93

769 58 1
                                    

Bilge

Bir aydır gecemi gündüzümü nereye ve neden gittiğini anlamak için uğraştığım kadının bir gece vakti gece üç de hiç birşey olmamış gibi beni araması nasıl bir duygudur biliyor musunuz bilmiyorum ama umarım bilmiyorsunuzdur. Böyle boktan bir duruma kimsenin düşmesini istemem çünkü.

Karşınızdaki bir açıklamayı hak etmeyecek kadar değersiz ise ancak olabilir ki hiç kimse de bu kadar değersiz olamaz.

Kimse ama hiç bir kimse açıklama bile yapılmadan terk edilmemelidir. Kötü bir ayrılık konuşması bile elinde tutup bin parçaya bölmek isteyip de bölemediğiniz o mektupta yazanlardan kesinlikle daha iyidir.

Sanki yedi yaşındayım. Balkonun demirlerinden ayaklarımı sarkıtmışım. Suratımda bir tokat izi. O kadar küsüm ki, kendimle bile konuşmuyorum. Ne bileyim işte nasıl anlatılır bilmiyorum ama bir tarafım kopup gitmiş gibi...

Umut gittikten sonraki günlerde, ilk kendime geldiğimde hissettiğim şeyin adı sanırım hayal kırıklığıydı.

Bu hissi çok eskilerden tanıyordum tabiki de yaşadığım ilk hayal kırıklığı değildi ama çok uzun zamandır böylesine derinden hissetmemiştim. İlk yaşadığım hayal kırıklığından sonra saçma bir şekilde bana hiç bir şeyin sağlayamadığı kadar hayata tutunma arzusu sağlamıştı ama bu sefer farklıydı. Bu kez tüm yaşam arzum çok uzaklara gitmiş gibiydi.

Çok uzun zamandır biri ile birlikte yaptığım planların içinde bu kadar yalnız kalmamıştım.

Tam bir kaç gündür her şeyi, her zaman mecbur kaldığımız o 'zaman' a bırakmıştım ki beni tekrar araması sanırım tüm gardımı indirmişti.

 Umut benim duvarlarımı yıkan ilk insandı. O duvarların yıkılmaması gerektiğini o gittiğinde daha iyi anladım. Duvarlar beni koruyordu. Duvarların arkasındaki Bilge ise çok acizdi. O Bilge her akşam Umut için endişelenip gözyaşı döküyordu. Telefon ekranındaki adını bile görünce kalbi yerinden çıkacakmış gibi oluyordu.

Bana göre acizlik tam olarak benim yaşadığımdı işte. Tüm hayallerimi, duygularımı, hayal kırıklıklarımı paylaştığı tek insan gidince yapayalnız kalınması acizliğin en açık tanımı gibiydi.

Şuan dönüştüğüm kişi en başından beri olmak isteğim ben miydi yoksa olmaktan korktuğum ben mi karar veremiyordum.

" Bilge gözlerinle duvarı delmenden endişeleniyorum artık allah için çık şu odadan ya" Gülşen kaldığım odanın kapısında dikilerek günlük darlama seansına giriş yapıyordu. Genelde cevap vermiyordum ama bu kez kendimi pek tutasım yoktu.

" Ne istiyorsun Gülşen"

" Çık diyorum şuradan. Gayet açık ve net."

" Sana ne acaba benim nerede oturduğumdan. İçeride oturunca ne değişecek hem. Geçecek mi içimdekiler. Başka boyuta açılan kapı mı var salonda. Oradan geçip Umut'un hayatıma hiç girmediği bir evrene mi ışınlanıyorum. Ne var bu amk salonunda Gülşen." ayağa kalkarak Gülşen ile kavga etmeye başlamıştım. Neyse ki Gülşen'de bana her zaman karşılık vermeye hevesliydi. Yoksa çok sıkıcı olurdu.

" Sen valla delirdin iyice. Madem bu kadar dayanamıyorsun yokluğuna. Arasana. Konuş madem. Madem merak ediyorsun sor. Deki neden gittin. Belki bir cevabı var."

" Aramıyorum"

" Aramıyorsun çünkü biliyorsun cevabı. Senin derdin gitmesi değil çünkü. Seni almadan gitmesi."

"Sen çok biliyorsun"

" Söylesene bilmiyor musun neden gittiğini. Bilmiyorum diyebilir misin."

" Neden gittiğinin canı cehenneme. Benim derdin nedenler değil ki. Benim derdim nasıllar. Nasıl gider Gülşen. Beni arkasında bırakıp nasıl gider. " işte yine her kavganın sonunda olduğu gibi yaşadığım bu duygu patlaması ağlama krizi ile sonuçlanmıştı.

BeklenmedikHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin