Uyuyana dek oğlumu kucağımdan indirmedim. İndiremedim. O birkaç dakikalık korkudan sonra yapamazdım. Elimin altında, gözümün önünde olmak zorundaydı.
Memet'ten beklemezdim. Beni Baver oyuna getirirdi. O dese zaten hiç ardımı bile dönmezdim. Hozan yapabilirdi. Şüphelenirdim ondan. Ama Memet'ten beklemezdim.
Ben Memet'e kanardım çünkü.
Kerem'i beşiğe bırakıp yatağa geçtim. Gözüme uyku girmiyordu bir türlü. Beşiğe gidip gidip geliyordum. Sonunda oğlumu alıp yatağa döndüm. Birlikte yatacaktık. Bu gece yatak ikimiz için de fazlasıyla boştu.
Kerem'i yatağın ortasına yatırıp gözümü kapadım. Biraz sürdü uyumam. Ara ara gözümü açsam da uykuya tutulmuştum sonunda.
Efkan elindeki oyuncak arabanın bozulan pil yerini evirip çeviriyor, bir türlü yapamıyordu. Kerem önünde oturmuş amcasının oyuncağını tamir edip vermesini bekliyordu. Ben ise ayakta, elimde yıldız tornavidayla bekliyordum. "Olmayacak öyle. Ver bana."
Ne desem Efkan gurur yapıyor, kendi halledeceğini söylüyordu. Böyle olmayacağını biliyordum. Arabayı elinden aldım. Tornavidayla pil yerini sökecekken elimdekinin aslında çekiç olduğunu pil yerini parçaladığımda anlamıştım. Araba kan içinde kalmıştı.
Kerem ağlamaya başladı.
"Aferin Yenge Hanım," diye azarladı beni Baver odaya girip. Oyuncağı çekiçle birlikte aldı. Onun düzeltmesini umuyordum.
Baver oyuncağı evirip çevirirken ağlamasın diye oğlumu kucağına aldım. Ona sarıldım, öptüm, hafifçe sallayıp yere bıraktım.
Baver ne yapsa araba düzelmiyordu. Kanıyordu araba. Kan kırık yerinden et parçası gibi tane tane dökülüyor, çeyizlik halımı kirletiyordu. Biriken kan oğlumun çıplak ayaklarına doğru süzülüyordu. Kerem'i kendime doğru çektim. Ben çektikçe kan yaklaştı. Kan yaklaştıkça kucağıma kadar çıkarttım oğlumu.
Kerem amcalarının yapmaya çalıştığı oyuncaktan artık umudunu kesmiş olacak tekrar ağlayacak gibi bakıyordu. Ağlamasını istemiyordum. "Annecim ben kırdım," dedim üzülmemesini umarak. "Babaya deriz, yenisini alır."
Yüzünü titreterek indi kucağımdan. Gözüme çok büyümüş göründü o an. Ağzı hiç oynamadı ama babasının alamayacağını söyleyeceğini anladım. Odadan koşarak çıkarken peşinden gittim gönlünü almak için. Durmadı. Tek katlı evimizin kapısından koşarak bahçeye attı kendini. "Memet!" diye bağırdım. "Tut, kaçmasın."
Memet bahçeden fırlamadan tuttu Kerem'in kolundan. Bahçede çay içiyordu. Vakit akşam olmuştu bir anda. Memet'in bahçedeki akşam çayı görüntüsü garibime gitti. Ama aklımda Mir vardı. Dönüp ona süt sağacaktım. Sütü avuçlarımdan içtiği için ellerimin temiz olması gerekecekti. Odama dönüp elimi yıkamak istedim. Odanın kapısını açtım. İshak yatakta yatıyordu.
Elim göğsümü buldu. İçimde öyle bir korku çağladı ki geriye doğru kaçacağımı anladım. Efkan fısıldadı kulağıma. "Öldüğünü ona söylemedik."
Efkan'ın sesiyle daha çok korktum. Ben bu evden çıkmıştım. Ben Memet'le evlenmiştim. İshak ölmüştü. İshak nasıl yatağında yatıyordu?
"Öldüğünü öğrenirse gidecekti," dedi Efkan. Gülüyordu. Abisini evde tutmanın bir yolunu bulduğu için mutluydu. Gülüşü beni korkutuyordu. Ondan biraz uzak durmaya çalıştım. "Sakın belli etme yenge. Yazhan'lar bilmiyor burada olduğunu. Ben Dicle'yi kaçırdığımda buraya gelecekler. Sakla abimi. Yanından ayrılma."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Akşam Güneşim
Roman d'amour'Ben en çok akşam güneşini severim Mem. Sarının en masum, turuncunun en tutkulu, kırmızının en şefkatli hali demek çünkü. Ben akşam güneşinin alacasına meftunum. Sen bu aciz yüreğimin akşam güneşisin Mem.' ...