Günümün büyük bir kısmı sadece alacaklılar ile görüşmekle geçmişti. Kahve, çay eşliğinde akşam yemeğine dek günü bir şekilde geçirmiştim. Akşam yemeğine davet edildim. Nezaketen icabet ettim. Otele gecenin bir yarısı dönebildiğimde uykusuzluktan, yorgunluktan, şehrin gürültüsünden başım ağrıyordu. Kendimi yatağa attım.
Oda karanlıktı. Oda sessizdi.
Telefonumdan saate baktım. Çocuklar uyumuş olabilir miydi? Zühre'ye mesaj yazdım hemen. "Uyanık mısınız?"
Cevabı bekledim. Uyanıksa mesaj atmasını, uyanıklarsa aramasını bekliyordum. Bekledim. Karşılık beklerken gözlerimi kapadım.
Gözlerimi rahatsız bir gün ışığına açtığımda sabah olduğunu anlamış, şaşırmıştım. Üstümdeki gömleği bile çıkartmamıştım. En son Zühre'den cevap bekliyordum. Telefonu alıp doğruldum. Ekranda birkaç mesaj vardı.
"Kerem'i uyutuyordum. – Mir uyanık daha. Sesini duymak istersen ararsın. – Mir de uyudu Memet. Yine de arayacaksan odadan çıkayım? – Uyudun mu sen? – Sorun yok değil mi? - Aramıyorum. Uyumuşsun belli. Yorulmuşsundur. – Ben de yatıyorum şimdi. Telefon sessizde çocuklar için. Ararsan ulaşamazsın. – Mesajları uyanınca görürsen yazarsın. – Bir şey diyeceksen ararsın Memet. Telefonun sesini açtım. – Daha uyumadım. Sessize aldım o yüzden."
Hemen bir mesaj yazdım. "Uyandınız mı?"
Cevap beklerken kalkıp üzerimdekileri değiştirdim. Telefonum çaldı. İlikleyeceğim düğmeyi bırakıp telefonu aldım hemen. "Zühre?"
"Memet Bey, günaydın. Ben Eda."
Ekranda sekreterin ismi olduğunu görünce bakmadan açmış olmama şaşırmıştım. "Söyle Eda."
Eda alacaklarımızın listesini mesaj atacağını; kiminle, nerede, saat kaçta görüşme ayarladığını anlatmıştı. Yoğun geçecek gün için otelden kahvaltıyı atlayıp çıktım yine.
☀️☀️☀️
Gözümü açtığım gibi kendimi banyoda bulmuştum. Dün gece Memet arar diye uyuyamamış, odadan çıkıp mutfağa inmiştim. Memet mesajlarıma bile dönmemişti. O beklentide önüme ne gelse yemiştim. Şimdi acısını saçlarıma bulaşan kusmuğu yıkamaya çalışırken çekiyordum.
Duşa girmek istesem de çocuklar yalnız kalamayacağı için vazgeçmiştim. Kusmuğu yıkayıp odaya döndüm. Mir'i beşiğinden alıp yatağa döndüm. "Acıktın mı Mir?" Ben de acıkmıştım. Ama ağzımdaki kusmuk tadı yüzünden hiçbir şey yiyebileceğimi düşünmüyordum.
Belki yağına limon sıktığım bir tava hamsi. Belki sıcacık çayın yanında vanilyamsı kokusuyla beni mest edecek birkaç parça kurabiye.
Ayaklarımı yatağa uzatıp, Mir'i göğsüme tuttum. "Her şey niye bu kadar zor Mir?" Sırtımı yatağın başlığına yasladım. Elimi Mir'in gür saçlarında gezdirdim. "Mir. Mirîşk*(Tavuk)" Kendi dediğime güldüm. "Mir sana bundan sonra mirîşk desem, kızar mısın?" Burnunun ucuna vurdum dikkatini çekmek için. "Yoksa sen çîçik*(civciv) misin?" Mir'in dün gece kanattığı yerler kabuk bağlamak üzere kırmızılığa boyanmıştı. Mir yine göğsümü sıkmaya kalkınca yeni kabuk bağlayacak olan çizikler tekrar kanamıştı. "Yapma demedim mi ben yavrum?" Ellerini çekip öptüm. "İlla keselim mi bu tırnakları?" Tırnaklarını kesmek için öncesinde onu yıkamalıydım ki yumuşasın, acımasındı.
Çocukları yıkamam için Memet yardım ederdi. Memet ne zaman gelecekti?
Telefonu çekip ekrana baktım. Gelen mesajı gördüğüm gibi dikleşmiştim. "Mir baban mesaj atmış. Uyandınız mı demiş? Yazalım mı hemen?" Mir cevap vermese de ben evet dediğini varsaymış yazmıştım. "Yine Mir'le uyandık biz."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Akşam Güneşim
Romance'Ben en çok akşam güneşini severim Mem. Sarının en masum, turuncunun en tutkulu, kırmızının en şefkatli hali demek çünkü. Ben akşam güneşinin alacasına meftunum. Sen bu aciz yüreğimin akşam güneşisin Mem.' ...