⚠️ Dikkat ⚠️
Bu bölüm alabilene spoiler doludur. Beni tanıdıysanız bilirsiniz bir kelime olsun anlamı olmadan yazılmamıştır. Her paragraf, her replik, her düşüncenin bir anlamı var. Bize dönüşü olur hani. 😉 Diyeceğimi demişim.
Yorumlarda görüşelim. Hepinizi öpmüşüm. Haydin keyifli okumalar! 💃🏻
☀️☀️☀️
"Geliyor! Oğlun geliyor! Abim aradı."
Zelal'in bağırmasıyla neredeyse gülümseyecektim. "Zühre'ye ver telefonu."
Kerem'in bende olduğunu benden duysun istiyordum. Yol çok yoktu zaten. Bir sokak sonrası halamların eviydi. Yine de Zühre oğlunun geleceğini bilsin istiyordum. Takat bulup kapıya çıksın istiyordum. Zaten o duyduğu gibi kapıya çıkmış olurdu. Aralık bir kapının önünde bizi bekliyor olurdu.
"Mem?" diyen sesini duydum.
"Zühre," dedim kucağımdaki Kerem'e bakarak. Annesinin adını tanımış olacak o da bana bakmıştı. "Geliyoruz. Kapıya çık. Kerem'i getiriyorum."
"Kapıdayım!" diyen sesinde öyle isyankâr bir sızıya boyanmış sevinç vardı ki halamın sokağına girdiğimizde Zühre'yi görmek isteyen gözlerim aranmaya başlamıştı bile.
Zühre birilerine gerçek olup olmadığını sordu. İnanamıyordu sanki. Ona gerçek olduğunu söyleyecektim ki biraz ötede, az sonra karanlığa kalması gereken sokağı aydınlatan kırmızı mavi ışıkları fark ettim. Kulağımdaki telefona Zühre'nin acının gürlüğünde iniltisi vurdu.
"N'oldu?" diyerek dikleştim yerimde. "Zühre?"
"O ambulans bizim eve mi..." diye soracak oldu Şiyar. Sormasına gerek kalmadı. Ambulansın içinden çıkan iki kişi halamın evinin açık kapısından içeri daldılar.
"Birine bir şey mi oldu?" diye sordum. Sorum Zühre'ydi. Onun sesini duymuştum. Onunla konuşuyordum. En son acı içinde iniltisini duymuştum. "Zühre! Duymuyor musun beni?!" Kimse cevap vermiyordu. Telefonu indirdim kulağımdan.
Şiyar yaklaştığı için yavaşlaması gerekirken gazdan ayağını çekmeden evin önünde sertçe durdu. "Anne!" diye bağırarak indi.
Araba durduğunda Kerem savrulmasın diye tek elimle gövdeme yaslamıştım. Kendimden uzaklaştırmadan açtım arabanın kapısını. "Geldiler!" diye bağırdı biri. Zelal'di. Bana doğru koşuyordu. "Abi! Memet abi!"
Ambulansa sedyeyle kimi soktular göremedim. Belki Mesut eniştenin kardeşi fenalaşmıştı yine. Erkeklerin hepsi bizim konağa geçmiş sanıyorduk. O burada kalmış olmalıydı.
Arabadan indim. Halamın evinin kapısına baktım. Aralık kapıda Zühre yoktu. Kapıda olacağını söylemişti. Zühre yoktu.
Zelal yanıma vardığı gibi Kerem'i aldı kucağına. Öyle sıkı sarıldı ki Kerem'in uykulu gözleri aralanmıştı. "Zühre," dedim gözüm aralık kapıdan Zelal'e düşerken. "Yengen nerede?"
Zelal'in kirpiklerinin köşeleri kırmızı bir kalemle çizilmiş kadar kızarıktı. Ağlamıştı. Zelal canı gerçekten yanmadıkça böyle çok ağlamazdı. "N'oldu? Zühre nerede?"
Ambulansın kapısı kapandığında Hozan görünür oldu ileride. Zühre'nin yanında olası gereken kim varsa buradaydı şimdi. Bir Zühre yoktu.
Hozan'ın yüzünde daha evvel gördüğüm bir utanç vardı. Zühre'yi acile yetiştirdiğim zamanki utanç. Ona emanet ettiğim karımı acılar içinde bulduğum zamandı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Akşam Güneşim
Romance'Ben en çok akşam güneşini severim Mem. Sarının en masum, turuncunun en tutkulu, kırmızının en şefkatli hali demek çünkü. Ben akşam güneşinin alacasına meftunum. Sen bu aciz yüreğimin akşam güneşisin Mem.' ...