
Video bitmişti, Halim öğrendikleriyle ne yapacağını şaşırmıştı. Başını çevirip Halime'ye baktı. Gözleri dolarken uzanıp alnından öptü.
" Minik karım. Miniğim. Güzelim. Canım. Nelere katlandın kimbilir.... Neler yaptı sana... Onu o mahkeme salonunda öldürseydim keşke. Keşke yüzünü dağıtmakla kalmasaydım."
Demişti Halime'nin yüzünü okşarken. Bir damla gözyaşı süzüldü usulca. Halim usulca yüzünü sildi.
" Halime'm? Uyandın mı canım?"
Demişti ki Halime örtüyü başına çekip ağlamaya başladı. Halim'in örtüyü açma çabası boşa gidince ellerini ellerinin üzerine koydu.
" Yüzünden beni mahrum etme. Biliyorsun saniye görmesem kalbim sıkışıyor."
" Hayır! Sana söyledim ben kötü biriyim dedim sana. Sana iyi biri değilim dedim. Gördün mü? Ben sevilecek biri değilim..."
Demesiyle sinirlenen Halim,
" sen benim sevdiğim kadınsın. Sevdiğim. Canım!"
" Hayır! Git! Beni yalnız bırak."
" Asla. Asla seni bırakmayacağım."
Demiş sonra da yanına uzanıp sıkıca sarılmıştı Halime'ye. Halime ağlamaya devam ederken,
" Ben. Ben babamı öldürdüm. Ben katil-"
Demesiyle yerinden kalkıp hızla örtüyü üstünden çekti.
Omuzlarından tutup kaldırdığı Halime gözlerine bakamazken,
" Sen yapmadın! Kendini suçlamayı bırak. Nereden bilecektin ki? Nereden? Çocuktun sen Halime. Küçücüktün. Çocuktun. Nereden bilecektin? Bilemezsin. Kendini suçlamayı bırak. Bunu yapanlar Fazlı ve Kerem denen herif. Her şey ortaya çıktı işte. Her şey."
Demişti Halime'ye bakarken. Halime başını eğmiş ağlamaya devam ediyordu. Bedeni yorgunlukla halsiz düşerken hafiften titremeye başlamıştı.
" Ben... ben yaptım."
" Yapmadın. Kaldır başını."
Demiş Halime'nin başını kaldırmak için çenesine elini uzatmıştı ki başını geriye çeken Halime,
" Yalnız kalmak istiyorum."
" Kalamazsın. Şimdi her şeyin bittiği değil her şeyin başladığı ve düze çıktığı noktadayız. Bu noktada geriye çekilip pes etmene izin vermeyeceğim. Kaldır başını. Birlikte bunun üstesinden geleceğiz."
Demiş Halime'nin başını kaldırmıştı. Ağlamaktan kızaran gözleriyle,
" Çok yoruldum."
Dedi Halime.
" O zaman bana yaslan. Dağ gibi kocan var senin."
" Ya sende benim gibi olursan?"
" Eee ne olur? Ben sana benzemekten gayette gurur duyarım. Hadi dinlenmek istiyorsan dinlen. Uyumak istiyorsan uyu. Ve ayağa kalk."
" O zaman biraz dizinde yatabilir miyim?"
" Dizim mi? Ne dizi? Gel göğsümde yatıracağım seni."
Demiş göğsüne eliyle vurmuştu ki aklına gelenle ayağa dikildi hızla. Elini alnına götürüp bir ileri bir geri giderken Halime de ayağa kalktı.
" Halim? Ne diyeceksin? Bir şey daha var. Bilmediğim ne kaldı. Hayatım daha ne kadar karmaşık hale gelecek? Ne var bilmediğim..."
" Dur. Bu bilgi her şeyi yerine koyacak kilit bilgi. Önce gel şöyle otur."
Demiş onu oturtmuştu. Halime yine ağlamaya başlarken gözyaşlarını sildi Halim.
" İbrahimi hatırlıyor musun?"
" Gölde boğulan abim mi? Yok ben hatırlamıyorum."
" Halime. İbrahim yaşıyor."
" Ne?!"
" Sakin ol. Derin nefes al. Evet yaşıyor. Üstelik çok yakınımızda."
" Nasıl yakın? Yoksa... Yoksa Sadık abi mi? Sadık abi benim İbrahim abim değil mi? O değil mi? Lütfen o olsun."
Deyince Halim onu onaylamış sonra da,
" Nasıl anladın?"
" Fatih abime çok benziyordu. Birde... babama. Sesi."
Deyince Halim ona sarıldı. Sıkı sıkıya sarıp başının üstünden öptü.
" birlikte her şeyi atlatırız. Ama birlikte."
Demiş birbirlerine sarılmışlardı ki Halime aniden ayağa kalktı.
" O zaman Sadık abim iyileşecek! İyi olacak ve Hafsa ile evlenecek. Hadi. Hadi eve gidiyoruz çabuk."
Demiş Halim'in elini tutup çekmişti. Halim ayağa kalkınca onu kendine çekip öpmüş sonra da,
" Karım kendine geldiğine göre... Şimdi üstünü başını düzeltelim. Eşarbını elbise düzeltelim değil mi?"
" Doğru. Ben hemen yaparım."
Demiş salonda ayna aramıştı. Dış kapının yanında ayna görünce hızla oraya gitmişti. Kendi yansımasını görünce korkmuştu bu halinden. Başını yavaşça Halim'e çevirdi. Kendisinin bu haline bile aşkla bakan bu adama şaşırmıştı.
" canavar gibiyim."
" Benim tatlı canavarım."
Deyince eşarbını düzeltip yanına gitti. Uzanıp yanağından öptü, sarıldı. Elini tutup,
" Hadi, birlikte. Bu işi bitirelim artık."
Demişti. Halim keyifle onu onaylarken evden çıkınca
Sebastien onlara tebessümle bakmış sonra da Halime'ye,
" Eski arkadaşım kendine gelmiş anlaşılan. Gözlerinizde yanan o minik ışık eskisinden daha büyük ve daha güçlü."
" Birlikte daha da güçlü olacağız."
Deyip Halim'e baktı Halime. Halim ona gülümsemiş sonra da Sebastien'e dönüp,
" Bizim acilen eve gitmemiz gerekiyor."
" Evet. Biliyor musun Sadık abim benim abim. Gerçek abim."
Demişti Halime heyecanla ama onun aksine sakinlikle karşılık verdi Sebastien.
" Evet efendim. Biliyorum. Onu ilk gördüğümde anlamıştım."
Halime,
" Bize neden söylemedin peki?"
Sebastien,
" Şartlar bunun için elverişli değildi. Üstelik Halim bey size ulaşmamı engellediği için-"
Halim,
" Tamam tamam. Sana gıcık olmaya başlıyorum yine. Eve gidelim. Hızlı."
" Hemen efendim."
Demişti. Arabaya koşup kapıyı açtı. Halime ve Halim arabaya binince hızla yola koyuldular. Halime heyecandan ne yapacağını bilemiyordu.
" Duydun mu Sebastien? Sadık abi benim abim."
" Evet efendim."
" Ya bunu duyunca beni sevmezse?"
" Neden sevmesin Halime?"
" Kardeşiyim diye."
" Sever. Hemde çok sever Sadık."
" Sever mi?"
" Sever. Sevmesinde göreyim onu. Ensesine şaplağı yedi mi görür gününü."
" Zorla yani."
" şaka yapıyorum."
Demişti ki Sebastien arabayı durdurup,
" Geldik efendim."
Demişti ikisi heyecanla arabadan inince Halime önden önden hızlı gidip kapıya vurdu. İçeriden sesler geliyordu. Selman ağa sinirle bağırarak konuşurken Memduh kapıyı açmıştı. Halime içeri girince Selman ağa,
" Neredesiniz siz? Ben size eve gelin demedim mi?"
Demişti ama Halime ona bakmadan direk Sadık'a dikmişti gözlerini. Tedirginlikle yanına yaklaştı sonra birden hızlanıp boynuna atladı. Herkes şokla yaptığı şeye anlam veremezken,
" Abim."
Demişti. Öyle içten öyle sıcak bir söyleyişle söylemişti ki Sadık ona sarılmak istemiş fakat yapmamıştı. Halime boynundaki ellerini çözüp elini tutunca Sadık hızla elini çekti.
" Ne yapıyorsun Halime?"
" Sen benim abimsin."
" Tamam. Bende seni kardeşim olarak görüyorum zaten ama haram Halime."
" Değil. Sen benim abimsin. İbrahim'sin sen."
" İyi misin Halime?"
Demiş Halim'e bakmıştı Sadık. Halim gülen gözlerle ona bakıp yanına geldi.
" Geç kaldık çünkü biz bir şey öğrendik baba. Mirza babamın gölde boğulan bir oğlu vardı hatırladın mı baba?"
" Evet. İbrahim."
" Boğulmamış. Bu da Fazlı ve Kerem amcasının oyunuymuş."
Selman ağa,
" Ne?"
" Fatih bir video bırakmış Halime'ye. Orada her şeyi anlatmış. Bütün her şeyi yapan Kerem Beyoğlu ve Fazlı. Mirza babamın mallarına konmak için yapmışlar her şeyi. İbrahim'i yani Sadık'ı öldü gibi gösterip yurda vermiş sonra da bize göndermiş bilerek. Yani Sadık aslında Mirza Beyoğlu'nun gölde boğulan oğlu. Yaşıyor."
Sadık duyduğuyla içindeki kaosun büyüdüğünü hissetmişti. İçi dolup taşarken dayanamadı. Zaman onu boğmaya başlamıştı. Kendini avludan dışarı attı. Gitmek istedi. Bütün karmaşadan bir anlığına gitmek istedi fakat birden beline sarılan ellerle durmak zorunda kaldı. Halime sıkı sıkıya beline sarılmış,
" Yalvarırım. Gitme. Lütfen. Söz veriyorum iyi bir kardeş olacağım. Söz veriyorum. Tek başıma bunun üstesinden gelemem. Tek başıma bunları düzeltemem abi. Tek başıma savaşamam. Lütfen. Bizden çaldıkları hayat için birlikte savaşalım."Demişti. Sadık hızla akan gözyaşlarını elinin tersiyle silip, Halime'nin küçük ellerini çözdü. Ona dönüp umutla gözlerine bakan küçük kıza baktı. Gözlerindeki çocuksu isteğe karşı sadece ağlamaya başladı. Halime uzanıp yanaklarındaki gözyaşlarını sildi.
" Evet zor ama yapabiliriz. Birlikte yaparız abi. Benim bir abiye ihtiyacım var. Lütfen."
" Özür dilerim. Özür dilerim hepinizden."
Demiş sonra arkasını dönüp hızla yürümeye başlamıştı. Halime arkasından gitmek için bir adım atmıştı ki Halim kolundan yakaladı.
" Ona biraz zaman ver. Zor bir durum."
" Geleceksin! Sen benim abimsin! Duydun mu? Abi! Abi! Beni bırakma! Lütfen..."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yorgun Savaşçı
SpiritualYorgundu... Uzun bir yoldan gelmişti... En değerlisiyle birlikte kendini de bırakıp gelmişti Halime. Gelmişti, bin parça bir halde. Gelmişti, Hâlim'e...