Halime'nin ardından Hâlim de gidince şenlik alanında öylece olduğu yerde kalmıştı Hafsa. Nazenin onun yanına gelip,
" Ne oldu?"
dedi.
" Galiba... tartıştılar. Benim yüzümden."
" Hemen öyle düşünme dur bakalım. Belki bilmediğimiz bir şey vardır."
" Ama Halime çok sinirli ve üzgün görünüyordu."
" Desene kendine gelmeye başladı."
" Ne?"
" Yani Halime uzun zamandır uykuda gibiydi. Duygularını dondurmuş gibi. Ama şimdi tepki veriyor Hafsa. Bence bu iyi bir şey."
" Emin misin?"
" Elbette. Onun yanında olmalıyız."
" Bende yanında olmak istiyorum ama... Sürekli kriz geçirdiği için korkuyorum yanlış anlar diye. Çok hassas oluyor bazen."
" Yaşadıklarını tek başına atlatmaya çalışan biri için... gayet dinç. Üstelik savaşmak istiyor. Ona savaş stratejileri öğretmeliyiz."
" Anlamadım ama tamam."
Demiş Nazenin'in gözündeki parıltılara bakmıştı ki Selim yanlarına geldi.
" Hâlim'ler nerede?"
" Bilmiyorum ki."
" Ay! Ay oğlum."
Diye endişeyle yanlarına gelen Fevziye hanım,
" Oğlum ne oldu evladım? Halime niye gitti öyle?"
" Anne. Sakin ol."
Deyip annesini sakinleştirmeye çalıştı Selim. Fevziye hanım sakinleşmezken,
" Nasıl sakin olayım? Babanda Hâlim'in peşinden gitti. Git bir bak oğlum."
" Tamam anne, ben onlara bakayım ama sizde eve geçin artık. Sadık!"
Deyip Sadık'a seslenmişti ama Sadık öylece durup gökyüzündeki uçurtmasına bakıyordu.
" Sadık! Sadık! Ben bir yanına gideyim duymuyor beni."
deyip yanına gitti büyük adımlarla. Elini omzuna koyup onu uyandırırken,
" İki saattir sana sesleniyorum. Hadi bırak şu uçurtmayı da annemleri eve götür."
" Ben mi?"
Deyip uçurtmasına baktı. Bu uçurtmayı bütün hayatı boyunca saklamak istiyordu. Ama şimdi Selim gelmiş bırakmasını söylüyordu.
" Evet. Sen. Hadi Hâlim'e bakmam gerek. Halime'yle tartışmışlar."
" Ne? Neredeler? Halime nerede? Abi..."
"Hadi."
Deyip yanından ayrıldı. Sadık sorunun kendisi yüzünden çıktığını düşünürken, uçurtmanın ipini çocuklardan birine verip Hafsa'ların yanına geldi.
" Sizi eve bırakayım."
Deyince Nazenin,
" Siz gidin Fevziye anne, ben çocuklara söz verdim. Biraz işim var sonra eve geçeceğim."
" Tamam kızım. Allah'a emanet ol."
" Sende anne, görüşürüz Hafsa."
Demiş yanlarından ayrılmıştı. O gidince Hafsa ve Sadık göz göze gelince hızla başka yöne bakmışlardı. Fevziye hanım bunu fark edecek halde değildi, Sadık'ın koluna girip,
" Eve bırak bizi oğlum."
" Tamam gidelim."
Demiş yürümeye başlamışlardı. Hafsa onların arkasından gelirken kalp atışları kulaklarını sağır ediyordu. Elleri terlemeye başlarken feracesine sildi. Beyninden binlerce düşünce aynı anda akarken aniden aklına Didar gelince,
" Didar'a haber vermedik."
" Gel Hafsa, ararım ben Memduh abiyi oraya kadar yorulma şimdi."
Demişti bir anda Sadık. Hafsa yürümeye devam etti. Arabaya yerleşince Fevziye hanım hala endişeyle ah vah ederken, Sadık yaptığının farkına varınca kızarmaya başladı. Kalbi süratle atarken yutkundu, anahtarı çevirdi. İçinden salavat çekmeye başlarken araba hareket etti fakat hızı bir insan yürüme hızından farksızdı. Aklı sanki bir oyun oynuyordu. Çok isteyip arzu ettiği bu oyunun bitmesini istemediği içinde hızını arttırmıyordu.
" Sadık, evladım hızlı gitsene. Bu hızla asla eve ulaşamayız."
" Aaa, tamam anne. Dalmışım."
Deyip hızını arttırdı. Endişesi geçmeyen Fevziye hanım,
" Dalma evladım. Zaten korkuyorum bir şey olacak diye sende böyle yapma. Hem sen nerelerdesin? Kaç zamandır gelmiyorsun? Ne oldu oğlum? Bir sıkıntın mı var? Bak ben senin annenim, bana söyle. Tek kalma yavrum. Akşamları çık gel bize."
" Gelirim."
" Bak bak eğer bir şeyin varda söylemiyorsan çok fena olur Sadık. Yapmayın böyle kurban olurum evladım. Size bir şey olmasın ben dayanamam. Allah'ım sen evlatlarımı koru."
" Bir şeyim yok sadece yoğunum bu aralar. Canını sıkma annem."
" Gerçekten mi?"
Deyip Sadık'tan onay beklemişti. Başını olumlu anlamda sallayıp tebessüm edince rahatladı Fevziye hanım ama birden aklına Sadık'ın gideceği gelince hızla uzanıp omzuna vurdu,
" Sen bizi bırakıp nereye gidecekmişsin! Yok eğitimmiş bilmem ne!"
" Ah. Anne. Eğitim içi-"
Demişti ki Fevziye hanım lafını kesip,
"Sen okudun ya oğlum, işinde var. Sana yeter. Daha ne kaldı okumadığın. Hayır efendim! Hiçbir yere gitmiyorsun. Burada kalacaksın duydun mu?"
" Duydum elbette. Ama iyi bir eğitim-"
" Yok. Hayır. Eğitim falan bitti. Artık iş var. Gitmek yok kalmak var. Ağzından gitmek duyarsam çekerim kulaklarını."
" İş için zaten anne."
" Sadık. Niye beni üzüyorsun oğlum? Bir gün kalbini mi kırdım? Kötü söz mü ettim? Aç mı bıraktım? Kardeşlerinden mi ayırdım? Nereye gidiyorsun yavrum..."
deyip ağlamaya başlamıştı. Fevziye hanımın ağlamasıyla ne yapacağını şaşıran Sadık,
" Anne neden öyle dedin. Yok öyle bir şey. Tamam gitmeyeceğim. Tamam. Ağlama. Vazgeçtim."
Demesiyle hızla gözlerini silen Fevziye hanım,
" Söz verdin."
" Tamam."
" Oh, rahatladım. İyiyim azıcık. Ah Halime'm de bir iyi olsa. Yavrum. Neler çekmiş... Ah o Fazlı olacak pislik! Ah o benim elime geçecekti ki onu böyle terlikle bir güzel dövecektim."
Deyip Fazlı'ya bilenmeye başlamıştı ama diğer yanda oğlunun peşinden gidip halini gören Selman ağa' da Fazlı'ya saydırıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yorgun Savaşçı
SpiritualYorgundu... Uzun bir yoldan gelmişti... En değerlisiyle birlikte kendini de bırakıp gelmişti Halime. Gelmişti, bin parça bir halde. Gelmişti, Hâlim'e...