Halanın evine vardık. Kalabalığa kalabalık eklendi. İnsanların birbirlerine selam verdikleri aralık Kerem'i alıp halanın odasına geçtim. Mutfaktan istediğim yoğurtlu, şekerli, ekmek parçalı mamayı oğluma yedirip ayağımda salladım. Neyseki araba yolculuğu onu mayıştırmış, hemen uyutmuştu. Sese kalkar da mazallah yataktan düşer diye onu halanın odasında yere minderler dizip bıraktım. Mir zaten uyumuş, halanın yatağının orta yerinde etrafına yastık dizilerek bırakılmıştı. Üstümü başımı kontrol edip salona geçtim. Herkesle selamlaştım. Pek çoğu beni Asmin'in annesi sevdi diye sevmişti. Burada da benden nefret eden, nefret edecek kimse yoktu. Bir parça daha rahattım o kalabalığın içinde.
Bir de Gulazer halanın beni kendi gelini gibi sahiplenip her şeyi bana verip, benden istemesi de uyum sağlamamın en büyük etkenlerinden biriydi. Misafirlerle kısa sohbetler üstüne halamın çağırtmasıyla mutfağa geçmiştim.
Yemek şirketine ait çalışanlar nihayet gelmiş bahçeye kurmuşlardı kazanlarını. Neyseki menü Gulazer halanın beğeneceği şekilde hazırlanmıştı da bir krize daha girmemiştik. Yemeklerin altı yakıldı, ısınınca dağıtılacaktı. Genç erkekler, erkeklere; genç kızlar, kadınlara servis yapacaktı. Gulazer hala, kızların organizasyonunu bana, erkeklerinkini Baver'e bırakmıştı. Bu defa neyseki kimin ne işi yapıp, sözümü dinleyeceğini biliyordum.
Yemek servisini öyle hızlı halletmiştik ki mutfak neredeyse hiç sıkışmamıştı. Bir aralık çıkan kargaşanın sebebi ise Baver'in gönderdiği gençlerin tabakları biriktirmek için sırayı bekletmesiydi. O zamanda da Memet yolu tıkayanları bir şaplak birkaç azarla karışık küfürle dağıtmış, yolu açmıştı. Gençlere kızmasını anlamıştım da Baver yine niye araya kaynamıştı anlamamıştım. Yanından geçerken ne derece etkili olacaktı bilmem ama Memet'e uyaran bir bakış atmaktan geri kalamamıştım.
Yemek faslı nasıl geçti de toplamaya giriştik anlamadım. Yemeğin ardına çaya aynı hızda geçtik. O çay aralığı dağılan etrafı Mesut eniştenin çocuklarıyla toplamıştık elbirliği halinde. Biraz sonra Gulazer hala vaktin geldiğini söyleyip bizi aşağı çağırmış, bahçede zılgıtlar eşliğinde Asmin'e takı, altın, para takma kuyruğuna girilmişti nişanda olması gerektiği gibi. Tek eksik kimsenin oynamıyor, çalgılar eşliğinde şarkılar söylenmiyor oluşuydu. Altınların kimden geldiğini duyuracak olanın ben olduğumu elime kadife kutu tutuştulduğunda haladan öğrenmiştim. O vakitsizlikte itiraz da edememiş, heyecanlanmaya bile fırsat bulamadan hangi tarafın kime ne getirdiğini yüksek sesle söylemeye başlamıştım. Umuyordum ki sesim bahçe dışına taşmıyor, erkeklere gitmiyordu. Çünkü yaşlılar da anlasın diye özellikle Kürtçe ilan ediyordum.
Yorgunluğumu son çeyreği de Asmin'in yakasına takarken ancak hissedebilmiş, alkış sesleri arasında bir sandalye bulup oturmuştum. Ben otururken kızlar ellerinde tepsilerle mutfaktan çıkmış, tatlı dağıtmışlardı. Bir çay faslı da tatlıyla beraber gelmişti. Tabağımdaki tatlıları büyük bir iştahla yediğim yetmemiş, ortalık bir nebze sakinler sakinlemez de kendimi mutfağa atmıştım. Canım o tatlının üstüne ekşi bir şeyler istiyordu. Buzdolabını açıp biraz ev yapımı turşudan tırtıkladım. Beni tatmin etmedi. Canım aksi gibi kızarmış balık üzerine limon sıkmak istiyordu. Balığı nereden bulacaktım şimdi?
Limonu ekmeğin içine sıkıp biraz tuzlayarak kendimi kandırmaya çalıştım. Çok da yiyip midemi bulandırmak istemiyordum. Bir parça daha hazır ederken Gulazer hala girdi mutfağa. Elimdeki tuzladığım ekmeğe baktı. "Aç mısın kızım?"
Öyle utanmıştım ki hazırladığım parçayı bana ait değilmiş gibi köşeye bıraktım hemen. "Yok... Çok bile yedim de gelirken Baver arabayı çok sallamıştı da onun için..."
"Ye, ye," dedi hala yanıma gelip elini sırtımda gezdirirken. "Bûka mala bavê min*(Babamın evinin gelini.)" Eli sırtımda kaldı. "Tu bi dilê mini*(Sen gönlüme göresin.)"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Akşam Güneşim
Romance'Ben en çok akşam güneşini severim Mem. Sarının en masum, turuncunun en tutkulu, kırmızının en şefkatli hali demek çünkü. Ben akşam güneşinin alacasına meftunum. Sen bu aciz yüreğimin akşam güneşisin Mem.' ...