'Veda ettim geçmişime. Veda ettim beni seven herkese. Bir sana veda edemedim yıllar geçse de. Tut elimi, yaşıyorsun bende; yaşa geleceğimde, şimdimde. Yaşat beni kendinle, yüreğinde.'
Nuşen'le çarşının girişinde bekliyorduk. Gözüm sürekli bileğimdeki saate kayıyor, yelkovanının zulüm yavaşlığına sövecek gibi oluyordum.
'Abi biraz sakin olsana,' diye uyardı Nuşen.
Ona baktım hoşnutsuz bir ifadeyle. 'Sakinim ben.'
Değildim. Olmadığımı iki kilometre öteden gören anlardı. Aylardır görmediğim sevdiğime kavuşmak için artık aramızda birkaç dakika vardı. Hasret kat kat yorgan olmuştu üstüme haftalarca. Altında bir parça sıcaklarım ama dayanırım sanmıştım. Yanmıştım, bitmiştim, boğulmuştum. Sırılsıklam kalmış, hasta gibi ter atmıştım. Meğer ne alışmışım her gün konağa gelen, kapımın önünde birkaç dakika da olsa yüzünü gösteren kıza. Meğer o birkaç dakika için yaşar olmuşum ben koca bir günü. Ondan ayrıldığım anda ona bir daha kavuşacağım ana dek hasret çekermişim ben. Kavuşacağımı bilmekmiş bana geceyi sabah eden. Açınca onu göreceğime inandıran kapılar evim olmuş.
İstanbul öyle değildi. İş için gittiğim üç ay hiç bitmemişti gözümde. Zühre'nin yüzünü göreceğim sabahların vaadi olmadan geceler haram olmuştu. Zühre'ye açılmayan kapıların ardına sığamamıştım.
Bitmişti sonunda. Amcam sen dön ben hallederim gerisini dediğinde bileti nasıl aldım, nasıl atladım uçağa bilememiştim. İner inmez beni havaalanında Baver'le Nuşen karşılamışlardı. Nuşen'i daha uçak iner inmez aramıştım. Zühre'yi bir bahaneyle evden çıkarmasını söylemiştim. Şansıma Zühre annesiyle çarşıya alışverişe çıkmışlardı. Bu yüzden Nuşen'i önüme katıp çarşıya gelmiştik. Zühre'yi telefondan aramıştım geleceğimi haber etmek için defalarca. Bir türlü yanıt vermemişti. Sesi kısık telefonu sadece evde yalnız olduğunda veya annesinin yanında olmadığı başka yerlerde ancak eline alabiliyordu. Bu yüzden aramadan vazgeçip onunla denk gelmeye çalışacaktım.
'Abi istersen konağa dönelim. Yengemler seni bekliyorlar. Yarın sabah erkenden Zühre'yi alır konağa getiririm ben.'
'Olmaz,' diye geçiştirdim Nuşen'i. Benim Zühre'yi hemen görmem şarttı. Aylardır aynı havayı soluyacağım an için katlanıyordum ben ayrılığa. Bir akşamın karanlığına daha onu görmeden katlanamazdım.
'Sevmek böyle bir şey mi?' diye sorduğunu duydum Nuşen'in. 'Ayrı ayrı birbiriniz yüzünden ölüp bitiyorsunuz ama yan yana gelince de birbiriniz sayesinde yaşıyorsunuz. Sevmek böyle bir şey mi?'
Sevmek böyle bir şey mi bilmiyordum. Ben sadece Zühre'yi sevmeyi biliyordum. Ben sadece onu sevmeyi bilecektim.
'Hah. Oradalar işte.'
Nuşen'in dediğiyle çarşıdan tarafa döndüm bir hışım. Onu gördüm. Annesinin koluna girmiş, kız kardeşiyle gülüşüyorlardı. Bir dükkânın önüne dek bileklerine itelediği poşetleri tek elinde toplayarak ilerlediler. Sonra bir dükkânın önünde durdurdu annesi onları. Bir kadınla selamlaşıp içeri girdi annesi. Kız kardeşiyle Zühre dışarıdaki birkaç elbiseye bakarak gülüştüler. Nuşen hareketlendi yanımda. 'Zühre!' diye seslendi. El salladı.
Zühre sese döndü. Göz göze geldik. Elindeki poşetleri düşürdü.
Yerle gök birleşti karşımda o anda. Ayağımın değdiği yer beni yutmak isteyecekti biraz sonra. Gök üstüme düşüp beni yerin altına itecek, nihayet beni kendileri arasında pay edeceklerdi. Öyle sıkışmış, öyle bastırılmış hissettim Zühre'nin içine çektiği nefesini salamadığı dakika içerisinde. Oysa ben Zühre'mi görünce aylarca içimi kavuran hasretin biteceğini sanmıştım. Bitmemişti asla. Aksine acımazsızca çoğalmış, damarlarıma akın etmiş, taşmıştı ciğerlerimden. Tutuştu tüm bedenim hasretin aleviyle. Kat kat yorgan altında nefessiz kaldıktan sonra nefese muhtaç başımı kaldırmışım gibi sersemleyeceğimi hissettim. Kavruldum olduğum yerde. Ona dokunmak, ona sarılmak, onu öpmek istedim. Onu kendime katıp, azabımı dindirmek istedim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Akşam Güneşim
Romance'Ben en çok akşam güneşini severim Mem. Sarının en masum, turuncunun en tutkulu, kırmızının en şefkatli hali demek çünkü. Ben akşam güneşinin alacasına meftunum. Sen bu aciz yüreğimin akşam güneşisin Mem.' ...