Hafsa tekli koltuğa gömülmüş ciddiyetle işini yaparken içinden ağzını nasıl tuttuğuna şaşıyordu. Annesi yalnız kaldıkları anı kollayıp onu sıkıştırsa da annesini atlatmıştı. Atlatmış olmasını her ilmekte ettiği dualara bağlıyordu. O işiyle uğraşırken Halime ve Sinan içeri girmişti. Sinan halasının yanından hiç ayrılmazken ona devamlı sorular soruyordu.
" Hala o zaman dinazorlar yaşasaydı insanları yerler miydi?"
" Yani... olabilir."
" Halim abiyi yesinler o zaman!"
Deyince Hafsa gülmeye başlamıştı. Sonra yapmacık bir sinirle,
" Sen benim abimden ne istiyorsun küçük adam?"
" Ben bir şey istemiyorum ondan! Sadece halamı alamaz!"
Deyip dudak büzünce Halime koltuğa oturup kendine çekip sarıldı. Başını okşarken,
" Kimsenin beni aldığı yok. Ben hep senin halan olacağım."
" Benim!"
Demiş kollarını iyice sıkmıştı. Halime başının üstünden öperken odaya Selman ağa ve Selim girince, Sinan koşarak sarılmıştı Selman ağaya.
" vay benim paşam, özledin mi beni?"
" Özledim."
" gel o zaman şöyle iki büyük adam konuşalım ya."
Demişti kucağına alıp koltuğa geçerken. Halime ve Hafsa yan yana otururken Selim de tekli koltuğa geçmişti. Selman ağa ve Sinan konuşurken, Selim de Halime'ye bakmış ardından da,
" Nasılsın Halime?"
Demişti. Halime başını ona çevirip,
" İyiyim hocam, sağ olun"
Demiş tekrar önüne dönmüştü. Gözleriyle yerdeki halının desenlerini incelerken Hafsa elini tutup,
" Ay Halime gel sana yeni çıkarttığım dantel modelini göstereyim,"
Demiş onu gergin halden çıkartmaya çalışmıştı. Gergin ve endişeliydi çünkü yarın sabah mahkeme vardı. Kendini yalnız hissediyor, ne diyeceğini bilmiyordu. Dün gece Hâlim eve gelmiş biraz kalıp gitmişti, bugün eve gelmesini beklerken yine gelmemişti. Beyninin içinde mahkeme kelimesi yankılanırken Hafsa onu odasına götürmüştü. Kapısını kapattıktan sonra,
" Halime sen burada kalıyorsun ben gidiyorum,"
" Neden burada kalıyorum? Bir sorun mu var?"
" Ha? Yok! Dur. Hah!"
Demiş cebinden çıkarttığı telefonu Halime'ye uzatıp,
" Al şu kocanla konuş. Ben kaçtım, kapıyı kilitle."
Demiş çıkmıştı. Kapıya bakakalırken çalan telefonla kendine gelmişti. Ekrandaki ismi görünce yüzüne yayılan tebessümle telefonu açıp kulağına koydu,
" Ya ne olur iki dakika versen şu telefonu Hafsa? İki dakika ya."
" verdi telefonu."
" Halime? Halime sen misin?"
" benim."
" Halime,"
Demiş cümlenin devamını getirememişti. Çünkü Halime'nin sesini duyunca bir an ne diyeceği aklından uçup gitmişti. Halime olduğu yere çöküp bağdaş kurarken,
"Efendim,"
" Ne diyecektim ben?"
" Bilmem,"
" Halime, şu an yanında değilim ama kendini yalnız hissetme tamam mı? Halim Mir emrinize amade hanımefendi! Siz güçlü olacaksınız. Savaşmaya devam edeceksiniz. Bende size mühimmat taşıyacağım."
" Nasıl?"
" Yanında olarak. Yanındayım Halime. Yanındayız. Tek değilsin. Tek olsan bile savaşacak güçtesin sen. Pes etmek yok. Yarın geleceğim mahkemeye tamam mı? Seni kapıda bekleyeceğim."
" Gerçekten gelecek misin?"
" söz."
" Peki eve neden gelmiyorsun, benim yüzümden mi?"
" Yok. Seninle ilgili değil. Neyse görüşürüz toplantıya girmem lazım. Allah'a emanet ol. Bak yemek yemediğini duyuyorum, o yemekler bitecek tamam mı?"
" tamam,"
" ..."
" Sende Allah'a emanet ol."
Deyince Halim yüzüne yayılan geniş gülümsemeyle hızla telefonu kapatmıştı. Babası dün geldiğin de Halime ile görüştüğünü öğrenince başına gardiyan diye Sadık'ı bırakmıştı. Sadık'ı zar zor çay almaya gönderip iki arada bir derede aramış Halime'nin sesini duymuştu. Sadık elindeki çayları Hâlimin önüne bırakıp,
" Al iç lütfen ama lütfen bir daha da isteme. Son kez dosyama göz gezdireceğim sonra da namazları kılıp yatacağız tamam mı?"
" tamam karıcım,"
"Allahım sen sabır ver."
Deyip evraklara gömülmüştü. Yarın için her şeyi en ince ayrıntısına kadar dosyaya eklemiş, tanıklar hazırlanmıştı. İçinden dua ede ede evraklarını tarıyordu.
Her şey hazırdı, dosyalar, evraklar, kişiler. Ama Halime hazır mıydı? Hazır mıydı Fazlı'yı görmeye hele de son olanlardan sonra... Kim kendisini satan, eziyet eden kişiyi görmek isterdi ki?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yorgun Savaşçı
SpiritualYorgundu... Uzun bir yoldan gelmişti... En değerlisiyle birlikte kendini de bırakıp gelmişti Halime. Gelmişti, bin parça bir halde. Gelmişti, Hâlim'e...