'Benim gidişim senden, dönüşüm sana. Gitmek de dönmek de ancak senden sana. Zaten en başından kapılmışım. Aç kapıyı, al artık beni yanına.'
"Aç kapıyı Mem. Ağladığımı duymuyor musun?"
Duymuyordum. Merdivenlerin başında durmuş, boş avluya bakıyordum. Hiç ağlama sesi duymuyordum.
"Ağlıyorum Mem. İçin için, içim çıkarcasına ağlıyorum."
Duymuyordum hiçbir şey. Her yer boştu. Işıklar kapatılmıştı. Ev halkı uykuda, misafirler uzaktaydı. Benden başka uyanık olan yoktu. Hiç ağlama sesi duymuyordum.
"Ben duyuyorum Memet." Belkıs'ın sesiydi bu. Bizim odamızdan çıkmıştı. Kapıyı örttüğünde çıkan tıkırtı kulağımı açtı. "Mir uyudu. Ben gidiyorum."
"Gitme Belkıs," dedim bir adım ona atıp. "Uyanır sen gidince. Kal biraz onunla."
"Keşke kalabilsem," dedi içini çekerek. Sonra gülümsemeye çalıştı. "Mir uyanmaz daha. Kerem uyanacak ama."
Kerem bizim oğlumuz değildi. Neden hep ondan bahsediyordu?
"Emanet Memet. Babasından emanet değil mi? Ağlıyor, duymuyor musun? Ben duyuyorum."
Şimdi duyuyordum, Belkıs açmıştı sesiyle kulağımı. Avluda yayılan bir ses vardı. Bir bebek ağlıyordu. Mir'e benzemiyordu sesi. Ağlamasını duyuyordum ama göremiyordum. Hiçbir yerde değildi.
"Kapının ardında Memet. Aç kapıyı. Çok ağlıyor. Duymuyor musun?"
Evin dış kapısının sallandığını gördüm. Sanki ben açmasam biraz sonra kırılacaktı. Merdivenleri hızlıca indim. Koşmaya başladım. Kapı kırılmadan açmak için çabaladım. Elimi kapının koluna atmak için kaldırdım. Ağlama sesi büyüdü. Büyüdü, kulağımda o sesten başka sese yer kalmadı. Kapıyı açmak için kolu çevirdim.
"Abi!"
Kolumda hissettiğim dürtmeyle gözlerimi gerçek dünyaya açtığımda tavandaki ışık gözümü yakmıştı. Suratımı buruştururken elimle gözümün üzerini örterek doğruldum. "Kapat şu ışığı!"
Baver yatağın köşesine oturmuştu. "Abi çok önemli bir şey duydum."
Elimi gözümden geçerken ışığı alışmıştım. "Ne?"
"Sen sabah git dedin ama yürüyüş yaparken yolumu Uçarlar'ın evine doğru çevirdim."
Kaşlarım kendiliğinden alnıma doğru çıktı. Çakal devam etti. "Kapının etrafında birkaç adam geziniyordu. Birini kolundaki sargıdan tanıdım. Dilaver'i indirdiğimiz gün vurduğum korumalardan biriydi."
"Orada ne arıyorlarmış?" diye sorarken kaşlarım bu kez çatılmıştı. Zühre'nin kapısında o adamların işi neydi?
"Serdal Yazhan kız kardeşini arıyor ya. Gelirlerse diye adam dikmiş kapıya."
Serdal'ın yaklaşımını hayra yormak aptallıktı. Efkan'ı bulduğu yerde öldürmeyecekse aramasının bir anlamı yoktu. "Evdekiler?" diye sordum.
"Göremedim kimseyi. Biliyorum, eve yaklaşsam dayanamam, bulaşırım o adamlara."
Bu yüzden mi rüyalarıma geliyordu Zühre? Bana uykularımda rahatsızlık vermesinin sebebi bu muydu? Korkuyor muydu? Kapısının önündeki adamlardan korkuyor muydu?
Korktuğun için mi ağlıyorsun Zühre? Gerçekten ağlıyor musun?
"Gün doğar doğmaz ilk iş evdekilerin durumuna bakacaksın Çakal. Dertleri Efkan'sa Efkan'ı bulsun adamlar. O evin etrafında dolanmayacak kimse. Anladın mı?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Akşam Güneşim
Romance'Ben en çok akşam güneşini severim Mem. Sarının en masum, turuncunun en tutkulu, kırmızının en şefkatli hali demek çünkü. Ben akşam güneşinin alacasına meftunum. Sen bu aciz yüreğimin akşam güneşisin Mem.' ...