Hava kapalıydı ben banka otururken. Sert rüzgar eserken saçlarım özgürce savruluyordu. Hemen yanı başımdaki çınar ağacı sanki birazdan yağacak yağmurdan korumak istermiş gibi dallarını bana siper etmişti. Karşımdaki deniz fazla durgundu bugün, alışmadığım halleri. Buralar fazlasıyla sakindi. Ne bir insan gürültüsü,ne de başka bir şey. Çünkü burası benim hayal dünyamdı. Bu bank, bu deniz, bu çınar ağacı...hepsi benim hayal dünyamın birer parçalarıydı. Buraya hiçbir insan benden izinsiz giremezdi. Burası bana aitti. Bunun mutluluğu ile başımı arkaya atıp gözlerimi kapatıyorum. Kulaklarım da sadece dalga sesleri ve rüzgar uğultuları var. Gürültü yok. Korktuğum, kaçtığım hiçbir ses yok. Bu huzur daha fazla tebessüm etmemi sağlıyor. Sonrasında bir damla yaş göz kapaklarıma düşüyor. Gözlerimi hafif aralıyorum, aşina olduğum yere bakıyorum. Yağmur damlaları artarken, tebessüm ediyorum.Birden her şey karışıyor. Zihnimin içi karmakarışık oluyor. Bir sürü ses geliyor. Bir sürü yüz ve gürültü oluyor. Bank ile deniz arasında ki mesafeden binlerce insan geçiyor. Hepsi gürültülü, hepsinden nefret ediyorum. Bağışlar, kahkahalar, kavgalar...kaçmak istiyorum. Kurduğu bu huzurlu hayali bile kattleten bu insanlardan kaçmak istiyorum. Hayal içinde hayal kurmak, derinlere dalmak, çok uzaklara gitmek istiyorum.
Başım kucağıma eğik, ellerimle kulaklarımı kapatıp oturuyorum. Bu insanların gitmelerini istiyorum.
Dakikalar geçiyor. Saatler geçiyor. Ama hiçbiri gitmiyor. Aksine daha da kalabalıklaşıyorlar, daha da gürültü yapıyorlar.
Başım hâlâ kucağıma eğikken, bir çift ayakkabı hemen yanı başımda. Yüzüme doğru eğiliyor. Gözlerinin içine bakmamı istiyor. Ellerine odaklanıyorum. Ne de güzel ellerine... ellerini kaldırıyor ve o an fark ediyorum avucunda ki parlak metali. Elleri yavaşça ellerimi kaplıyor. Avucunda kayboluyor ellerim. Başım hâlâ kucağıma eğik, gözlerim ellerinde onu izliyorum. Yavaşça avuç içimi açıyor, bana baktığını hissediyorum. Sonra parlak metali avucumun içinde gezdirmeye başlıyor. Bir şarkı mırıldanıyor, sesi öyle huzurlu ki. Ve hızla bir kesik atıyor avucuma. Metalin keskin olduğunu o an idrak ediyorum. Kesikten hızla oluk oluk kan akarken, ben tebessüm ediyorum.
Hiç acımıyor. Başımı kaldırıyorum, bunu yapana bakıyorum. Bakışların da kaskatı kesiliyor vücudum. Tebessümüm azalıyor, bakışlarım donuyor, kesikte ki kan sanki beynimde yankılanıyor. Acizce, "Neden yaptın?" diye soruyorum. Sıcacık bir tebessüm ile yanıtlıyor. "Ben değil, sen yaptın. Burası senin hayal dünyan. Ben, bu insanlar, bu gürültü ve bu huzur..senin sorunun." dedikleri ile gözyaşlarım hızla yanaklarıma akıyor. Titrek bir nefes alıyorum.
"O halde, senin konuşmaların benim kendim ile olan çatışmalarım mı?" diye soruyorum, cevabını bildiğim halde. Başıyla onaylıyor. Ona sarılmak isterken ayağa kalkıyor. 'Hayalim de bile mi' diye düşünüyorum.
'Hayalim de bile mi'
Arkasını dönerken 'İyi olacaksın' diyor. Ve sevdiğim adam, huzurla kayboluyor kalablaıkta. Avucumda ki kanı gören herkes bana öfkeyle bakıyor. Bana kınayarak bakıyorlar. Ne kadar da acizce. Ayağa kalkıp kendi etrafımda dönüyorum. Boğazım acıyana kadar bağırıyorum.
"Siz benim hayali çatışmalarımsınız. O halde söylesenize, niçin bana öfkeyle bakıyorsunuz? Niçin zihnim beni yalnız bırakıyor? Niçin hepiniz bana düşmansınız? Söylesenize, ben ne yaptım? Yetmedi mi bu kadar acı..." yediğim tokatla savruluyorum. Başım sert zemine çarparken, 'Neden daha yumuşak bir zemin hayal etmedim ki' diye kendime kızıyorum.
Kolumu tutup beni kaldıran kadına bakıyorum. Ve o kadın, annem. İki kolumu da tutup sarsmaya başlıyor. Hakaret dolu sözlerin arasında tekrar tokat atıyor. Ve bu kez yerde ki bedenimi kimse kaldırmıyor. Annem kalabalıkta kaybolurken, sanki zihnim onlara itaat edermişcesine herkes bedenimi tekmeliyor. Bu kez acıyı dibine kadar hissediyorum. Gözyaşlarım hızlanırken kaçmak istiyorum. Bu kurduğum hayalden kaçmak istiyorum. Bu yaşadığım hayattan gitmek istiyorum.