Bilge
Umut telefonu kapattıktan sonra içeriye annesinin yanına dönmüştüm. Umut çıktığından beri kadın ağlıyor ve ağzından bir kelime bile çıkmıyordu. Yanına gelince soran gözler ile bana bakmaya başladı.
" Umut aradı da. Sanırım evdekiler buranın adresini öğrenmişler" dediğim anda kadın
" Allah'!! Umut neredeymiş kızım. Söyleseydin hemen eve gelseydi. Ya da eve gelmesin söyle başka yere gitsin. Sende git hatta. Ben kalırım burada yoklar evde derim. Bırakıp gittiler derim." diye söylenerek bir aşağı bir yukarı yürümeye başladı odanın içinde. Onun bu halini görünce endişelenmeye başlamıştım açıkçası. Bunlar nasıl insanlardı ve Umut bunların içinden nasıl çıkıp da gelmişti inanmak mümkün değildi.
" Durumun bu kadar ciddi olduğuna emin misiniz."
" Tanımıyorsun kızım bilmiyorsun. Umut ne dedi sana."
" Aşağıda bir arkadaşın evi var oraya geçin dedi."
" Tamam hadi sen geç oraya hemen."
" Beraber geçin dedi."
" Sen git kızım boş ver şimdi beni."
" hadi Meryem teyze beraber gidiyoruz nereye gidilecekse. Umut'un annesi demek benimde annem demek. Ben sizi arkamda bırakamam." bir inatçı yetmezmiş gibi ikinci inatçı ile de uğraşmak zorunda kalmak neresinden bakarsanız bakın muhteşem bir deneyimdi.
Kendisini sonunda ikna edip Hazal'ın evine indirmiştim. Hazal ve ışık karşılarında telaştan yüzü karman çorman olmuş bir adet beni ve sonradan Umut'un annesi olduğunu öğrendikleri şiddet görmüş bir kadını görünce ilk başta bir anlamlandıramadılar durumu ama neyse ki Işık az çok durumlardan haberdar olduğu için olayı bir nebze kolaylaştırdı. Konuşmadan anladı resmen kız bizi. Umut'un annesi dediğim anda da Umut nerede diye sormaya başladı ve onu aramaya başladı. Biz içerde konuşurken dışarıdan gelen gürültülere kulak kabartan yine Işık olmuştu.
Hazal'ın evi birinci kattaydı ve sokağın tüm gürültüsü evinin içindeydi çoğu zaman bu bizi rahatsız etmezdi. Sokağın kavgası da pek eksik olmazdı. Ama dışarıdan gelen bi 'ah' sesi Işık ile bana aynı anda ulaşmıştı.O telefon ile Umut'u ararken birden duyduğu ses ile bana bakmıştı. Aynı şeyi duymuş olmazdık. Daha doğrusu bu duyduğumuzu sandığımız şey doğru olamazdı. Işık koltuktan atlayarak balkona çıktığı anda ' allah kahretsin ' diyerek kapıya koştu
" Hazal hemen ambulansı ara"
Kafamda yankılanan bu cümle beynimin tüm hücrelerini uyuşturan bir ilaç gibi yavaş yavaş yayıldı sanki. On saniyede bilincimin kapanıp yeniden açılması mümkün mü bilmiyorum ama kafamdan cızırtılı bir sesin geldiğine yemin bile edebilirim belki.
Nefesimin kesilmesi, ağzımdan çıkamayan kelimeler, gözümden akamayan yaşlar, balkona çıkmam, Umut'un yerdeki iki büklüm bedenini görmem, sonra nasıl olduğunu anlamadan kendimi onun yanında bulmam, gözümden hala akmayan yaş, onun kafasından ve yüzünden akan kan, kapalı gözleri , zayıf nefesi, ellerimin arasında alıp götürenlere bağırışım hepsi ama hepsi bir film karesiydi sanki.
Ben o kapının önünden, hastanede beklediğim bu kapının önüne nasıl geldiğimi hatırlamıyordum arkadaşlar. Umut'un bir köşede çaresizce acı içinde ağlayan annesi bana sarılıncaya kadar da kendime gelebilmiş değildim. Beni kolları ile saran o kadının dokunuşu ile döndüm tekrar hayata sanki. Ona dokunmak Umut'a dokunmak gibi geldi bana. Gözlerimden akmayan o yaşlar o dokunuşla akmaya başladı.
" iyi olacak ben hissediyorum. Tüm kalbimle hissediyorum. Senin için iyi olacak. Çok inatçıdır. İyi olacak. Ben hissediyorum. Sende hissediyorsun dimi. İyi olacak" ikna etmeye çalışırken ikna da olmaya çalışıyordu adeta.
" Biliyorum iyi olacak" dedim bende tüm kalbimle inanarak.
Umut. Üç gün yoğun bakımda kalmıştı. Hiç eve gitmeden üç gün boyunca aklımdaki tüm kötü düşünceleri uzaklaştırarak yüreğim ağzımda bekledim o kapının önünde. Aslında bekledik desem daha doğru olurdu. Umut'un annesi de bir dakika yalnız bırakmadı beni. Umut'un iç organları darbelere dayalı iç kanama geçirmişti. Burnu kırılmış, ve vücudunun çeşitli yerleri ile kafasında yaralanmalar vardı.
Hayvan herifler direk dövme ve öldürme niyeti ile sopayla vurmuşlar acımadan. Polisler şikayet üzerine hepsini tutukladılar şimdilik. Ne kadar içeride kalırlar. Yada hapse atılırlar mı bilmiyorum ama şuan için bize ulaşamayacaklarını biliyorum.
Işık, Hazal, Gülşen hepsi ama hepsi bizi hiç yalnız bırakmadılar. Gülşen avukat arkadaşı ile bizzat gidip başvuruyu yapıp o pislikleri yakalatmak için uğraştı.
Bugün sonunda biraz önce yanımıza gelen hemşire Umut'u özel odaya çıkardıklarını söylemişti. Bu seferde sevinçten ağlamıştık bir süre Meryem Teyze ile.
Şimdi Umut'un odasına girmede önce kendimi toparlama aşamasındaydım galiba. Tüm endişeleri korkularımı hasır altına süpürüp sevgilime kavuşmalıydım. Üç gündür bir adım ötemde yattığı halde ona dokunamamak beni deli etmiş olsa da bunu ona belli etmemem gerekiyordu.
İçeri girdim kapıdan girdiğim anda sevgilimin beni bulan o güzel gözlerinden akan yaşlar ile birlikte ağlamamak için verdiğim sözlerin hepsini unutarak kendimi onun kollarının arasında buldum. Bir yandan canını yakmamak bir yandan da sıkıca sarılmak istiyordum ona. O güçsüz kollarını bana dolarken ben kaybetmekten deli gibi korktuğum kokusunu solumak için boynuna sokuldum. Gözyaşlarından ıslanan dudaklarını öptüm. Çok özlediğim gözlerine bakarken kısık sesle konuşmaya başladı.
" Çok özür dilerim Bilge. Seni böyle bir şeyin içine soktuğum için özür dilerim."
" şşttt. Saçmalama. Seni çok seviyorum ben." göz yaşlarını silerken bir yandan da ona kızıyordum. " sakın bir daha özür falan dileme benden. Sakın. yorma kendin hadi dinlen şimdi bunları sonra konuşuruz." diyerek dudaklarından öptüğüm sırada arkamda birinin olduğunu yeni fark edebiliyordum. Odaya beraber girdiğimiz Meryem teyzeyi tamamen unutmuştum ben. Kadının gözü önünde kızını öperek bitirmiştim neredeyse ve şimdi utançtan arkamı dönemiyordum.
" Bilge"
" Efendim sevgilim"
" Şuan bu haline rahat rahat gülemiyorum ama sonra lütfen hatırlat olur mu. Boşa gitsin istemem." diyerek acı içinde gülen sevgilimin iyi olmaya çalıştığına o an ikna olmuştum işte.
" Zevzek. Şeyyy ben bi dışarı hemşireye bakayım" diyip ikisininde yüzüne bakmadan odadan çıktım.
Odanın kapısında bir süre ne yapacağımı bilmeyerek gülümserken karşıdan bana doğru gelen Gülşen'e koşarak sarılmıştım. Hastane koridorunda kavuşan sevgililer gibi durmamız ne kadar anormal ise kahkaha atarak gülmek istemem de o kadar anormaldi.
" Senin yüzünde güller açtığına göre bizim zırtapoz sonunda uyandı demek ki."
" Evet. Normal odaya aldılar Gülşen. İçimde ne yapacağımı bilemediğim bir sevinç var."
" Sende bana sarılmayı seçtin he. Canım arkadaşım benim ya. Kız o seni bırakır bi yere gider mi. Bilmiyor musun ne kadar seviyor seni. Keşke bana sarılacağına ona sarılsaydın." ayrılıp koltuklara oturmuştuk.
" sarıldım zaten o kadar kendimi kaptırdım ki hatta annesi odadayken baya öptüm bile valla."
" Kız kadın seni arsız birşey sanacak. Esas arsız kızı, ama kadın seni arsız sanacak"
" sence umrumda mı."
" olmamalı"
" bence de"
Geldiğimizden beri karanlık olan hastane koridoru gözüme daha bir aydınlık geliyordu artık. Sürekli kötü haber verecekmiş gibi gelen hemşireler bile daha bi güler yüzlüydü sanki. Ya da bunların hepsi içeri de yüzü gözü yara bere içine olsa da gülen gözleri ile gözlerimin içine nihayet kaldığı yerden bakabilen sevgilim sayesinde idi.