Halime gözlerini açmak istemiyordu. İstiyordu ki sonsuza kadar kapalı kalsın. Tek bir kelam etmesin, nefes almasın. Son olsun aldığı bu nefes... Ama ne zamana kadar da böyle duracaktı... Vücudundaki morluklara aldırmadan derin bir nefes aldı ve gözlerini açtı. Gözlerini açmasıyla birden göz hizasına giren mavi gözlerle kalakaldı. Tanımadığı gözler ona,
" iyi misin?"
Demesiyle Halime gözlerini açıp kapattı. Gözlerini başka tarafa çevirip,
" iyiyim. Nerede-"
Diyecekken adam yerine oturup,
" bir klişe daha! Hastanedesin. Açlıktan bayılmışsın. Kimi protesto ediyordun?"
Demişti gayet rahat tavrıyla. Halime kendisine yöneltilen bu soruya şaşırsa da cevap verdi,
" kimseyi."
" belli."
Deyip ayak ayak üstüne atıp telefonuna döndü, her zamanki umursamaz tavrı yine üstündeydi. Halime, kolundaki seruma baktı, bitmek üzereydi. Yerinden doğrulup oturduğunda acilde olduğunu anladı. Yanındaki adam telefonuyla uğraşıp duruyordu. Tanımadığı ama uzakta hissetmediği bu adamın verdiği güven duygusu kendisini şaşırtmıştı. Ona dönüp,
" şey çıkabilir miyiz?"
Dedi çekinerek. Adam telefondan kafasını bir an kaldırıp ona baktıktan sonra,
" bekle."
Demişti ardından yerinden kalkıp gitmişti. Adamın arkasından bakarken yanında hemşireyle dönmüş olduğunu görünce anlamıştı nereye gittiğini. Hemşire kolundaki serumu çıkartınca sedyeden indi. Yürümek için kendini hazır hissettiğinde adım attı. Adam aralarında boşluk bırakarak yanında yürüyordu. Aniden aklına gelenle,
" şey benim param yok."
Demişti ama adam durmak yerine yürümeye devam ettiğinden o da onunla devam etti yürümeye.
" senden para istemedim."
" ama olmaz ki böyle,"
" olur."
Demişti ki çıkışa geldiler. Halime nerede olduğunu bilmeden sağına soluna bakıyordu ki adam,
" paran yok. Kimliğin yok. Telefonun yok. Kaçak mısın?"
" hayır."
Demişti Halime. Kimliği hiç eline geçmemişti ki. Telefonu da olmamıştı. Belli saatler dışında. Abisi buna asla izin vermiyordu. Böyle bir durumu adama açıklayamadığı için hayır diyebilmişti sadece.
" evin nerede o zaman?"
Deyince abisi Fatih'in oturduğu yeri söylemişti. Başka yer bilmezdi zaten.
" Bakırköy."
Dedi sesinin tonuna dikkat ederek. Adam aniden kolunu tuttu ve,
" gel,"
Deyip çekmeye çalıştı. Adam kolunu tutunca acıyla inledi Halime. Adam hızla elini çekip ona bakınca Halime kolunu tutmuş başını eğmişti. Gözleri dolmuş, ağlamamak için dişini sıkıyordu. Merakla ve endişeyle sorusunu yöneltti adam,
" ne oldu koluna?"
Halime koluna ne olduğunu biliyordu ama bir yalanda bunun için söylemişti,
" düşerken oldu herhalde,"
" hadi ama! Başını düşerken vurdun eyvallah. Ama bu kol morarmış! Biri sana eziyet mi ediyor? Söyle bana güvenebilirsin,"
Halime başını kaldırmadan hızla iki yana sallayıp, bir iki adım geri atmıştı ki adam onu durdurdu.
" tamam. Gel. Soru sormayacağım."
Demişti ardından da Halime'yi kendiyle sürüklemişti. Halime sessizce adamın yanında yürürken yol boyunca ikisinden de ses çıkmamıştı. Bir ara adam telefonuyla konuşmuş sonra da bir restorana girmişlerdi. Halime neden onunla buraya geldiğini çok merak ediyordu ama adam mavi gözlerini üzerine dikince sadece susmak istiyordu. Elbette midesinden gelen sesleri düşünmüyordu. En köşedeki yere geçince adam bir şey söylemeden masa donatılmaya başladı.
" adın ne?"
Deyince Halime başını eğmiş elleriyle oynuyordu. Adını bu adama söylemesinin bir zararı olmazdı değil mi?
" Halime,"
" bende Selim,"
Deyince ne diyeceğini bilememişti. Masaya bakıp Halime'ye,
" şimdi hangilerini istiyorsan hemen başla yemeye, hadi."
Deyince Halime gözlerinde tuttuğu yaşı serbest bırakıp sessizce ağlamaya başladı. Selim, Halime'nin ağladığını görünce telaşlandı bir an. Umursamaz tavrı uçup gitmişti,
" ne oldu? Kötü bir şey söylediysem özür dilerim,"
Halime başını iki yana hızla sallarken sadece ağlıyordu. Ailesinden görmesi gereken tavrı hiç tanımadığı bir adamdan görüyor olmak fazlasıyla üzmüştü. Kaderine ağlıyordu belki... Belki de abi demeye utandıklarına... Halime göz yaşlarını silip,
" teşekkür ederim,"
Demişti. Selim şaşkınlıkla yerine yaslanırken,
" neden?"
" bu kadar şey-"
" hadi ama! Benimde bir kardeşim var. Hem herkes yapardı bunu."
" yapmazdı."
" neyse ne! Ye işte."
Deyip kızı rahatlatmak isterken buldu kendini. Halime çekinerek çatalı eline alınca başladı anlatmaya. Buraya neden geldiğinden bahsetmişti, sonra onu nasıl bulduğundan... Halime sessizce yemeğini yerken arada ona bakıyordu. Karşısında konuşan adam, hayal gibiydi. Gerçek olmayacak kadar da iyi. İyi insanların karşısına çıktığı nadir anlardandı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yorgun Savaşçı
SpiritualYorgundu... Uzun bir yoldan gelmişti... En değerlisiyle birlikte kendini de bırakıp gelmişti Halime. Gelmişti, bin parça bir halde. Gelmişti, Hâlim'e...