Aynalardan nefret ederim.
Çünkü onlar her şeyi tüm detaylarıyla yansıtırlar. Bu çok korkunç.
Aynadaki benden olabildiğince kaçtım. Kendimi görmeye tahammülüm yoktu. Gözlerime bakmaya cesaretim yoktu. Bedenime verdiğim hasara bakamazdım. Buna katlanamazdım.
Ama şimdi buradayım, boy aynasının tam karşısında..
Şimdi gitmiyorum. Tüm cesaretimi topladım ve buradayım. Ayaklarım her an gitmek için hazır, gözlerim sımsıkı kapalı ve ellerim terli..
Ama gitmiyorum.
Elimle tişörtümün etek kısmını sıkı sıkıya tutuyorum. Ve gözlerimi açıyorum.
Ben, karşımdayım.
Gözlerim sanki yıllarca hasret kalmış yüzüme. Bakışlarım yüzümün her detayını defalarca kez izliyor. Bunun bir diğer sebebi de gözlerimin, gözlerime bakamaması.
Ve buluşuyor korkak gözlerim, öfkeli gözlerim ile. Etraf sessizleşiyor. Evren, sanki bu acı karşılaşmaya saygı gösteriyormuş gibi sessizleşmişti. Sanki yağan yağmur azalmış, odada yankı eden saat sesi bozulmuştu.
Aynadaki ben öfkeliydi ve bu kez o gözlerini benden kaçırıyordu. Bakışlarını kaçırması sanki 'bana bunca şeyi yaptıktan sonra hangi yüzle karşımdasın' dermiş gibiydi.
Acıyordu, ikimizin de ruhu fazlasıyla acıyordu.
Bakışlarım bu kez boynumdaki kızarıklıktaydı. Dün yine başarısız olmamdan bana kalan hediyeydi. Titreyen ellerimi kızarık yere götürdüm, sıcak bir yaş yanağımdan usulca döküldü.
Aynadaki ben öfkeliydi.
Ağlamış olmama öfkeliydi.
Ama daha çok gözyaşlarımı bedenimin çiçekli mezarlarına gömmemden öfkeliydi.
Kestiğim parçalardan akan kana bakamıyordu. Birbirimize ne de yabancıyız. O, benim kanı sevdiğimi; ben, onun kandan nefret ettiğini bilmiyorduk.
Kendimi tanıyamamam ne acı.
Sevgili ayna, şimdi bir daha gelmemek üzere gidiyorum. Ona iyi bak olur mu?