Yalnızlık üzerine konuşalım biraz da. Alışılmışın dışına çıkalım. Kalbimizde kimsenin olmadığı, zihnimiz de hiçbir düşüncenin olmadığı ve gece gökyüzündeki yıldızların olmadığı türden bir yalnızlık düşünelim. Düşünülmesi ve yapılması zor bir fikir ve eylem. Gökyüzünde yıldızların olmadığı bir geceyi, geceden sayabilir miyiz? O gece gökyüzünde yalnız kalan Ay hiç mi üzülmedi? Düşünceleri olmayan bir zihin hiç mi sorgulamadı ve kalbin bomboş olması hiç mi üşütmedi? Kimse yalnızlığı sevmez, katlanmak istemez. Elbette ki, kendine ayırdığın zaman özel ve kıymetlidir. Ama her zaman için ayırdığın bu vakit ne yazık ki artık seni delirtir. İlk belirtileri de kendi kendine konuşmalarının başlamasıdır. Önce kendi kendine öğüt verir ya da azarlar şekilde normal gibi görünen konuşmalarla başlarsın ve bu zamanla giderek derinleşir. Bir gün yine kendi kendine konuşurken bu kez zihninin derinliklerinden bir yerden bir ses gelir, sana cevap verir. Seninle konuşmak ister. İlk başta hiç beklemediğin bu cevaptan ve sesten korkarsın ama kendi kendine konuşmanı bırakamazsın ve o da her seferinde cevap verir. Korkarsın ama varlığına da alışırsın çünkü sen yalnızsın. Zihnin seni yalnızlıktan kurtardı sanırsın. Nitekim öyle de olur, gerçekleri fark edene kadar. Bu ses ilk zamanlarda arkadaş canlısı olur ve senin takdirini kazanır. Ona güvenirsin. Zihninde, zihnine ait olan bir sesle konuşur ve ona güvenirsin. Kısaca, kendi sırtını kendin sıvazlarsın. Ama bilmediğin şey normal gibi gelen ve arkadaşın olduğunu düşündüğün bu sesin bir zihni olduğu. Bir zihni vardır ve zamanla bedenini ele geçirme hayalleri kurar. Tabi ki her şey öyle hızlı gelişmez. Senin arkadaşın olduktan sonra seni hayal dünyasına götürür, seni hayal kurmaya zorlar ve itiraz etmezsin çünkü bu yalnızlığından seni uzaklaştırır, düşünmekten de kaçarsın, orası cennet gibi gelir sana. Zamanla orada -hayal dünyasında- sesin sahibiyle tanışırsın ama orada da yalnız değilsinizdir bir sürü kişi çıkagelir. Hepsi birbirlerini bir yerden tanır ve sonunda hepsi bir şekilde arkadaşın olur. Bu durumdan elbette ki şikayetçi değilsindir. Zamanla orada daha fazla vakit geçirmeye başlarsın. Dış dünyada bir robotu andırırken zihnin de bir partidesindir. Her şey zihninde gerçekleşir ve sen bundan öylesine mutlusundur ki, hep orada kalmak istersin. Tabi ki de her zaman olduğu gibi bu mutluluk da kısa sürer. Hayal dünyanda çatışmalar başlar. Arkadaşların kendi aralarında ve sonunda da daima seninle çatışır. Bu kez oradan kaçmak istersin. Fırtınalar kopar, denizler coşar ve ölesiye korkarsın. Sana seslenen o ilk ses ortalıklardan kaybolur. Oradan gitmek istersin ama çıkamazsın. Gerçekliğe uyanamazsın. Gözlerini kırpıştırırsın, yüzünü suyla yıkarsın, kendini yüksek bir yerden atarsın ama asla uyanamazsın. Herkes sana acıyarak bakar. Tüm arkadaşların birden sana nefret besler. İstediklerini elde ettiler artık oyun bitti. Zihnin, zihnine yenildi. Artık senin bedenini istedikleri şekilde yönetebilirler. Ve işte böylece yalnızlığın tehlikeli boyutlarına ulaşırsın. Kimse sana söylemez bu acı gerçekleri ama sonuç budur. Peki ya, çözüm nedir? Yalnızlık öyledir ki; bir ilacı yoktur, bir tedavisi yoktur, öğrenilmesi gereken bir ders değildir, aslında hiçbir şey değildir, bir boşluktur. Ruhunun ortasında koca bir boşluktur yalnızlık. Seni özel kılan ruhundur ve özensiz biri gibi hissettiren de o boşluktur. Ruhunda açılan yaraları tedavi etmelisin. Ancak o zaman mutlu olabilirsin. Ama kanser gibi bunun da bulunmuş bir tedavisi yoktur. Uzmanlar çevre edinin der ama nasıl olacağını söylemez sanırım deneme yanılma olayı ile kendinizin bulmanızı isterler. Yalnızlıktan nasıl kurtulup iyileşeceğiz? Biliyorum, cevabı olmayan bir sürü soru. Ama bir cevap bulana ya da alana kadar bu soruyu sormaktan vaz geçmeyeceğim.
Bazı geceler insana çok ağır gelir. Nefesi daralır, gözleri sulanır, yüreği sıkışır... Birilerine sarılmak ister, başını omzuna koyup hıçkırarak ağlayacak birini ister yanında. Ama o gece ve geceler boyunca kimse görmez seni, kimse duymaz ve hiç kimse sarılmaz sana. O kadar çok boğulursun ki, öldüğünü sanırsın ama yaşarsın ve sabaha uyanırsın. O sabah ölmediğin için mutlu olursun ta ki yeniden akşam gelene kadar...