*16 GÜN SONRA*
"Zelal!" diye seslendim bilmem kaçıncı kez. "Zelal! Kerem nerede?"
Elimdeki döşek kılıflarıyla salondan çıkıp oturma odasına geçecekken fark etmiştim ortalarda duvara tutunarak yürümeye çalışan oğlumun yokluğunu.
Kerem son iki üç gündür avuçlarını yere bastırıp kendini kaldırabildiği için hiç yerinde durmuyordu artık. Bıraktığım odaya iki dakika sonra dönüp baksam bile bulamıyordum. Benim peşimden o da odadan çıkmış, kimseye minnet etmeden yürümüş, kalabalığın olduğu yere davetli gibi katılmış oluyordu.
Oğlumu görürüm diye gözümü etrafta gezdirerek oturma odasına girdim. Belkıs'ın annesi tek başına oturmuş, Mir'i ayağında sallıyordu. "Xalti*(Teyze) bu Zelal nerededir sesime gelmiyor?"
Nenesinin ayağında sallanan Mir sesimi duyunca hemen kendini yan çevirmeye çalışmış, dönebildiği kadarıyla bana bakıp gülmüştü şirin şirin. Diyordu ki 'Sensiz uyuyasım gelmiyor. Nenem sallaya sallaya gej etti. Kurtar beni anne.'
Elimdeki kılıfları yere koyup oturdum yanlarına. Mir'i öpüp geri yatırmak üzere kaldırdım.
"Valla şimdi buralardaydı kızım. Gidip geliyordu."
Mir'i öptüğümde geri bırakamamamın sebebi yazmama iki yandan asılıp saçımla beraber çekmesiydi. "Kerem de onlarla mıydı?" diye sordum çekilen saçımla yüzüm buruşurken."Yanlarındaydı," dedi, içim rahatladı. Mir'in saçımı başımı yolmasından kurtulmak için hafif yan döndüm yaşlı kadına. Bluzumu kaldırıp tek göğsümün ucu kadarını aralayıp, Mir'e tutuşturdum. Süte kavuşunca bıraktı yazmamı nihayet istediğine ulaşmış gibi. Ayaklarını hızlı hızlı çırparken elbisemi çekiştiriyordu.
Artık böyle yapınca niyetinin göğsüme tırnağını geçirip daha hızlı doyacağını sanması olduğunu biliyordum. "Kuro aqil be!* (Akıllı ol oğlum,)" dedim gövdeme bastırıp kendimle sağa sola sallarken. Başımı geriye çevirip Belkıs'ın annesine baktım. "Xalti sen boşa kendini yoruyorsun. Bak ayaklarını nasıl yapıyor? Hiç uyuyacak gibidir?""Seni bekliyordu," dedi Mir'i kastederek. "Biberonunu da bitirmiş. Sen gel yatır istiyor demek ki."
Maması artık doyurucu gelmiyordu. Aşıya götürünce doktoruna danışıp bir üst numaraya geçirecektim. "Büyümüş nenesi. Azıcık daha büyüsün sofraya oturup yiyecek abisi gibi."
Belkıs'ın annesi ne zaman Mir'i emzirsem yaptığı gibi dua etmeye başlamıştı. Böyle yaptığında hem biraz utanıyordum hem de bana karşı kötü olmadığı için bir parça seviniyordum."Zelal!"
Kayınpederimin sesini duyunca Mir'i kendime bastırdığım gibi kalkmıştım yerimden. İki koca adımda kapıya varıp kapamıştım görülmeden. Yekta amcanın eve girince haber vermek için öylesine seslendiğini bildiğim için kapının ardına oturmuştum rahatça. Yine köylüden biri çaya davet etmiş, oraya gidip gelmişti belli ki. Zaten Memet evde değilken evin dışında çok kalmıyor, ben daha gittiğini anlamadan geri dönüyordu.
Mir kıtlıktan çıkmış gibi hızlı hızlı emerken kendimi kaydırıp minderlere doğru yanaştım. Bağdaş kurup Mir'i bacağıma yatırdım. Dizimle oğlumun sırtını destekledim, minderlerden birini kendime çekip dışındaki çiçek desenli kılıfını sökmeye başladım.
"Memet bugün erken gelecek mi? Akşama kalmadan beni artık evime götürseydi."
Söktüğüm kılıfı salondan getirdiklerimin üzerine atarken cevapladım. "Xalte her gün soruyorsun ama işleri ne kadar sürer O da bilmiyor ki. Geç çıkınca mecbur geç geliyor." Biraz daha kayıp diğer mindere elimi attım. "Ama bugün işi erken bitse de çok geç gelecektir. Civan'ı görmeye hastaneye geçecek ya."
Altındaki minderi çekip bana yardım etmek için kılıfını çıkartırken sordu. "Gelmişler mi?"
Çıkarttığım kılıfı diğerlerinin üzerine atarken başımı çevirip baktım. "Baver'i sabah aradı," dedim kocamın adını anamasam da bıraktığım boşluktan dolayı kimden bahsettiğimi anlayacağını bildiğimden. "Yoldayız öğleye varırız, demişti." Öğleye şurada bir saat kalmamıştı. "Onun şirketteki işi bitince, Baver'ler de gelmiş olur zaten."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Akşam Güneşim
Romance'Ben en çok akşam güneşini severim Mem. Sarının en masum, turuncunun en tutkulu, kırmızının en şefkatli hali demek çünkü. Ben akşam güneşinin alacasına meftunum. Sen bu aciz yüreğimin akşam güneşisin Mem.' ...