"Ee, görüşmeyeli sen neler yaptın?"Masadaki çiçeğin yapraklarını sevmeye devam ettim.
"Hiç, günlerim hep aynı geçiyor."
Bir an için boşluğa daldım. Çiçeğin yaprağında ki elim havada kaldı bir süre..
"Yani geçiyordu. Birkaç gün sonra öyle olmayabilir. Belki bundan daha da sıkıcı geçer, kim bilir."
"Birkaç gün sonra ne olacak ki?"
Sessizce yaprağı sevmeye devam ettim.
"Hadi ama, şakanın hiç sırası değil!"
Sevmeye devam ettim.
"Dostum, birkaç gün sonra ne olacak? Bana anlatabilirsin. Biz dostuz."
"Anlatsam, beni yargılamaz mısın?"
"Hayır."
"Buradan gidip, beni terk etmez misin?"
"Hayır."
Biraz yüksek çıkan sesimle, "Benden nefret etmez misin?" diye sordum.
Benim gür ve çaresiz çıkan sesime karşın oldukça uysal bir sesle "Hayır." dedi.
"Beni akıl hastanesine yatırıyorlar. Birkaç gün sonra."
Gözleri gözlerimin derinliklerinde tebessüm etmeye başladı.
"Sorun yok."
O sihirli tebessümü bulaşıcı gibiydi sanki insan sırıtmadan duramıyordu. Ona olan saygım sonsuzdu.
"Afiyet olsun."
Garsonun siparişleri getirmesi ile kahvenin kokusu yayıldı ortama. Garsona sihirli tebessümlerimiz ile teşekkür ettik. Masadan ayrılmak üzere iken arkadaşımın oturduğu sandalyeye ve oradan da kahvesine baktı. Sonra soran gözlerle bana baktı.
"Hanımefendi, iki sade kahveyi de siz mi içeceksiniz? Öyleyse kalbinize dikkat ediniz."
Hey, bu neydi şimdi. Şaşkınlıkla cevap verecekken o çoktan gitmişti. Sanırım başka bir şey demek istemişti. Neyse.
"Çok yoğun çalışıyor olmalı. Takma kafaya, haydi kahvelerimizi soğutmayalım."
Kafamı sallayıp soguk ellerimi sıcak kahve bardağının etrafına sardım. Soğuğa aşık olan sıcağı, sihirli tebessümlerim ile selamladım. Soğuk ile sıcağın aşkı dillere destandı. Birbirleri için birbirlerine feda olan iki aşıktı onlar. Biri diğerinin sonu olurken, hep biri var biri yok olurken, ikisinin aynı yerde aynı zamanda olamadığı bu yeryüzünde onlar birbirini çok seviyordu.
"Merak etme orada sıkılmayacaksın. Sana bir sürü kitap alacağım. Sen onların yaşamlarını okuyana kadar oradan çoktan çıkmış olacaksın. Öylesine çok kitap..."
Arkadaşıma baktığımda gözyaşlarının arasında gülümsemeye çalıştığını gördüm. Gözlerimin dolmasını engellemeye çalıştım ve başarısız oldum. Ağladığımı görmesin diye başımı önüme eğdim. Yaşlı gözler ile kahveme bakmaya başladım.
"Hey, kahveyi bu kadar çok mu seviyorsun?"
Arkadaşımın şakayla karışık sorduğu soruya şaşırarak ona baktım. O, masadan kalkmış ve hırkasını giymiş ayakta dikiliyordu.
"Sen ağlıyor musun?"
Soran bakışlar ile bana bakıyordu. Gözyaşlarımı silip yeni kalktığı sandalyesine oturdu.
"Havada buz gibi çok üşüdüm. Bu kahve bana mı, teşekkürler dostum."
Hiçbir şey anlamıyordum. Ne oluyordu burada?
"Sen yeni mi geldin?"
"Evet. Ne oldu?"
"Hiç."
Korkmuştum. Ne olduğunu anlamıyordum ve korkuyordum.
Kahveden bir yudum alıp çiçeğin yapraklarını sevmeye devam ettim. Öylesine güzel bir çiçek ki..