Bazen kaybolmuş hissediyorum. Kendi yaşantımda kaybolmuş gibiyim. Hissedemediklerim, hissettiklerimden çok daha fazla sanki. Tüm anılarımı yitirmiş gibiyim. Hiçbir yere ait hissedemiyorum kendimi. Zihnimin sokaklarında kaybolmuşum, gün ışığı girmeyen bir kuytuda terk edilmişim. Güneş yerini Ay'a teslim ederken, korkuyorum. Korku tüm bedenime dalgalar halinde yayılıyor. Göğün koyulaştığı zamanlarda zihnimin sokakları fazla tenha olmaya başlıyor. Ve ben yine kaybolmuşluk hissi ile korkuyorum. Hiçbir yere ait değilim, zihnimin sokakları bile bana yabancı. Korku ile bir kuytuya sinmişken çok yakınlardan bir çığlık geliyor. O, küçük çocuğun çığlığı. O, benim çocukluğumun çığlığı. Karanlıkta iki gölge yaklaşıyor. Gelenler küçük ile en iyi dostum. Dostum, küçüğün saçlarını karıştırıyor ve ikinci bir çığlık daha.. 'saçlarımı bozacaksın, annem saçlarımı hep özenle tarar, o tekrar geldiğinde hayal kırıklığına uğrayacak, yapma' ah küçük' üm sen iyi bir çocuksun. Onlarda yanıma gelip oturuyorlar. Onlar gelince kaybolmuşluk ve korku hissi esen rüzgar ile göğe doğru uzaklaşıyor. Zihnime minnettarım, beni bu yalnızlıktan kurtardığı için. Onlar ile birlikte gün doğumuna kadar kahkaha dolu sohbetler ediyoruz. Birbirimize alışmamız uzun sürmüştü ve bu süre içinde ve daha sonrasında da dostum hep benim yanımdaydı. Ona minnettarım. Gerçekliğe dönerken tebessüm ediyorum.