Akşam verdiğim sözü tutuyorum şuan arkadaşlar hem de uzuuun bir bölümle. Bence güzel hareket. Sizden de bekliyorum bir takım güzel hareketler. Yorum olur, yıldız olur. Gönlünüzden ne koparsa artık.
Hadi ben kaçtım.
Size keyifli okumalar.
Telefonu kapatınca nasıl halledeceğim konusunda epey düşünsem de bir yol bulabilmiş değildim. Çünkü hanımefendinin telefonu da kapalıydı. Yatağın sağına soluna herhangi bir not falan var mı diye bakarken telefonunu burada bıraktığını fark edeli bir on dakika olmuştu. Ve ben on dakikadır yatağa oturmuş ne halt yiyeceğimi düşünüyordum.
Nereye gitmiş olabileceği hakkında en ufak bir fikrim yoktu ve polis şuan için en son çareydi. Çünkü polise gitmem demek anne ve babasının da haberi olması demekti ve ben onları heyecanlandırmak istemiyordum. Yani en azından şimdilik istemiyordum. Heyecanlanacaksak daha sonra hep beraber heyecanlanacaktık zaten.
Kendi kendime, Işık'ın sarhoş da olsa saçma sapan yerlere gitmeyeceğini söylesem de sesim biraz kısık çıkıyordu açıkçası. Yani aklı başında bir kadın olsa da içince biraz şirazesi kaymıyor değildi.
Tam aklımı kaçırmanın sınırlarında gezerken birden telefonum çaldı. Ekrandaki tanımadığım numara bana bir umut ışığı gibi parlamıştı sanki. Çünkü saat gece on bire geliyordu ve benim bu umut ışığına ihtiyacım vardı.
" Efendim" diye telaşla açtığım telefondan duyduğum ses hem yabancı hem de değil gibiydi.
" Umut sen misin?"
" Evet, ben Umut. Siz."
" Hazal ben." Dediği anda aklıma gelen şeyin başıma gelmemesi için ne söylesem boştu sanırım.
" Benim yanımda deme sakın."
" Yanımda değil Umut. Daha fenası. Apartmanın karşısındaki kaldırımda oturuyor saatlerdir. Sırılsıklam oldu. Arada zile basıyor. Aşağıda inemiyorum Selim evde. Zili kapattım en sonunda. Şimdi de öyle oturuyor."
" İnanamıyorum gerçekten."
" Umut biliyorum çok saçma bir durum. Çok da utanıyorum seni aradığım için. Ama başka bir çıkış yolu bulamadım. "
" İyi ki aradın Hazal. Kafayı yemek üzereydim. Saatlerdir nerede olabileceğini düşünüyorum inan ki. Polise gitmeme az kalmıştı."
" Sebebi benim aslında bu durumun biraz da. Neyse sen Işık'ı biran önce al çünkü hasta olacak. Sonra uzun uzun konuşuruz."
" Tamam, konum at geliyorum hemen."
Hazal'ın attığı konuma geldiğimde gördüğüm manzara ile gülsem mi ağlasam mı bilemediğim bir hale düşmüştüm. Işık duvar dibine çökmüş ve sırılsıklam bir vaziyette Hazal'ın evine bakıyordu. Yavrum benim ya gerçek bir kedi yavrusu gibiydi şuan. Biraz iri bir kedi yavrusu olsa da ben ona yine de kıyamazdım. Gidip yanına oturdum.
" Ne bu hal lan böyle" dedim baktığı yere bakarak. Hazal pencereden bizi izliyordu.
" Sen beni nerden buldun."
" Önce ben sordum."
" Açmıyor işte... Telefonu da açmıyor... Kapıyı da açmıyor... Konuşmuyor benimle... Neden..."
" Bence biliyorsun sen neden."
" Biliyorum tabi. Sevgilisi var. Allah kahretsin. Neden onu bulmak için biraz daha acele etmedim ki. Neden izin verdim yanımdan gitmesine. Kendimi ona kaptırmaktan korkarken çoktan kapıldığımı fark edemedim."
