İşe başlayacağım günün öncesinde bu kadar şeyi nereden buldum da nereden düşündüm bilmiyorum ama insanın çocukluğunda yaşadıklarını hiç unutamadığını çok iyi biliyorum. Üniversitedeki amatör çalışmalarımı saymazsak ilk iş tecrübem için bugün işbaşı yapmak üzere hazır ve nazır olarak uyanık olarak saatlerimi geçirdiğim yatağımdan kalkıyorum efenim.Ayna karşısında saatlerini geçiren bir prenses olmadığım için hazırlanmam hep kısa sürmüştür benim. Ama ilk iş, ilk intiba vs.vs. bunlar olayı kendi kafamda abartmamı sağlamıştı sanırım. Akşamdan giyerim diye düşündüğüm tişört ve pantolonu üç kez giyip çıkardıktan sonra dördüncü giyişimde kendimi ikna etmiştim sonunda.
Bundan bir hafta önce görüşmeye giderken zaten olmayacağını düşünerek çok da heyecanlanmamıştım açıkçası. Çünkü buranında daha önce gittiğim diğer bir çok iş yeri gibi 'biz sizi daha sonra arayalım' demesini bekliyordum. Hepsinin de ilk istediği şeylerden birinin tecrübe olması ve bende de o istediklerinden olmaması sebebi ile bir daha hiç biri ile görüşememiştik. Ben tecrübeli bir iş görüşmecisiydim anlayacağınız.
Yaptığım başvuruların hiç birinde ne diplomama bakılmıştı ne de mezuniyet dereceme. Oysa bize liseden beri anlatılan masalların hepsinde iyi bir bölüm, iyi bir üniversite, iyi bir derce eşittir iyi bir iş deniliyordu. Hiç biri bu tecrübe denilen şeyden bahsetmemişlerdi. Hatta görüşmelerden birinde " herkes tecrübe isterse biz bu tecrübeyi nerede edinicez peki" dediğim için sonuç almam daha hızlı bile olmuştu. Direk elenmiştim.
Yaklaşık üç aydır devam eden bu işsizlik ve iş bulma serüvenimde en çok yıpranan tabi ki de ben olmuştum. Üniversite hayatım boyunca hep parlak bir öğrenci olmamın bu konuda bana hiçbir faydası olmamıştı. Hocalarımın asla işsiz kalmazsın çok başarılı olacaksın tiratları diplomayı alıp iş hayatı ile karşı karşıya kalınca birer birer çürümüştü. Büyük firmalar ve kurumsal yerlere yaptığım başvuruların hepsi olumsuz sonuçlanmıştı.
En sonunda hedeflerimi küçültmeye karar verdim. Bir yerden başlamak içinde evime çok uzak olmayan bir ilana başvurarak görüşmeye gittim. Ve bingo. Bu tecrübesiz yavrucağı alacak bir iş yeri sonunda bulunmuştu. Dolmuşla beş dakikada gidebileceğim kadar uzaklıkta olan iş yeri şimdilik benim için can simidi gibi olmuştu.
Dolmuştan inip iş yerine yürürken hayatın karşıma artık iyi insanlar çıkarmasından başka dileyecek bir şey bulamamıştım. İlk iş günü edilen dualar kabul oluyormuş. Yerseniz.
Ben güvenlik kapısından ismimi söyleyerek girdiğim sırada iş yerinin servisi de yanımdan geçip gitmişti. Servis benim oturduğum yerin tersi istikamette olduğu için ben servis kullanamıyordum.
İçeri girip benim masamın bulunduğu bölüme doğru yöneldim. İş yeri iki bölümden oluşuyordu. Yönetim ofisleri ve üretim bölümü. Ofislerin bulunduğu büyük camlı odaların hepsi üretim bölümüne bakıyordu. Görüşmeye geldiğim gün görüştüğüm müdürün yanına gittiğimde oda yeni gelmiş olmalıydı ki bilgisayarını açmaya çalışıyordu.
"Ozan bey... Günaydın.. Kolay gelsin."
"Sağol sağol. Sana da günaydın. Sen bugün başlıyordun değil mi?"
"Evet. Ama sizden başka birini tanımıyorum. Ne yapmam gerektiği ile ilgili size bir sorayım dedim."
" Hadi gel birer çay alalım önce sonra da ben sana etrafı gezdireyim. O zamana kadar da bizim ekip gelmiş olur onlarla tanışırsın."
Ozan bey ile çaylarımızı aldıktan sonra fabrikanın tüm bölümlerini beraber gezdik. Hemen hemen tüm çalışanlar ile tanıştırdı beni. Muhasebeye uğrayıp işe girişimin yapılması için gerekli evrakları bırakarak Ozan beyin masasının olduğu bölüme geri geldik
" Umut 'cum senin işin teknik ile idari bölümün arası olduğu için masanda o şekilde ayarlandı. Sen direk genel müdüre bağlısın. Tüm kararların onun denetiminde. Bizden gelen malzeme isteklerini siz almak ile yükümlüsünüz. Senin ziyaretçin de çok olacağı için ben masanın burada olmasını istemedim açıkçası. O yüzden böyle bir çözüm bulduk."
Teknik ve idari bölümlerin arası camla çevrilip iki odadan da oraya kapı konulmuştu. Dışarıdan komik gibi dursa da bulunduğum yeri başkaları ile fiziksel olarak paylaşmama durumu hoşuma gitmişti. Biz ayakta durduğumuz sırada odanın diğer çalışanları kapıdan hep beraber girmişlerdi. Ozan bey uzun yıllardır beraber çalıştıklarını ve aralarında çok sıkı dostluk bağlarının olduğunu söylemişti.
" Arkadaşlar yeni mesai arkadaşınızla tanışın isterseniz. Çünkü bugünden itibaren kendisi ile çok yoğun çalışmalarınız olacak. Umarım birbirinizi seversiniz. Kendisi Proje Satın Alma Sorumlusu Umut Hanım. Makine Mühendisi."
Karşımda duran üç kişinin hiç biri de bana beni seveceklermiş gibi bakmasa da elimi uzatıp gülümseyerek teker teker tanışmaya başladım
" Önce bayanlardan başlayalım bu Bilge Hanım. Bizim grafikerimiz. Kendisi uzun yıllardır bizimle çalışıyor."
" Çok memnun oldum tanıştığıma."
" Bende. Hayırlı olsun yeni işiniz."gülümseyerek söylediğim cümleden sonra bu kadar soğuk bir hayırlı olsun almak nereden baksanız başarıdır bence.
Benimle tanıştığına memnun olduğu konusunda endişelerim olsa da kadını incelemekten de vazgeçmemiştim. Beyaz tenli simsiyah gözlü koyu renk saçlıydı. Boyu biraz kısaydı. Çok soğuk bir ifadesi ve soğuk gözleri ile bulunduğum yerde kendimi daha da yabancı hissetmiştim. Konuşmamız bitince de arkasını dönerek yerine oturdu zaten. Çok garip bir insandı. Sanki buradaki herkesten nefret ediyordu.
" Bunlarda Yusuf ile Serhat. Yusuf Endüstri Mühendisidir. Serhat'ta Makine Teknikeri. Serhat'ın işi daha çok üretimdedir."
" Çok memnun olduk bizde. Hayırlı olsun."
Tanışma faslı bittikten sonra masamın bulunduğu bölüme geçerek bilgisayarımı açtım ve genel müdür gelene kadar etrafı inceledim. Bilge hanım hariç herkes beni çok sıcak karşılamıştı. Hatta ilk anda soğuk gelen Yusuf ve Serhat bile gelip benimle muhabbet etmişti ama o soğuk nevale kafasını çevirip benden tarafa bakmamıştı bile. Sanırım birbirimizi karşılıklı olarak sevmemiştik. Sonuç olarak kimse bir birini sevmek zorunda değildi. Ama beraber çalışacaktık mecburen.
Esas film benim için genel müdür geldikten sonra başlamıştı. Tüm gün beraber çalışmış bilmediğim bir sürü terim ve iş öğrenmiştim. Allahtan genel müdür çok sevecen ve mütevazı bir insandı da tecrübesiz olmamın üzerine durmamıştı bile. İlk kez üniversite başarımı dikkate alan biri ile karşılaşmak beni biraz olsun sevindirmişti.
Mesai saati bittiğinde çalan zil benim midemde ve beynimde çalmaya başlamıştı sanki. İş yoğunluğundan yemek yemeğe bile vakit bulamamıştım. İş yerinden çıkıp durağa doğru yürürken yanımdan geçen servise selam verip kafamı çevirmem ile şoför koltuğunun arkasında oturan ve simsiyah gözleri ile bana buz gibi bakan Bilge ile göz göze gelmiştik. O saniyelik bakışında bile beni gözleri ile dövmüştü. Bana sanki babasına sövmüşüm gibi bakmasına çok anlam veremesem de beynim ve midem şuan onları düşünecek rahatlıkta olmadığı için dolmuşa binerek evin yolunu tuttum.