Bu bölüm bünyenizde birtakım hasarlar bırakabilir. Uyarmadı demeyin! Hassas bir anınızdaysanız lütfen okumayı sonraki güne erteleyin.
(Vicdan rahatlaması yapıyorum skkskssk Ağlaya ağlaya yazmışım okuyun işte siz de 🥲 Hani sanki ne olmuş? Okuyun okuyun!)
☀️☀️☀️
Neredeyse bir saat olmuştu. Salondaki bekleyişimiz yorucu olmaya başladı. Miraz Yaman, Kerem'in nerede teslim edileceğini söylemiyordu. Ne bir yere gidebiliyor ne de sakin sakin bekleyebiliyordum. Önümüzdeki içilmeyen çay bardakları toplandı bir kez daha.
Miraz Yaman derin bir nefes alıp verdi söze girecek gibi. Telefonunu çıkardı. Kulağına götürdüğünde aslında titreşimde çaldığını anlamıştık. "Evet. Tamam. Bekle," diyerek indirdi telefonu. "Oğlanı teslim aldık." Hiç sebepsiz kendimi ayağa kalkmış buldum. Miraz Yaman telefonu hoparlöre aldı. "Sesini duymak istersen."
Kerem'in ağlayışını duydum. Onun sesiydi. "Neden ağlıyor? Nesi var?" diye sordum telefona doğru. Cevap gelmedi.
Miraz sordu. "Dayıcım neden ağlıyor çocuk?"
"Bizi tanımıyor dayı," diyen bir kadının sesiydi. "Ağlar tabii."
"Ama sorunu yok?" diye bu defa Miraz'a sordum. Benim için soruyu kadına sordu. Kadın o sorduğunda sorun olmadığını söyledi. Bu defa kadın yemek yedirip yediremeyeceğini sordu. Yediğini söyledim. Zühre yediriyordu. Birkaç oyuncak şıngırdaması duydum. Kadınlar Kerem'i oyalamaya çalışıyor olmalıydı. Ağlama sesi azaldı. Telefon kapandı.
"Duyduğuna göre artık bir bardak su olsun içersin herhalde Merxas," diyerek telefonu cebine attı Miraz.
Yerime oturmamıştım. "Her nereden geliyorlarsa söyle. Çıkıp yarı yolda yetişelim."
"Olmaz Merxas. Serdal'ın konumuna dair ipucu verir."
"Başlarım Serdal'a!" diye bağırdım. "Çocuk ağlıyor. Onu karşılayacağım."
"Kadınları boşa yollamadım Memet," dedi bağırmama karşın sakin bir sesle. "Çocukla ilgilenecekler. Sustururlar." Ardına yaslandı. "Bir sözüm için ötekini çiğnemem. Kendi tarafıma verdim sözü hele, asla." Eliyle koltuğu gösterdi. "Oğlanı beklemek istiyorsan, buyur."
Şiyar dirseğime dokundu. "Otur Memet," dedi benim duyabileceğim kısıklıkta. "Adam söz verdiği gibi getiriyor oğlanı. Gelinceye kadar sorun çıkarmayalım."
Oturdum Kerem için. O gelecekse, bekleyecektim. Zühre de bekliyordu çünkü. Kerem için bekliyordu. Oğlunu ona teslim ettikten sonra Serdal'ı nasılsa bulacaktım.
☀️☀️☀️
Kaç dakika geçti, kaç saate döndü o dakikalar, bilmiyordum. Mir uyanmıştı bir ara. Zelal kucağına almış, odada dolaşıp pışpışlıyordu. Kaç tur atmıştı, kaç kez önümden geçmişti, sayamıyordum. Uzandığım yerden kalkacak takatim yoktu. Gözlerime bir ağırlık biniyor, yorgun bedenime ilk kez şefkatli davranacak gibi bir uykunun kollarına çekiyordum.
Aynanın önünde saçlarımın tepesini görmek ister gibi öne doğru eğiyordum kafamı. "Kaç oldu?" diye soruyordum kendi kendime konuşur gibi. "Sayamıyorum Mem. Kaç oldu beyazlarım?"
"Çok," dediğini duydum. Odada olmadığı için onu duyduğuma şaşırıyordum aslında ama şaşırmamış gibi onu onaylıyordum da. "Bu kadar değildi Zühre. Gittiğinde bu kadar çok değildi."
Elimi saçlarımın tutamlarında gezdirirken aslında hiç kahve telimin kalmadığını fark ediyordum. Örtümü hemen saçlarımın üzerine çektim. Bunca beyazı görse üzülürdü Mem. Beyazlarımı bile seven adama acıdan beyazlamış saçlarımı göstersem üzülecekti. Örttüm hemen. "Çocuklara hiç baktın mı Mem?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Akşam Güneşim
Romance'Ben en çok akşam güneşini severim Mem. Sarının en masum, turuncunun en tutkulu, kırmızının en şefkatli hali demek çünkü. Ben akşam güneşinin alacasına meftunum. Sen bu aciz yüreğimin akşam güneşisin Mem.' ...