Selman ağa, Halime'nin arkasından çıkıp giden oğlunun elinden bir kaza çıkmaması için dua ederken Selim yanına gelmişti. Çalışma odasına geçmişlerdi, derin bir nefes aldı. Babasına şimdi kardeşinin ani isteğini açıklaması gerekiyordu ama çekiniyordu ensesine yiyeceği tokattan,
" Babacım. Şimdi bu Hâlim,"
" söyle selim! Nereye götürdü kızı!?"
" şey baba sen dil altını aldın mı?"
" Selim!"
" tamam. Hâlim'in bir teklifi var. Şöyle ki eğer bu gece Halime'yi ona istemezsek eve getirmem diyor."
Selman ağa sinirle bir sağa bir sola giderken elini başına atıp bir elini de beline koydu. Hâlim deli bir oğlandı, istekleri olmayınca da deliren biriydi. Konu Halime olunca da dengesizleştiği aklına gelince, pes etmiş ve,
" Ulan! Ulan hergele! Emanet kızın başına iş gelecek! Tamam! Tamam getirsin,"
Deyince Selim arzusuna kavuşmanın verdiği mutlulukla cebinden telefonunu çıkartıp kardeşine mesaj attı. Hâlim, şaşkınlıkla ekrana bakarken dikiz aynasından arka koltukta sessizce oturan Halime'ye baktı. Yüzüne yayılan gülümsemeyle telefonu kenara bırakıp yoluna devam etti. Halime'nin tedavisi devam ederken elbette biraz geç çıkmışlardı hastaneden. Ama abisinin ona sunduğu teklife asla hayır dememiş üstüne tuz biber eklemişti.Selim yine kimselere sormadan aklını kullanıp psikolog arkadaşından aldığı önerileri dinlemişti. Sevgi demişti, sevgiye ihtiyacı var bu insanların. Yuvaya, birliğe ihtiyacı var. Bunun olması içinde elbette Halime'nin aileden biri olması gerekiyordu ki bu da Hâlim'in isteğinden geçiyordu. Evlilikten yani. Bunu nasıl yapacağını düşünürken aniden kaybolan ikiliyle hemen planını uygulamaya koymuştu.
Evin önüne geldiklerinde Halime elindeki ilaçları kapüşonunun ceplerine doldurup kimseye bir şey söylememesini tembihlemişti. Annesinin daha fazla üzülmesini istemiyordu. Hâlim, önden gidip evin kapısını açınca Sinan karşısına dikilmişti.
" Nereye götürdün halamı?"
" bir yere götürmedim küçük adam, halan gezmek istemiş sadece,"
Demişti ki Halime de içeri girince hızla yanına koştu, kollarını ona dolayıp,
" Hala, geldin sonunda."
" geldim canım. Babaanne nerede?"
" Fevziye teyzemle konuşuyor, "
" tamam sen koş yanına geliyorum şimdi,"
Deyince Sinan usulca başını sallayıp yukarı doğru çıkarken bütün evi ayağa kaldıracak şekilde bağırıp Halime'nin geldiğini haber vermişti. Selman ağa duyduğuyla hızla aşağı inmeye başlamış ardından Selim'de inmişti. Selim, Hâlim'e bakarak bir şey anlatmaya çalışırken Halime ona bakıyordu şaşkınca. Selman ağa yanlarına gelince Halime'yi hızla arkasına çekip,
" Ulan Hâlim! Bunu da yaptın ya! Ne diyeyim sana, ben sana sabret demedim mi?"
Demiş sinirle Hâlim'e çıkışmıştı ki Halime daha fazla kendi yüzünden azar yemesine razı olmayıp geçti önüne. Hâlim, kendi cüssesine bakınca oldukça küçük duran Halime'ye yukardan şaşkınlıkla bakarken,
" Selman amca, benim yüzümden geciktik. Onun bir suçu yoktu gerçekten,"
" Kızım olay senin bildiğin gibi değil dur."
" Hayır Selman amca asıl sizin anladığınız gibi değil."
" Asıl senin bildiğin gibi değil! Sen bu hergelenin bana seni istememi şart koştuğunu bilmiyorsun çekil sen,"
Demesiyle Halime kulaklarına ulaşan cümleyle anında kırmızıya dönerken hızla başını eğip kapüşonunun eteklerini tutarak yukarı çıkmıştı. Hafsa merdivenlerin başında Halime'yi kollarından yakalayıp kendi odasına sürükledi. Görülecek bir hesabı vardı.Selman ağa, Hâlim'in karşısında bu kadar rahat olmasına şaşırmış ve Halime'nin arkasından bakakalmasından faydalanıp ensesine yapıştırmıştı. Hâlim hızla elini ensesine atarken,
" Ya baba ya,"
Dedi küçük çocuklar gibi. Selman ağa ona dönüp parmağını salladı,
" Bana bak! Git traş ol gel! Gelirken de çiçek al!"
" Ha?"
Dedi şaşkınlıkla. Selim, aldığı haberle aklı uçan kardeşini kolundan tutup dışarı sürüklerken, Selman ağa 'ya sabır' çekiyordu. Sabır. Bundan sonra Hâlim ile çok işi olacak gibiydi, oğlunun sadece işte aklı tıkır tıkır çalışıyordu. İş sevgiye gelince mecnuna dönüyordu. Bıraksa koca diyarı çöle çevirecek avare gibi gezecekti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yorgun Savaşçı
SpiritualYorgundu... Uzun bir yoldan gelmişti... En değerlisiyle birlikte kendini de bırakıp gelmişti Halime. Gelmişti, bin parça bir halde. Gelmişti, Hâlim'e...