Olmaz sandıkların olmaya başladığında, değer yargıların bölünüp de günahların yeryüzüne çıkmaya başladığı kanlı ayın hüzünlü gecesinde; bir zihni parçalara ayırmanın bedelini ödeme vaktiniz nihayet gelecek. Tek bir beden belirecek, tek bir kişi zihinleriyle sizi öldürecek. Siz daha ne olduğunu anlayamadan o, kimlikten kimliğe geçecek ve size önce şaşkınlık sonrasında dehşet verici bir korku salacak. Korkacaksınız. Korkudan ödünüz patlayacak. Delireceksiniz ama her seferinde kabustan uyanır gibi olacak ve dehşeti hatırlayıp yeniden yaşayacaksınız. Bu gösteri aynı anda her yerde herkese yapılırken, belki de siz, yine kendinizi ilgi odağına alıp "Neden ben?" diyecek ve kendinizle içten içe övüneceksiniz. Bu yaptığınız ise sadece zihinleri öfkelendirip, cezanızı arttırmaktan başka hiçbir işe yaramayacaktır. Çektiğiniz acılar, kendinizin, kendinize zarar verdiğini anlayıp yine kendinize üzülüp ardındaki sebebi hiçbir zaman sorgulamayacaksınız. Oysa siz şu anda cezalandırılıyorsunuz. Geçmişte iyi biri değildiniz. Birçok hata yaptınız, birçok kişiye sayısız acı çektirdiniz. Şimdi bu zihinlere hesap vermek zorundasınız. Özür dilemek, onlar sizi öldürmeden önce yere kapanıp af dilemelisiniz. Sizi affedeceklerini sanmıyorum ama en azından denemiş olur, onursuz yaşamınızı onursuz bir sonla noktalandırmış olursunuz. Ben mi? Ben asıl kişiyim. Oradaki tek bedenim. Öfkeden gözü dönmüş zihinleri, zihninde barındıran yegane insan. Savunmasız küçük bir çocuk, ölüme şahit olmuş bir katil, şiddete maruz kalmış bir ayyaş, tecavüze uğramış bir hayat kadını, beş vakit namaz kılan bir müslüman, sevgi görmemiş bir kalpsiz, radikal fikirli bir devrimci, her şeyden korkan bir korkusuz, yaratıcıyı idam etmiş bir kurtarıcı, zihni bölünmüş bir parçalanmış. Ya da hiç kimse.