Kerem basamaklardan ikişer üçer iniyor, Zühre ardından koşmaması için onu bağırıp, uyarıyordu.
"Karışma çocuğa. Bırak gitsin," diye uyardı annem onu.
"Dişleri yeni çıktı, düşüp kıracak hepsini," dedi Zühre yorgun bir bıkkınlıkla. "Kerem koşma."
İçi rahat etsin diye Kerem'in peşinden iniyordum basamakları. En aşağıya kadar düşmeden indiğini gördüm. Son basamakta durup bana baktı. "Baba çok yavaşsın."
Konuşuyor olmasına şaşırdım önce. Sonra neden normal geldi bilmiyorum, bana yavaş dediği için gözünü korkutmayı düşündüm. Son birkaç basamağı hızlı inmiştim ki ben onu kucaklayamadan kollarımın arasından öyle bir sıvıştı ki ardından baktığımda çoktan konağın kapısından çıkıp gittiğini görmüştüm.
"Kerem geri dön!" diye bağırdı yukarıdan Zühre. "Memet peşinden git, kaybolacak."
Onu nerede bulacağımı biliyordum. Daha önce de kaybetmiş gibiydim. Bir adım attım ardından gitmek için. İkinci adımım misafir odasından çıkanı gördüğümde havada kalmıştı. "Belkıs?"
Elinde bir leğen dolusu kıyafet vardı. Koca karnı yüzünden taşıyamıyor, tek eliyle beline yaslıyordu. Koşup yanına varmak istedim. Leğeni yere düşürdü. İçinden bebek kıyafetleri döküldü etrafa. Kıyafetler lekeliydi. Lekeler kan kırmızıydı. Lekeler kandı. "Belkıs!" diye bağırdım ellemesin diye.
"Toplayacağım," dedi elini bana doğru gelmemem için kaldırırken. Birkaç kıyafeti aldı, leğenin içine attı. Leğenin içi kanlı et parçalarıyla doluydu şimdi. "Bakma Memet." Kanlı etin kokusu burnuma kadar geliyordu. O kokunun sıcak olduğunu hissettim. Burnumun ucunu ısıtacak kadar sıcaktı. Belkıs tek elini sürekli bana doğru kaldırıyor, avuç içini sallayarak gelmemem için direniyordu. "Gerçek değil Memet. Bakma. Ben hepsini toplayacağım."
Belkıs yerden kıyafet değil, et parçalarını topluyordu. Leğenin içindeki bebek kıyafetlerine eline bulanan kızıllığı sürüyordu. "Belkıs yapma!"
Durdu. Ellerindeki kana baktı. Kalkmaya çalıştı. Karnını tutarak güçlükle kalktı. Kan elbisesine bulaşmıştı. "Memet," dedi korkuyla. "Ellerimi yıka."
"Yıkayacağım," dedim etrafıma bakarak. Buralardan bir yerden su sesi geliyordu. Bir çeşme olmalıydı. Halamın evinin bahçesindeki çeşmeye ulaşabilirdim. Bizim bahçemizde halamın çeşmesi ne arıyordu?
Çeşmede biri elini yıkıyordu. Nuşen. Arkadan Nuşen'e benziyordu. "Nuşen!"
Bana yüzünü dönsün istedim. Onu çoktandır görmemiştim. "Nuşen! Abicim. Bak buraya."
Belkıs'ın elinden yerlere kanlar dökülüyordu. Kan göğsünden akıyordu. "Memet," diyordu ağlamaklı sesiyle. "Ellerimi yıka Memet. Mir'i kucağıma almak istiyorum. Ellerimi yıka."
Nuşen bana dönmüyordu. Belkıs'ın ellerini çeşmeye kadar götürüp yıkamak istiyordum. Yerimden kıpırdayamıyordum.
"Memet! Memet Kerem nerede?"
Zühre üst kattan bağırıyordu. Kerem gitmişti. Kaybolacaktı. Onu bir daha nasıl bulacaktım?
"Mem!" diye bağırdı Zühre. "Oğlumu getir." Sesi öyle yaralıydı ki ona Kerem'i getirmek istiyordum.
"Memet!" diye haykırıyordu Belkıs. "Ellerimi yıka."
Nuşen çeşmenin içinden elini çıkarmıyordu. Bana bakmıyordu. Yerimden kıpırdayamıyordum. Sesler birbirine karışıyor, aklım bulanıyordu. Kıpırdayamıyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Akşam Güneşim
Romantik'Ben en çok akşam güneşini severim Mem. Sarının en masum, turuncunun en tutkulu, kırmızının en şefkatli hali demek çünkü. Ben akşam güneşinin alacasına meftunum. Sen bu aciz yüreğimin akşam güneşisin Mem.' ...