"Bazen, ne yaparsan yap olmuyor bazen."
Yine ne yaparsam yapayım hepsinin boşa çıktığı zamanların ardından çıktım da geldim. Kahvem bitti bir bardak daha içmek için çıktım oradan. Aranıza kabul etmeseniz de geldim işte. Bazen günün kötü geçer. Bunu kabullenip öylece uyuman gerekir. Bazen zorlamamak gerekir. Kötü bir gün sadece kötüdür. Yapabileceğin hiçbir şey yoktur. Günü güzelleştirmene gerekte yoktur. Günün kötü geçtiğini kabullenmeli ve öylece yatağına gidip uyumalısın. Denemeye çalışırsan da eğer sanki sökülmüş bir kazağın ipini çekmişsin gibi olur, sökük giderek katlanır.
"Hayatı bilince kavuştuğumdan beri okuyup, tartıyorum."
Okumak benim için başka dünyalarla irtibata geçmek gibiydi. Gittiğim o dünyada bir sürü arkadaş edinip, sınırsız yeni bilgiler öğrenebiliyordum. Bir an için hiç okuyamadığımı düşününce bile içimi büyük bir keder kaplıyordu. Okumak ve eleştirmek bana öğretilen en kutsal şeydi. Bir nihilistin avuçlarından dökülen iki şeyden biriydi bunlar, bir diğeri de müzik dinlemek ama onun daha zamanı var. Belki de bu üstün körü ateşi nihilin öğretileri yeniden alevlendirmişti. Öyle ya da böyle ona ve hocalarına teşekkürlerimi sunuyorum.
"Her yaşta farklı bir çerçeveden bunu yapmaya devam ediyorum."
Zamanda sıkışmış düşüncelerin oluşturduğu girdapta hayatta kalmak için okumak ve tartışmaktan başka çarem yoktu. Buna muhtaç olduğum için mi bunu yapıyordum, yoksa gerçekten okumaktan zevk aldığım için mi? Bunu uzunca bir süre derinlemesine düşündüm ve en nihayetinde vardığım karar; bunun hiçbir öneminin olmadığıydı. Elbette ufak tefek farkları vardı. Mesela muhtaç olduğum için okusaydım hiçbir zevk almazdım ama zevk aldığım için okusaydım buna muhtaç bir hale gelirdim. Birinin diğerine dönüştüğünü fark ettikten sonra kurcalamayı bıraktım. Zamana yoğunlaştım. Zamanda sıkışmış olabilirdim. Kendini tekrar eden bir döngüye girmiş olabilirdim ve belki de bir inception da bile olabilirdim. Zamanın sadece saatte gördüğüm sayılardan ibaret olmadığını kavrayışımda gözümden bir pırıltının geçtiğini hissettim.
"O çerçevede değişmeyen yegane şey siyahın en koyu tonundan bir ağaç."
Zamanın bir rengi olsaydı ne olurdu? Beyaz ve türevleri mi? Yoksa zifiri karanlığa hakim olan siyah mı? Ya da onların dengesi olan gri mi? Zaman sonsuz bir şey (sonlu varyantını hesaba katmıyoruz) ve benim için sonsuzluk bir renkten daha çok düşünce biçiminde. Tam olarak nasıl bir düşünce olduğunu ifade etmem pek mümkün değil. Bunu ifade edebilmem için önce düşüncelerimin tozunu almalı ve sonra da kategorilerine ayırmalıyım. O zaman toparlanır ve istediğim düşünceyi çeker çıkarırım ve hatta kategorilere renkler tanımlarsam da zamanın rengini bulmuş olabilirim. Bu çok yorucu bir şey olduğundan şimdilik bir kenara ayırıyorum.
"Bu ağaç öyle ki, dallanıp budaklanıp bir ağaç oluyor."
Düşüncelerin başka kapıları çaldığını bilmek güzel gibi görünen bir kötülük. Bir düşünce bataklığı. Evcilleştirilmeyi bekleyen bir kaplan. Kitapların ya da müziklerin etkisindeyken düşünmek daha kolay oluyor ama sonrasında uyumaya çalışırken ya da bir işte çalışırken akın eden düşüncelerle boğuşmak bi hayli zorluyor. Bir düşünce ağacında idamım gerçekleşiyor. Hakkında yazacak fazla şey yok. Esen rüzgarla birlikte dallarında dans ediyorum şimdi.