30 × İyi mi Kötü mü

1.6K 91 52
                                    

Medya: Altaycığım çok beğenilmiş resmini ekleyeyim tekrar 🔥

Keyfli okumalar, öpüyorum💋

_

Peyami;

"Birşey soracağım."

"Nedir?"

"Yakının mıyım gerçekten?"

Sanırım pat diye sorduğum için şoka girmişti..
Bir süre gözlerimin içine baktıktan sonra, boğazını temizleyerek konuşmaya başlamıştı.

"Anlamadım?!"

"Hani mesajda yazdın ya, bir yakınım hasta, bugün ona bakmaya gideceğim diye."

Söylediklerimden sonra tepside ki boşları eline alıp kapıya doğru yönelirken, birazcık duraksamış ve yüzünü tekrar dönmüştü bana.

"Ben buraya sadece insanlık namına geldim. Yalnız yaşıyorsun, hastasın içim el vermedi.
Yardıma ihtiyacı olanlara yardım edilir..Böyle gördük böyle büyüdük biz. Sana özgü birşey değil yani."

Sözlerini söyledikten sonra kapıyı kapatıp çıkmıştı.

Belki de her hareketini ben yanlış yorumluyor, ona karşı birşeyler hissettiğim için onun da hissedebilme ihtimalini düşünüyordum sürekli..
Oysa hisslerime karşılık verme zorunda değildi.

Ama ben de onun yanındayken sonradan saçma bulduğum birçok hareketi yapmadan duramıyordum. Yaramaz bir çocuk gibi davranıyordum ve bu elimde olmadan gelişen bir durumdu.

Bir süre gelmemişti..
Herhalde gitti sanarak odadan çıkıp mutfağa vardığımda, etrafı toparlamış çay yapmaktaydı..

"Neden ayaklandın? Senin iyileşebilmen için dinlenmen gerek."

"Sıkıldım."

"Böyle bir lüksün yok."

"Neden bu kadar sertsin?"

"Değilim, mizacım böyle. Hem sen boş konuşmayı bırakta al şu çaydan iç. Bitki çayı, iyi gelir toparlanmanı sağlar."

"Olur içeyim."

"Sonra da ılık bir duş al."

"Duş mu? Onu hiç yapmasak? Kolumu kıpırdatacak halim yok."

"O yüzden al diyorum ya işte. Yorgunluğun çıkar..
Ama dikkat et çok sıcak olmasın su. Hastayken sıcak duş almak iyi birşey değil."

"Bu kadar bilgiyi nerden öğrendin?"

"Hayatı boş oturarak geçirmeyi sevmiyorum..
Hem konuşacağına odana dön, ve o çayı bitir. Sonra da doğru banyoya."

Dediğinde, dediklerini uygularak önce çayımı bitirmiş ardından banyonun yolunu tutmuştum.
Duş alıp bornozumu giydikten sonraysa olduğu gibi yatağa atmıştım kendimi.

"Bu ne hal? Sen iyice zatürre olmak istiyorsun sanırım, yada yüksek ateşten havale falan geçirmek."

"Üzerimi giyinecek mecalim yok."

"Saçmalama da kalk giyin."

"Sen giydirsen?"

"Bak, bu işin şakası yok. Şimdilik evde tedavi edilebilecek durumdasın. Ağırlaşarak hastaneye yatmak , serum yemek istemiyorsan kalk.
Hadi ama kime diyorum?"

Kolumdan tutarak çekiştirdiğinde, yatağın kenarına oturmuş, kafamı yaslayıp bekliyordum.
Feyyaz dolaptan birşeyler çıkardıktan sonra bornozumu da çıkarmıştı..

Karşısında tamamen çıplak vücudumla kaldığımda, daha önce hiç bu kadar utanmadığımı farketmiştim.

Feyyazsa soğukkanlılığından bir şey kaybetmeden önce eşofmanımı, ardından kazağımı giydirerek saçlarımı kurutmaya başlamıştı.

"Evet şunları da şöyle yaptık mı,
Ohh miss gibi oldun."

Bir bebek gibi benimle ilgilenişi, sonsuza kadar hasta numarası yapma isteği uyandırıyordu içimde.

"Başım felaket ağrıyor."

"Tamam ağrı kesici alalım o zaman. İlaç kutusu nerde?"

"Banyoda, aynanın solunda ki dolapta."

"Tamam ben hemen alıp geliyorum."

Odadan çıkıp banyoya girdiğinde içeriden;

"İlaç kutusunda ağrı kesici bulamadım, bitmiş sanırım. Birkaç eksik daha var ayrıca, ben hemen alıp geleceğim , sakın yerinden kıpırdayayım deme."

Diye seslenmişti.
Ecaneye gidip gelmesi on dakika kadar sürerken aniden gelen tireme ile yorganı kafama kadar çeksem de kar etmemişti.

"Hadi azacık doğrul da ilacını al..
Kahretsin yanıyorsun sen..
Demek baş ağrında bu yüzdendi."

Diyerek üzerimdeki yorganı bir kenara atmış ve boynuna tutunduğumda yatakta birazcık doğrulmuştum..

Üç beş saniyelik kısa temas hali bile ateşimin daha da harlanmasına neden oluyordu sanki..

_

Altay;

Gözlerimi açtığımda, karşımda duran siyah takım elbiseli adamın ellerini havada görmemle küçük çaplı bir şaşkınlık yaşıyordum.

Bana değil, havaya boşaltmıştı kurşunları..

"Yere yat çabuk."

"Nasıl, anlamadım."

"Sorgulama da yere yat hemen. Fazla vaktimiz yok, gerçekten ölmek istemiyorsan yat yere!"

Dediğinde daha fazla sorgulamadan yere yatmıştım.

"Kapat gözlerini."

Gözlerimi kapattığımda başımdan aşağı döktüğü sıvının soğukluğu ile tepki vermişti bedenim.
Kapattığım gözlerimi hafif araladığımda, yerde ki kırmızı sıvıyı görmemle olanlara anlam vermeye çalışıyordum.

"Fotoğrafını çekeceğim, gözlerini kapatmaya devam et.
Buradan sakın bir yere ayrılayım da deme. Birazdan geri geleceğim."

"Duydun mu beni?"

"Du-
Duydum."

Fotoğrafı çektikten sonra dışarıya çıkmış ve 45 dakika kadar sonra tekrar geri dönmüştü.

"Kalk hadi!
Kalk, korkma güvendeyiz."

"Neden yaptın bunu, neden kıymadın canıma?"

"Canını bağışladığım için teşekkür edeceğine birde hesap mı soruyorsun?
Yürü gidiyoruz."

"Bir dakika, nereye?"

"Merak etme, yemem seni. Sana zarar verecek olsam öldürürdüm zaten. Burası senin için tekin değil artık, İstanbula gidiyoruz. Kendine orada yeni bir hayat kurarsın."

Kafamı onaylarcasına sallayarak daha fazla soru sormadan arabaya geçip oturmuştum.
İyi biri miydi kötü biri mi karar verememiştim ama beni öldürmediğine göre içinde bir iyilik kırıntısı barındırdığı kesindi.

Yolculuğumuz sessiz geçmişti.
Sabaha karşı İstanbula vardığımızda, arabayı bir evin önüne parketmişti.

"Bu arada, Sadi ben."

Söylediklerinden sonra arabadan inmiş ve evi olduğunu tahmin ettiğim eve geçmiştik.

"Burası benim evim. Kimsenin bilmediği, arayınca ulaşamadığı bir ev. Bundan sonra burada yaşayacaksın. Daha açık konuşmam gerekirse birlikte yaşayacağız."

JIGOLO | BXBHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin