Kendinizi kaybetmek nedir bilirmisiniz? Bir ormanda veya bir sokakta değil içten içe kendinizi kaybetmeyi bilirmisiniz? Siz hiç kendinizi kaybettiniz mi? Yada hiç inanmak istemedinizmi? Olan veya olacak bir şeyin olmamasını diledinizmi mesela. Zıt kutupları dilemek acıdır, olmayacağını bile bile inanmak sadece acı verir insana. O o cümleyi kurarken ben kendimi kaybettim. Sanki ruhum bir karanlıkta kaybolmuş ve bende ışığım olmadan onu arıyormuş gibiydim. Ne duygusu mu yaşadım. O an yaşayamadım ne duygu ne his. Gözlerimi kırpamadım mesela veya yutkunamadım. Diledim sadece, diledim... olmayacak zıt bir kutubu. Alara Ulaş'ın tepkisini duyduğu anda sırıtıp bana baktı. Ama ben ona değil sadece Ulaş'a bakıyordum. O bana bakmıyordu. Sanki bakması için yalvarıyordum bakışlarımla, ama o bana bakmıyordu. "Abi! Ne?!" Serhat Ulaş'a bağırdığında Ulaş'ın gözleri teker teker hepsinin üstünde gezdi, ama bana yine bakmadı. Bu ne demekti, ben onlardan değildim mi yani. Gruptaki herkese bakıp bana bakmadı. Evet sanırım bunu ifade ediyordu. Çünkü bunu o söylerdi "bakışlar herşeyin gerçeğini açıklar". "O zaman serbestsiniz, gidebilirsiniz." Bir tepki bekliyordum. Hayır demelerini Ulaş'a bağırmalarını. Ama hiç biri olmadı. Sanırım gerçeği kabullenmem gerekiyordu. Beni bırakıp gideceklerdi. Çünkü ben onlardan değildim... Aynen de öyle oldu, hepsi tıpış tıpış kapıya yöneldiler ve arkalarına bile bakmadan çıktılar. Beni bıraktılar. Düşmanımızın yanında. Beni bıraktılar. "Şimdi herşeyi konuşmamız lazım Mavi." Alara sessizce yanıma yaklaşırken sinirden dolan kıpkırmızı gözlerimle patlamak üzereydim. Sahi ya "kıpkırmızı gözlerim" hani bir daha onun için bu gözlerimi kırmızıya mahkum etmeyecektim. Hani!? Nerede o Ulaş!? Sonra Alara yanıma yaklaştı kolumu tutacakken. "Dokunma bana!" "Tamam ,sakin ol Mavi her şey daha güzel olacak." "İstemiyorum! Güzel olmasını veya daha iyi olmasını istemiyorum!" "Rahat bırak beni! Git kendi başına öldür o çocukları!" "Mavicim" "bana bir daha ismimle hitap etme! O ağzına yakışmayan kelimleri kullanma!" "Hadi içeri gel biraz sakinleşmen gerek." "Ne içeri gideceğim nede sakinleşeceğim tamam mı!" İç çekti. "Onlara nasıl bağlandın!" "Baksana onlar seni bir çırpıda terketti !" "Sende beni bir çırpıda terk etmiştin hatırlasana!" Sustu. Konuşamadı çünkü biliyordu bu konuşmada haksız taraf oydu. "Bana bunu yaptırmak zorundasın Mavi. Özür dilerim..." "ne?" Derken kolumda bir acı hissettim. Sanırım bir iğne batırdı. Ve sonrası yok. Koca bir karanlık. Beni içine çeken koca bir karanlık.
(Ulaş'ın Anlatımıyla)
O kapıdan çıkalı tam yarım saat geçmişti. Gelmemiz gereken yere gelmiştik. Deponun yakınlarındaki bir sahil kenarı. Eve gideceğimizi mi sandınız. Tabiki hayır. Maviyi orada bırakmadık. Ve bırakmayacağız. Sadece bir planımız var. "Ulaş artık anlatacakmısın?" Evet onlarda biliyordu bir plan olduğunu. Çünkü bizim bir oyunumuz var. Eğer onlara bakıp sağ elimle baş parmağım ve işaret parmağımı birleştirirsem "dediğimi yapın bir planım var" demek. Ve onlarda bunu anlayıp dediğimi yaptılar. Planımı düşünüyordum. Hemde fazlasıyla. Ama başka bir şey daha vardı düşündüğüm. Acaba Mavi şu an ne yapıyordu. Onu bıraktığımızı düşünüyormuydu mesela? Kesin şu an sinirden kıpkırmızı olmuştur. Ama tek bir korkum var, istediği kadar sinirlenebilir fakat Alara'nın ona bir şey yapmaması gerek. Eğer yaparsa A planı suya düşer ve A planı suya düşerse B planının bir anlamı kalmaz. Sahilde arabayı park edip ayakta birbirimize bakıyorduk. Daha doğrusu onlar bana bense denize. Sanki denize baktığımda ona , onun gözlerine bakıyormuşum gibi. Sanki bir deniz kabuğuyum da tek bir dalgasıyla alıp beni götürecekmiş gibi. "Dinliyoruz!" "A planı şu , biliyorsunuz ki bizim bir kaç ekipmanımız vardı. Şu an Mavinin üstünde de bulunuyor ve telsizi arabada. Yani onunla iltibata geçebiliriz. İltibata geçip onun kaçmasına yardım edicez" "Alara'nın adamlarını nasıl geçiçez peki?" "Oda 4 numaranın elinde" tam söyleceğim şeyi Özgür söyleyince kafamı salladım. "Bize nerede olduklarını ve nerede olmadıklarını söyleyecek" "peki Mavinin o kulaklığı atmadığı ne malum?" "Veya konuşmak istemezse?" "Armağan ve Ecem lütfen düşük ihtimallerinizi kendinize saklayın. Mavi bizim ve onun asla değil... asla!" Sert çıkışımdan sonra hepsinin suratı ciddileşti. Acaba şu an ne yapıyordu. Armağan'ın dediği gibi çıkarıp fırlatmışmıydı acaba o kulaklığı. Benden nefret ediyormuydu acaba, o güvenimi yitirttimmi onun içinde. Ona karşı ufak bir şey bile hissetmesemde o bana güvendi. Güvenimi boşa çıkaramazdım, bir yabancı bile olsa, ve evet daha tam tanımadığım tanımaya da luzmum olmasada o bana güvendi. Ben hep güven aradım. Bulamadım. Bulamayacağım da . Ama güven de veremedim. Taki onun o mavi gözlerini görene kadar...
(Mavi'nin anlatımıyla)
Uyandığımda şömine çıtırtılarının olduğu duvarları kasvetli bir duvar kağıdı ile kaplanmış yatağında da bir o kadar kasvetli bir örtü ve eski halılar ile süslenmiş bir odanın içerisinde tek başımaydım. Yatakta doğruldum ve elim cebime gitti. Cebimde telefonumun çıkacağı hayaliyle elimi uzattığım cebim boştu. Odayı incelemeye başlarken yanağımın ıslandığını hissettim. Evet buna ağlamak deniliyordu ben ağlıyordum. Yorgundum çünkü. Ama öyle yorgunluk değil, ne ayağım ağrıyordu ne kolum ne bacağım. Beynim sızlıyordu, inanmak istemeyen beynimi durduramıyordum. Bir anda bir ses geldi. Ama odadan değil sanki tek ben duyuyormuşum gibi "Mavi! Beni duyuyormusun!" Sanki Armağan'ın sesiydi bu kulağımda yankılanıyordu. "Mavi!" Sesler hala gelirken elim ile kulağımı kaşıdım ve yatağa siyah bir şey düştü. İçindeki ses yüzünden titriyordu. Şimdi anlamıştım bu bir kulaklıktı , telsiz bağlantılı bir kulaklık. Hemen alıp geri kulağıma taktım. "Mavi!" "Armağan..." sonrasında sesler geldi "şükürler olsun! Oh!" "Benim Maviş! Şimdi bizi dinlemen lazım çok önemli!" "Beni bıraktınız..." sonra Ulaş'ın yandan bağırışını duydum telsizi eline alıyordu. "Seni bırakmadık Mavi! Bırakmayacağız!" Sonrasında tepki verdim "dinliyorum... planı" Armağan telsizi eline aldı "işte bu! Kızım sen bizdensin ne saçmalıyorsun! Şimdi dinle beni dikkatlice!" Derken onu dinledim bana planı anlattı. Onlara olup biten evdeki herşeyi anlatacaktım. Alara'yı kandırıp teklifini kabul edecektim. Ve onlar beni kurtaracaklardı. "Mavi? Hazırmısın?" "E-evet" Serhat eline telsizi aldı "Şimdi o odadan çık ve biraz evi tanı Alara ile konuş, biz herşeyi duyacağız ve sana yapman gerekeni söyleyeceğiz güzelim tamam mı? Ama ilk öncelikle lütfen sakin ol. Herşeyi anlarsa biteriz." "Tamam" Serhat'ın emri ile odadan çıktım. Burnuma mis yemek kokuları geliyordu. Aşağı indim yavaş yavaş gözüme çarpan korumaları söyledim "4 koruma kapının kuzey yönünde" "tamam Mavi yavaş yavaş Alara'nın yanına git duyuyoruz herşeyi" Yağmur yandan seslendi. Hepsi oradaydı. Alara ile göz göze geldim "Mavi uyanmışsın..." "evet." "Ben, yemek yeriz diye düşünmüştüm. Hem teklifimi dinlersin." "Tamam" "tamam mı?" "Evet, artık başka bir çarem yok istersen hayır diyeyim" kulağımdan bir ses geldi sanırım Yağmurdu "Güzel, kendin gibi ol" bu Yağmurun yaptığım bir şeyi ilk defa beğenişiydi bunu bir kenara yazalım. "Hayır tabiki, hadi gel otur biz başlayalım. Birazdan yemeklerimiz gelir" "Mavi, ne olursa olsun yeme!" "Aç değilim, sen ye. Sadece konuşacağım ve biraz nefes almak istiyorum sonrasında bahçeye çıkabilirmiyim?" "Tabiki, hadi gel" "Aynen dışarıdaki adamları öğrenmemiz lazım" Ulaş'ın sesini birkez daha duymuştum. "Onların ne kadar düşük olduğunu anladın mı şimdi?" "Evet de Mavi ,bizi kötüle" "Evet... beni istemediler, ben onlardan değilim demekki ki beni bırakıp gittiler. Ben onlara layık değilim" "Umarım ciddi değilsindir" Ulaş'ın mırıldanması bir an donmama neden olmuştu taki Alara'nın sesine kadar "Sen değil onlar sana layık değil Mavi, yine eskisi gibi olabiliriz. Çocukluğumuzda ki gibi. Yağızıda alırız yanımıza ve eskisi gibi bir arkadaşlığımız ve tabikide bir iş birliğimiz olur" "Yağızın bunu isteyeceğini sanmıyorum" "onunla konuşurum, belkide eğer kabul edersen seninle beraber konuşuruz" "neden olmasın" dedim ve yapmacık bir gülümseme koydum yüzüme. "Mavi şimdi konuşmayı bitir ve dışarı çık" "tamam" olamaz bunu dışımdan söylemiştim. O an kulağıma bir ses geldi "hayır!" Sonrasında Alara anlamaz gözlerle bana baktı. Kulağıma Ulaş'ın sesleri gelmeye başladı oldukça panik olmuştu. "Mavi! Şimdi beni dinle! Hemen toparlaman lazım! Bizim için değil kendin için! Hadi!" "Tamamdır yani konuşmam bu kadar, bence bu kadar yeterli. Anlaştığımızı düşünüyorum" Alara ufak bir tebessümle yanıma yaklaştı ve elini uzattı "bende". "Dışarı çıkıyorum" "tabiki çık bahçede gezebilirsin" kulağıma gelen rahatlama sesleri ile Özgür konuşmaya başladı. "Şimdi araba ile kapının oralara yaklaşıyoruz, bu akşam oradan çıkacaksın Mavi! Bize nerede adamlar olduğunu söyle" "kapının orada 8 tane var bahçede başka yok bahçe boş, sanırım moladalar, sorayım." "Dinliyoruz." "Merhaba" dedim yapmacık gülümsememle "Merhaba Mavi hanım" "diğer korumalar yokmu?" "Yok Mavi hanım 1 saatlik moladalar" "kaç dakikaları kaldı?" "45 sanırım. Neden sordunuz?" "Ne kadar korunduğumu öğrenmek istedim arka bahçeden sesler geldi de" "bravo Mavi dikkat dağıt!" Armağan'ın sesi ile gaza gelmiştim "bir şey yapmamız gerekiyor mu?" "Evet lütfen hepiniz arka bahçeye bakın çok korktum!" "Tamamdır 6 kişi gidelim Selim,Ensar burada kalın" "tamam abi" hayır! İşte burada kalmamaları lazımdı. Kahretsin. "Mavi kapının önündeyiz dikkat dağıtmaya devam et 10 dakikaya yanımızdasın!" derken arkadan 5 tane koruma geldi. Bu koca adamların dikkatini nasıl dağıtacaktım! "Abi kapıda bir kaç kişi var!" İşte bu olmamalıydı. Onları kameradan görmüşlerdi. Ne yapacaktım. "Mavi!" "Sıra bizde, geliyoruz seni kurtarıcaz!" Ecem'in sesi kulaklarımda yankılanıyordu. İstemsizce korkmuştum. Hiç birimize bir şey olmayacaktı. Sakin olmalıydım. Derken dış kapı açıldı. O an bir korumanın arkasındaydım beni korumaya çalışıyordu. Ama ben korunmak istemiyordum. Sonrasında onun arkasından çıktım. Beni yakalamaya çalışıyordu. Ve onun ile göz göze geldim. O siyah gözlerle. Beni bırakıp çekip gittiğini sandığım gözlerle. Ama o beni bırakmamıştı. Güvenimi boşa çıkarmamıştı. Sonra bir fısıltı çıktı aynı anda dudaklarımızdan "Mavi" "Ulaş" sanki bir filmin başrolleri gibi etrafımızda bir dünya dönüyordu. Ama biz durmuştuk. Donmuştuk. Taki bir koruma Ulaş'ın karşısına geçene kadar. Hepsi o adamlardan kurtulmaya çalışıyordu. Yumruklar tekmeler havada uçuşuyordu. O sırada bir koruma önüme geldi. Ona bir tekmede ben indirdim. Adam o acıyla yere yığıldı. Acıyan yerini tutarak sızlanıyordu. Hepsini yere yığdığımız sırada birbirimize öylece baka kaldık. Yine o ana geri döndük ilk o yedi gözü gördüğüm zamana. Hemen yanlarına gittim. Aramağan gülümseyerek telsize konuştu. "Bizi görüyormusun Maviş! Seni kurtardık!" "Beni bırakmadınız..." "bırakmadık tabi kızım!" Serhat'ın bağırışı ile gözüm ona çevrildi. Sonra Yağmur konuştu. "Sen bizdensin..." gözlerim şaşkın şaşkın Yağmura bakarken Ecem konuştu. "Hadi hemen buradan gitmemiz lazım." Hızlı adımlar ile kapıdan çıktık. Ulaş ile Armağan'ın arasında yürüyordum. Ve şu an gerçekten de güvendeydim. Size hep sorduğum şeyi sorayım mı o zaman güvende olmak nedir bilirmisiniz? Düşüncelerimi bozan bir ses duydum. Her zaman duyduğumda kalbimin durduğu o ses. En korkutucu ses. Silah sesi...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ölü Gibi
ChickLit-Ölü Gibi hissediyorum Serhat. +Ölüler hissedemez. -Ölü değil, ölü gibi arasındaki farkı anlaman gerek. +Biz hep ölü gibiydik o zaman. -Aynen öyle. ------------------------------ Bir genç kızın, 6 kişilik bir katil grubunu yakalaması ve ardında...