Hiddetlenmiş bir rüzgarın gölgesinde saklanırken yağmur damalalarının tutsaklığını kabul etmiş oluyordu öte yandan. Taraflar arasında yapılan sessiz bir antlaşmaydı bu, her iki tarafta memnun... Kaçarak yaşıyor ve saklanarak nefes alıyordu. Yaşamayı istiyor ama onun getirisi olan belirsizliklerden korkuyordu. Gecenin sessizliğine güvenip gözyaşlarını akıtıyordu. Ne yapması gerektiğini bilmiyordu. Zihni bulanık düşüncelerle doluydu. Zihnini ıssız bir ormana ve düşüncelerini de bir bataklığa benzetiyordu ve o bataklıkta günden güne batıyordu, düşüncelerini susturmak için çabalıyor ve daha çok batıyordu. Sonu yoktu, ışık yoktu ve en önemlisi onu kurtarmaya gelecek hiç kimse yoktu. Gözyaşları bataklığı besliyor ve onu daha da güçlendiriyordu, onu daha da çok içine çekiyordu. Hiç kimsenin bu düşünce bataklığını göremeyişi ve ıssız ormana uğramayışı onu öfkelendiriyor, yaratıcıya birilerinin onu kurtarması için yalvarıyordu. Yakarışları ıssız ormanın (zihni) her köşesinde yankılanıyor, ağaçların dalları öfkeyle savruluyor, solan çiçekler hep bir ağızdan ilahi söylüyordu. O, ormanın bataklığında (zihninin düşüncelerinde) esir iken; dışarıdan bakanlar onu çok yorgun, halsiz ve ruhsuz görüyorlardı ve hatta onu hiçbir şey yapmayışıyla tembel olarak görüyor, sinirlenip bağırıyorladı. Halbuki, onun bir bataklıkta ki çırpınışlarını bilmiyorlardı. Onun bir kurtarıcıya ihtiyacı vardı. Onun zihninin ıssız ormanlarına gelebilecek ve düşünce bataklığını görebilecek bir insana ihtiyacı vardı. Öte yandan, yanlış yerde, yanlış zamanda ve yanlış insanların arasında kaybolup gidiyordu. O çok korktuğu bilinmezliğe doğru yol alıyor, gülümsemeye çalışıyordu.