☀️34.BÖLÜM - Part 5☀️

6.4K 416 440
                                    

Bölümsüz gün mü geçer dediniz diye uzunnnn bir bölümle geleyim dedim. Ama uzun bir bölümle gelmedim. Uzunnnnn iki bölümle geldim. (Bir değil iki değil diyen bal reklamına dönüp üçe çıkmıyorum. Sakinnn.)

Şov deyince de bilirsiniz ki bizzzz 👸 Aha böyle diye diye nazar ediyorum ben kendimi sonra hep bataklıktayız. İşimiz gücümüz rast gitmiyor, ağlıyoruz. O yüzden ikinci bölümün düzenlemesini yarına attım. (Ne alaka demeyin çok alaka) Ha bi de 🧿

Hemen bölüm okumak istiyorsunuz diye şimdilik tutmuyorum sizi ama bölüm sonunda ÖNEMLİ bir duyuru var kaçırmayın sakın haaaa🙋‍♀️

Keyifli okumalar bebolar ben yine yorumlarda olurum 💃🏻

☀️☀️☀️

Kerem'in ayağına çorabı zor bela giydirmiştim. Öyle sabırsızdı ki ayağa kalkıp yürümek için, çorabın lastiği tenine çarptığı anda kalkmıştı. "Anne ben gidiyorum."

"Nereye?" derken atletini şortuna sokuşturuyordum. "Yeni geldik."

"Babam bekliyor kapıda. Onunla gideceğiz."

Daha elim şortundan tam çıkmadan koşarak uzaklaştı benden. Tez yetişme çabası beni güldürmüşse de endişelenmeden edemedim. "Kaybolma bir yere! Kardeşinin elini sıkı tut! Akşam olmadan evdesiniz!"

"Karışma," diye uyaran yanımdaki mindere kendini bırakan annemdi. Çaydanlıkları önüne çekti. "Çocuktur. Bırak koşsun, eğlensin." Tepsiyi çaydanlığın ağzına doğru kaldırdı. Tepside üç bardak vardı. Üçünü de dolduruyordu.

"Eğlensin anne. Ona bir şey demiyorum ki." Annemin uzattığı bardağın tekini aldım. "Ama benden uzağa gidince içim rahat etmiyor. Bir kez kaybettim. Neredeyse ölecektim. Bir daha kaybetsem ardımdan göğsünüzü döveceksiniz. Daha mı iyi?"

Tepsiyi yere bırakırken kızacak gibi birbirine vurdu kaşlarını annem. Aldığı bir bardağı arkamdaki kanepede oturana uzattı. "Senin bu kızın hiç konuşmayı bilmiyor," dedi şeker tabağını da beraberinde uzatırken. Tabağın sehpaya bırakılma sesi kulağımda yankılandı.

Hemen arkamdaydı. Arkamdaki sehpanın yamacında bir yerde babamın oturduğunu hissettim. Babam benimle aynı odadaydı.

Bir an nerede ne yaptığımı bilemez oldum. Eski evimizde miydik? Burada mı yaşıyordum? Misafirliğe mi gelmiştim? Neye gelmiştim? Çocukların eşyalarıyla dolu çantanın ağzı açık, içi karman çorman dışarı taşmış, önümde duruyor. Çorap bulmak için ben karıştırmış gibiyim. Düzeltmek için elimle dibime çektim çantayı.

Çantanın ağzı kapanamayacak kadar taşkın duruyordu. Üstten birkaç parçayı alıp katlamak istedim.

"Konuşmayı bilmiyorsa sussun o zaman. Öyle konuşulur mu? Kim öğretmiş kızına?"

Babamın sesini duyduğumda katlamak için çıkardığım eşyaları birbirine dolaştıracak oldum.

Babam benimle mi konuşuyordu?

Ben babamla en son ne zaman konuşmuştum?

Hatırlayamadım. O ölmeden evvel biz en son ne yemişiz, neye gülmüş, neye sinirlenmişiz... Hiçbiri yok aklımda şu an. Sadece ardımda çay içen birinin varlığını hissedebiliyorum en net haliyle. Babam gerçekten arkamdaki kanepede oturuyor. Ben ise ona sırtım dönük şekilde annemle yerde oturuyorum.

Akşam GüneşimHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin