"Hala annemlerle gidin siz," dedim telefonda dakikalardır neden gelmediğimizi soran halama. Zühre'yi de aramış, yanıt alamamış, iyice delirmişti.
"Annen taş altında kalsın. Gelmiyor!"
Annem başının tuttuğunu bahane etmişti. Halam bahanesini yememiş, beni arayıp söylenmeye başlamıştı.
"Hala benim işim gücüm var. Dağ gibi birikmiş, yığınla işim var. Al Baver'i yanına. Hozan, Zelal de gelsin hatta."
"Çocuk doldur benim eteğime!" diye bağırdı bir anda. Halama göre evli bir çift olmalıydı yanında. Aile seviyordu. Gençlerle toplanıp gitmeyi kendince resmi bulmuyordu. Babam giderse eniştemle erkeklerin arasında oturacaktı. Halam kadınların içinde yalnız kalacaktı. Yanında istediği Zühre'ydi, biliyordum. Elinin altında bir gelin olsun istiyordu. Zühre'yi de sevmişti.
Zühre zaten kendini sevdirmeyi becerirdi.
"Hala benim işim olmasa baştan evet deyip sonra vazgeçmezdim değil mi?"
"Ma hûn zarokek dixapînin?*(Çocuk mu kandırıyorsunuz siz?)" diye yükseldi birden. "O karın da senin tekin. Kaçtır arıyorum açmıyor. Bila ez wî bibînim!*(Hele ben bir onu göreyim! – *Tehdit)"
"Çocuklar hastadır hala. Görmemiştir aradığını. Çocukları bırakıp gelemez zaten. Sen başka birini..."
"Çocuklar Baver'de!" diye bağırdı sanki yanımdaymış gibi bir gürlükte. "Aradım evi. Çocuklar güllük gülistanlık, oynuyorlar."
O zaman halamın aramalarını niye açmıyordu Zühre? Çocuk muydu?
"İşi vardır hala. Bak geç kalacaksınız. Siz gidin."
"Gideceğim Memet. Ben sizi mi bekleyeceğim? Tek başıma gideceğim. Halanız yok sizin. Ölmüş!"
Halam suratıma kapatmıştı. Gönül koymasın diye tekrar aradım. Açmadı. Sabır dileyerek yüzümü sıvazladım. Temizlik işlerini gören çalışan yere dökülen toprağı temizlemiş, bir şey isteyip istemediğimi sormuştu. İlk çay istedim. Sonrasında boş vermesini söyleyip kalktım ayağa. Şiyar'ı aradım. "Halam nerede?"
"Valla sizin sülale bizim sülale karışık sövüyor," dedi Şiyar bıkkın bir sesle. Sonra halam sormuş olacak ona konuştu. "Memet, anne. Seni soruyor. Şimdi..." dediğinde telefon kapanmıştı. Kapatanın halam olduğuna emindim.
Kaç yaşında olursa olsun bazen insan çocuksu hareketleri bırakamıyordu. Sabır çekerek çıktım şirketten. Şiyar geri arayıp özür dilemişti. Onlara bize geçmelerini söyledim. Ben de eve geçecektim. Halamla birlikte gidecektik.
Yolda Zühre'yi arayıp haber verip vermemek arasında kararsız kaldım. Onu aramak istemiyordum. Aramamam daha doğru geliyordu hatta. Yine de çocuksu bir kaçıştı. İnsan içinde evli bir çifttik. Haberdar etmem gerekti. Kırmızı ışıkta durunca aradım. Çaldı, çaldı, çaldı. Kendi kendine sonlandı aramam.
Benim aramalarımı da mı açmayacaktı?
Sinirle telefonu yan koltuğa attım ilk. Sonrasında yeşil ışık yanmadan geri aldım. Baver'i aradım. "Neredesiniz?"
"Çocuklarınla maç yapıyoruz. Mir'i kaleye koydum. Eşek herif yüzünden gol yiyip duruyoruz."
"Saçmalamayı kes bi. Zühre nerede?"
"Abi senin karının telefonu yok mu?"
Yeşil ışık yandığında gaza basarken tüm sinirimi Baver'den çıkarabileceğimi hissettim. "Heywanê derengmayî!*(Geri kalmış hayvan!) Bir defa ne soruyorsam ona cevap ver!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Akşam Güneşim
Romance'Ben en çok akşam güneşini severim Mem. Sarının en masum, turuncunun en tutkulu, kırmızının en şefkatli hali demek çünkü. Ben akşam güneşinin alacasına meftunum. Sen bu aciz yüreğimin akşam güneşisin Mem.' ...