Bir uçurumun kenarında, bir salıncakta sallanıyorum.
Salıncakta geriye doğru gidince ayağım toprağa, ileriye doğru gidince ayağım boşluğa geliyor.
Ve bu bana yaşamı anımsatıyor.
Bazen ayağımız toprağın üstünde olurken, bazen boşlukta oluyor.
Ve tabi sallanırken saçımı savuran rüzgar var.
Rüzgarın saçımı savurmasını seviyorum.
Ve ayağım boşluğa gelirken gülümsüyorum.
Küçükken yapmayı en çok sevdiğim şey sallanmaktı.
Ama hiç doya doya sallanamadım.
Kardeşlerimle parkta sallanırken iki salıncağa da kardeşlerim otururdu.
Bense hep sıra bekleyen taraf olurdum.
Sonra sıra bana geldiğinde, onlar giderdi.
Kaydırağa ya da başka bir yere.
Bense boş salıncağa bakar sonra onların yanına giderdim.
Belki de saatlerdir beklediğim salıncağa bakar ve giderdim.
Tek başıma kaldığımda sallanmak istemezdim.
Yalnız olmaktan çok korkardım.
Ben, yalnız olmaktan çok korkardım.
Hiçbir zaman doya doya sallanamadım.
Hiçbir zaman doya doya gülemedim.
Hiçbir zaman bir şeyi başaramadım.
Ve hiçbir zaman annemin istediği çocuk olamadım.
Şimdiyse salıncakta sallanıyorum doya doya.
Yanımda ki salıncak ise boş.
Bu kez küçüklüğümde hissettiğim o acıyı hissetmiyorum.
Bu kez yalnızlıktan korkmuyorum.
Aksine seviyorum.
Çok seviyorum hem de.
Ve küçükken yapmayı sevdiğim bir diğer şeyde;
Hızlı bir şekilde sallanırken salıncaktan atlamaktı.
Hep daha ileriye atlamak isterdim.
Şimdiyse daha ileriye atlamak için ayağım boşluğa geldiğinde salıncaktan atlıyorum.
Ve boşluğu hissedince, gülümsüyorum.