56.Bölüm💫

33.1K 1.6K 787
                                    

İyi okumalar💙

💫


Asker olmaya ilk karar verdiğimde 7 yaşındaydım, ilkokul birinci sınıfta. Etrafımdaki kimse dikkate almamıştı bu isteğimi. Henüz küçüktüm ve isteklerim değişebilirdi. Biraz da çabuk karar değiştiren biri olduğum için kimsenin umrunda olmamıştı. Abimin bile. Onun da hayaliydi asker olmak ve sadece kıskançlık yaptığımı düşünüyordu.

Ama benim için öyle değildi. Hissediyordum, gelip geçici bir heves değildi. Bu düşünce kalbimde ilk yer edinmeye başladığında küçüktüm. O yaştaki bir çocuk için, böyle bir düşüncenin benliğine yerleşmesi garip gelebilir ama inanın bana garip değildi. O an öyle bir andı ki...

Bir şehit haberi itmişti beni asker olmaya. Okulumuz ana yolun kenarındaydı. Çok iyi hatırlıyorum günlerden cumaydı. Çıkış saatimizdi. İstiklal marşı okumak için sıraya dizilmiştik.

İlkokul ve ortaokul karışıktı o zamanlar. Abimle aynı okuldaydık. Altıncı sınıftaydı o da. Tabi Güney abi de.

Okul müdürünün gelmesini beklerken etrafı saran sesler hepimizin odağı olmuştu. Siren sesleri vardı, tıpkı polis arabalarındaki gibi. Bir tane değil birden çoktu.

Çoğu çocuk gibi Asrın ve bende merakla okul demirlerine yaklaşmıştık. Siren ve korna sesleri azalmıyordu aksine giderek artıyordu. Arka arkaya geçen arabalar belli bir uyum içinde ilerliyordu.

Onlardan daha yavaş ve yanlarında ilerleyen arabadan ise ufak bir melodi yükseliyordu.

"Yıldızını parlat, güneşini yak, açıl ey gökyüzü, şehit geliyor!"

O zaman anlamıştım şehit olduğunu. Bu konvoyun şehit için yapıldığını. Sanırım şehit ne demek o gün öğrenmiştim.

"Cenneti alâyı lütfeyledi hak, kat kat yarıl, yol ver, şehit geliyor!"

Sirenler susmuyordu. Öyle bir uğurlanıyordu ki şehit, sanki düğüne gider gibi.

Ben merakla önümüzden geçen al bayraklı tabutu taşıyan araçta takılı kalırken abim gelmişti yanıma.

'Askerler ölmez, şehit olur.' demişti bilmiş bilmiş. Anlamamıştım o zaman. 'Nasıl yani?' diye sormuştum. Ama müdür çağırdığı için bir şey diyememişti.

Asrın'ın babası askerdi. O gün yolda eve giderken Asrın'a 'Senin baban şehit oldu mu?' diye sormuştum. Abim 'askerler ölmez,şehit olur' demişti ve ölümle şehit kavramları bambaşka şeyler sanmıştım. Babası ölmediğine göre şehit olmuş olabilirdi.

Asrın da benden farksız değildi. O da bilmiyordu. Ama konu ilgisini çekmişti. Heyecanla 'babama soralım' deyişini aynı heyecanla kabul etmiştim.

Fatih amca, yani Asrın'ın babası bize o gün o kadar çok şey anlatmıştı ki. Hemen hepsi hâlâ aklımda. Anlar mıyız anlamaz mıyız diye bakmadan askerlikle ilgili her şeyi anlatmıştı. Her Türk askeri gibi konu vatan olunca içindeki coşku bambaşka oluyordu.

Asker olmaya karar vermemde onunda etkisi olduğunu kabul etmeliyim.

O gün askerliğin çok önemli ve kutsal bir meslek olduğunu öğrenmiştim. Şehitliğin, askerlikteki en yüksek rütbe olduğunu öğrenmiştim. Tüm bunları tarifsiz bir gurur ve coşkuyla anlatmıştı bize. Çok iyi bir askerdi,bunu o zamanlar anlamamıştım belki ama Fatih amca çok iyi bir askerdi.

Mesleğini yaparken elbette görmemiştim ama askerlik kadar insanlık da önemliydi. Bir asker iyi bir insansa kesinlikle çok iyi bir askerdi.

Ve o günden tam 7 yıl sonra Fatih amca alabileceği en yüksek rütbeyi almış, şehit olmuştu.

MAHUR-EHVENİŞERHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin