Kendimi feda edebilecek kadar güçlü bir geyik olabilmiş miydim?
Veya sürüme çığlık atıp onların kaçacağını söyleyecek kadar sesli.
Gözlerim buğulandıkça sinirim bozuluyordu. Düşünmek istemiyordum ama düşünmek zorundaydım. Çünkü 2 günden az sürem kalmıştı. Eğer kendimi feda edersem tek Alara'nın eline değil, o rüyalarımın ve aynı zamanda hayatımın da katili olan adamın da eline düşecektim. Kendimden nefret etmemin sebebi her zaman buydu sanırım. Damarlarımda o adamın kanı bulunması uzun zamandır kendimden nefret etmeme sebep oluyordu. Ve ben kendimden nefret etmek istemeyecek kadar sevgi hissediyordum bedenimde. Terk ederken geriye de bakmalıydı insan, onları onlar için terk ettiğimde arkama bakabilecek miydim? Ulaş'a bunu yapabilecek miydim ilk başta? "Mavi." Dedi ve bana doğru geldi Ulaş. Ondan gözlerimi kaçırdım ve yüzümü sildim. Şimdi gelmesinin zamanı mıydı? Gelmesindi. Beni böyle görmesindi. Gelip yanıma oturdu. "Bana bak bakayım." Dedi ve çenemi tuttu. Ona bakamıyordum. Çenemi yüzüne doğru çevirdiğinde gözlerimiz buluştu. Onun o güzel kara gözlerine yine özlemle baktım. "Ne oldu böyle?" Dedi ve baş parmakları ile yüzümü sildi. "Hiç." Dedim ve gözümden bir damla yaş daha düştü. Neden böyle oluyordu! Vücudum kendini her türlü ele vermeye hazırdı! Ulaş akan yaşın yere düşmesine izin vermedi. Parmağı ile çekip attı yaşlarımı. "Ulaş..." dedim ve devam edemedim. "Güzelim. Anlat, istersen sabaha kadar anlat. Dinlerim seni. Utanma, korkma benden." Dedi ve yanağıma minik bir öpücük bıraktı. Gözlerimi kaçırdım. "Korkuyorum Ulaş. Şimdiye kadar hiç bu kadar korkmamıştım." Dedim göz yaşlarımla. "Neden korkuyorsun?" Dedi ilgiyle. "Size zarar gelmesinden çok korkuyorum. Ama sizi terk edip size de bunu yapmak istemiyorum" dedim ve tırnaklarımı yolmaya başladım. Ulaş ellerimi tuttu. "O adamın yanına gitmemen için gerekiyorsa acı çekerim ama asla onların eline düşmeyeceksin Mavi." Dedi ve çenemi tutup ona bakmamı sağladı. "Hayır." Dedim kısık bir sesle. "Hayır." Diye tekrarladım. "Bana söz ver. Asla bizim için onların yanına zorla gitmeyeceksin." Başımı olumsuz anlamda salladım. "Söz ver Mavi." Tekrar Olumsuz anlamda başımı salladım. "Hayır. Veremem." Dedim kafamı iki yana sallayarak. "Mavi. Sen gidersen ben zaten yaşayabileceğim en büyük acıyı yaşarım bunu biliyorsun değil mi?" Dedi acı bir sesle. Ona baktım. "Peki sen acı çekersen ben ne yaparım Ulaş. Hemde zarar görmemen için bir sebep varken sana bile bile bunu yapamam." Bu sefer o başını iki yana salladı. "Hayır. Asla Mavi." Dedi telaşla. Ona bakamadım. "Bana bunu gerçekten yapacak mısın?" Dedi bu sefer de hayal kırıklığıyla. "Bu son 2 günümüz Ulaş." Dedim ve gülümsemeye çalıştım. "Hayır." Dedi ve kafasını iki yana sallamaya devam etti. "Hayır Mavi." Başında ki damarları gözükmeye başlamıştı, yüzü kızarıyordu. Ellerimi tuttu telaşla. "Gidemezsin." Dedi sakin tutmaya çalıştığı ama asla tutamadığı sesi ile. Tekrar ona baktım. "Asıl senin bana söz vermen gerek." Dedim ve elimi yanağına götürdüm. "Ben gittikten sonra beni aramayacaksın. Onlara beni sen unutturacaksın. Ve sende beni unutup olabildiğince mutlu olacaksın. Söz ver." Dedim ve dediğim gibi Ulaşta bir şey fark ettim, bir değişiklik. O sinirli yüzü bir anda masumlaştı ve siyah gözlerinden birer damla yaş düştü. Kendini sıkamıyordu. "Ulaş. Söz ver." Dedim tekrar. "Gitmeyeceksin." Dedi ve kızgın bir şekilde burnunu çekti. "Başka bir yolu olmalı, başka bir yol mutlaka vardır." Diye devam etti telaşla. "Başka bir yolu yok Ulaş. Tüm yollarımızı kapattı." Dedim. Bir an bana baktı. Sonra hızlıca bana sarıldı. Sanki kötü adamlardan korkan küçük bir çocuk gibi, gitmemem için dua eder gibi sımsıkı sarılıyordu bana. Onun göz yaşları benim ve benim göz yaşlarım da onun bedenini yaktı. Saçlarını okşadım. "Beni unut ama hiç bir zaman seni ne kadar çok sevdiğimi unutma olur mu?" Dedim ve saçını öptüm. "Hayır!" Dedi sitemle. Her geçen dakika daha sıkı sarılıyordu sanki kollarının arasından kaçmamam için. "Gitmeyeceksin! İzin vermiyorum. Patron benim!" Dedi tekrar sitemle. Saçmalıyordu. Ya da gerçekler bazen saçmalık diye adlandırılıyordu ki gerçek olduğu saplandırılsın diye. "Eskisi gibi olun. Sanki o okula hiç gelmemişim gibi olun. Onları sadece sen ayakta tutabilirsin Ulaş. Ve sen ayakta olmazsan onlar hiç kalkamaz." Dedim ve ondan ayrıldım. "O adam seni terk ettiğini her hatırladığında ne hissediyorsun Mavi." Dedi garip bir şekilde. "Bana da bunu mu yaşatmak istiyorsun?" Diye devam etti. "Ben o değilim Ulaş." Dedim ve gözlerimi ondan kaçırdım. "Eğer gidersen peşini bırakmam ve bu sefer zarar gören taraf tek kişilik olmaz Mavi." Dedi. Ona baktım. Şu an bunları konuşmak istemiyordum. Yatak başlığıma yaslanıp ayaklarımı saldım. Keşke bu yatağa gömülsem ve hiç çıkmasam diye binlerce kez dua ettim. Sonra Ulaşa baktım. Yanına yaklaşıp ona sol tarafından sarıldım. Ardından gözlerine baktım, "Uyuyalım mı?" Dedim sulu gözlerimle. "Mavi..." dedi yalvarır gibi. "Konuşmak istemiyorum Ulaş." Dedim. Ona sarılı bir şekilde uzandım. Manolya kokusunu ciğerimin en dibine çektim yine. Belki bu sondu ama her zaman en güzel koku bu olacaktı. Saçlarımı okşamaya başladı. Sonra başımın üstüne ufak bir öpücük kondurdu. "Gidemezsin." Dedi kısık bir sesle. "En sevdiğim koku her zaman bu olacak." Dedim ve acı bir şekilde gülümsedim. "Ama bu kokuyu solumaktan vazgeçiyorsun." Dedi, ve aynı zamanda saçlarımı okşamaya devam etti. "Zorundayım." Dedim ve yaslandığım göğsünü öptüm. Ondan vazgeçemiyorsun Mavi...
"Mavi...ben yaşayamam." Dedi. Gözlerimi sıktım. İçimden ufak bir parça kopup gitti o an. Canını yakıyordum. Hemde fazlasıyla, ama benim de canım yanıyordu. Ve belki de daha çok yanacaktı. Ona söyleyebileceğim hiç bir şey yoktu. Başımın üzerini bir kez daha öptü. "Bir gün geri döneceğim." Dedim kısık bir sesle. Beni beklemesini istiyordum. Benden başkasıyla onu hayal etmek veya görmek istemiyordum. "Mavi... bizim hayallerimiz vardı." Her geçen dakika daha çok parçalanıyordu. Bunu hissediyordum. "O hayallerden beni defnetmen lazım Ulaş." Dedim ve ona daha sıkı sarıldım. "O hayallerin kurucusu sensin Mavi. Temeli sensin. Sen benim tek umudumsun." Dedi kesik kesik. "Yapma böyle." Dedim ince bir sesle. "Sen beni terkediyorsun Mavi. Farkında mısın?" Dedi.
Farkında mıydım? Hiç bir şeyi planlamamıştım. Oraya gidince ne yapacaktım. Onlara mı benzeyecektim. Oradan nasıl kaçacaktım. Ne zaman kaçabilecektim. Hiç bir şey bilmiyordum. "O seni yaşatmaz Mavi. Mahvolursun."
"Sana bir şey olmasından iyidir, size bir şey olmasından iyidir Ulaş." Dedim.
İç çekerek konuştu "Gerekirse teslim oluruz. Ama birimiz değil. Hepimiz oluruz."
Doğruldum. "Hayır." Dedim şaşırır gibi. "Ulaş. Eğer o aklında ne varsa bunu asla yapmayacaksın." Dedim ve işaret parmağımı ona salladım. Bana bakmıyordu. "Ulaş!" Dedim kızgın bir sesle. Gözlerini bana çevirdi. "Çok basit düşünüyorsun Mavi. Senin gitmene göz yumacağımı düşünüyorsun mesela." Dedi elleri havada kalmış bir şekilde. Gözlerimi daha çok açtım. "Sakın Ulaş! Eğer bunu yaparsan!-" derken sözümü kesti. "Gerekiyorsa benimle ömür boyu konuşma Mavi. Ama ben oraya gideceğim!" Dedi yüksek bir sesle. Gözlerimi kapatıp iç çektim, "Eğer sana bir şey olursa ömür boyu kendimi suçlamamı mı istiyorsun! Bunu mu istiyorsun Ulaş!" Dedim bağırarak. Doğruldu. "Peki sen gidersen benim kendimi ömür boyu suçlamamı mı istiyorsun Mavi! Bana bir şey olmayacak!" Dedi ve ayağa kalktı. Benimle tartıştığı konuyu kapatmak istiyordu. Ayağa kalkıp kolundan tuttum, "Bana da bir şey olmayacak!" Dedim yüksek sesimle. Ardından Özgür ani bir şekilde odaya girdi. İkimizin gözleri de ona çevrildi. "Ne oluyor?" Dedi telaşlı bir sesle. Ulaş'ın kolunu bırakıp hızlı adımlarla Özgür'e çarpıp kapıdan çıktım. Aşağı indim ve balkona girdim. Armağan salıncakta sallanıyordu. "Maviş. Ne oldu." Dedi sevecen bir sesle. Sinirden gözlerim dolmuştu. Demirliklere ellerimi yaslayıp dışarı bakmaya başladım. Armağan salıncaktan kalkıp yanıma geldi. Kolumu tutup beni kendine çevirdi. "Kızım ne oldu!" Dedi şaşırarak. "Beni anlayamıyorsunuz Armağan." Dedim kısık bir sesle. "Neyi anlayamıyoruz?" Derken Ulaş balkona çıktı. "Hanımefendi gidiyormuş." Dedi kızgın bir sesle. Özgür de balkona çıktı. "Nereye?" Dedi ve bana baktı Armağan. "Alara'nın yanına! Onu bizimle tehtid ettiği için kendi gidiyormuş!" Diye bağırdı Ulaş. Gözümden bir damla yaş geldi. "Bu doğru mu?" Dedi Armağan. Cevap vermedim. Balkondan aşağı bakıyordum. Ufak bir kahkaha attı. "Gerçekten buna izin vereceğimize mi inandın?" Dedi. "İzin istemiyorum." Dedim ona bakmayarak. Öylece kaldı, "Ne?" Dedi şaşırmış gibi. "Gideceğim Armağan. Size bir şey olursa kendimi sorumlu tutamam ben. Kendimi geçtim, size bir şey olursa ben ne yaparım." Dedim ve bu sefer ona baktım. "Peki sana bir şey olursa biz ne yapacağız Mavi!" Dedi arkadan Ulaş. "Onu kaçıramaz mıyız?" Dedi Özgür. "Şimdi ki ekibi çok daha kuvvetli ve eğitimli. Yani bu imkansıza yakın." Dedi Ulaş. "Elinde sonunda bir gün kaçacağım." Dedim. Balkondan gözüken ağaçları sayıyordum. Ulaş sinirli bir kahkaha attı. "Kaçarım diyor. Biz diyoruz ki kurtaramayız. Hanım efendi kaçarım diyor!" Dedi sinirli sesiyle. "Ulaş!" Dedim ve ona döndüm. "Gitmeyeceksin dediysem gitmeyeceksin!" Dedi yüksek bir sesle. İçeri Serhat geldi. "Noluyor?" Dedi korkmuş bir şekilde. Sonra Ecem ve Yağmur içeri girdi. Aynı tepkiyi onlarda verince Ulaş anlına elini vurup bir iç çekti. "Toplantı odasına geçelim mi kardeşim?" Dedi Özgür. Ulaş bana sinirli gözlerle bakıp hiç bir şey söylemeden içeri geçti. "Özgür? Ne oluyor?" Dedi Ecem. "Mavi gidiyormuş." Ecem afalladı. "Ne? Nereye?" Dedi ve gözleri bana döndü. "Alara'nın tehtidi üzerine buna karar vermiş ve Ulaş da buna saygı duymuyor. Bende duymuyorum." Dedi ve bu sefer o da bana baktı. "Özgür." Dedim çaresizce. "Mavi. Haklı olduğun tek bir taraf yok." Dedi Armağan sözlerimin arasına girerek. "Beni anlamıyorsunuz. Anlamayı denemiyorsunuz bile!" Dedim sitemle. Özgür, Ulaş gibi hızlıca kapıdan çıktı. Armağan ile Ecem de sıkıntılı bir nefes verip onun peşinden gitti. Yağmur da hayal kırıklığı ile bana bakıp onları takip etti. Serhat ile baş başa kalmıştık. Gözlerimi ona çevirdim, bana bakıyordu. "Gidecek misin?" Dedi. "Zorundayım Serhat." Dedim. bana bir adım attı. "Mavi. Sana dün gece orada ne dediğimi hatırlıyor musun?" Diyerek gözlerini kıstı. Hatırlıyordum.
-Ulaş sana çok güveniyor Mavi. Onun güvenini boşa çıkarma.
Yutkundum. "Hatırlıyor musun Mavi?" Dedi tekrar. "Hatırlıyorum." Dedim çaresizce. Ondan gözlerimi kaçırdım. "Peki bu ne şimdi?" Dedi ve sağ kolunu açtı. Ona baktım. "Serhat. Size bir şey olursa ömür boyu kendimi sorumlu tutmak istemiyorum. Ben bu sorumlulukla yaşayamam." Dedim ve bu sefer sol kolumu ben açtım. "Peki sana bir şey olursa? Hadi bizi geçtim." Dedi ve duraksadı. Gözlerini kapattı. Sonra sinirli ama sakin kalmaya çalışır gibi açtı. "Ulaş ne yapar tahmin edebiliyor musun?" Dedi tehtidkar bir sesle. Tekrar yutkundum. "Ben ona zarar gelmemesi, size zarar gelmemesi için bunu yapıyorum Serhat!" Dedim sitemle. "Kimsenin kahraman olmasına gerek yok Mavi!" Dedi bağırarak. "Ama eğer biri kahraman olmazsa hepimizin mezarı kuruyacak. Belki de mezarı olmayacak bile!" Son sözlerimden sonra durdu. Arkasını dönüp içeri gitti. Balkonda öylece kala kalmıştım. Yalnız başıma. Belki daha çok yalnız kalacaktım ama eminim ki bu en acısıydı.
Tam 8 dakika 52 saniye geçmişti. Balkonda yere çökmüş ve düşünmekten kafayı yemek üzereydim. Sonra kapıdan bir ses duydum. Yere bakarken gözlerime bir ayak kesişti. Sonra yavaş yavaş yüzüne baktım. Ulaş. Az önceki halinden kalan kırmızı gözleri ve dağınık saçları ile bana bakıyordu. Gelip yanıma oturdu. "Mavi." Dedi o büyüleyici sesi ile. Gözlerimi tekrar yüzüne çevirdim. "Ben kimseye yalvarmam. Bunu biliyorsun. Mahçup olmayı sevmem. Ama sana ilk ve son kez yalvarıyorum belki de." Bu sözlerin ardında gelecekleri biliyordum. Gözlerimi sıktım. O an onu duymamak istedim. Ama o güzel sesi kulaklarıma ilişti. "Mavi. Her şeyin bir çözümü vardır. Biliyorum. Sen dediğini yaparsın. Eğer konu sevdiklerinse fazlasını bile yaparsın. Ama sana yalvarıyorum, gitme." Dedi çaresizce. Hiç bir şey diyemedim. Gitmeyeceğim de demedim. Çünkü belki o da biliyordu ki gidecektim. Güneş yavaş yavaş batıyordu ve turuncu rengi bize yansıyordu. O an güneşten de nefret etmiştim. Gün bitiyordu. Ve benim sadece 1 gün 7 saat 34 dakikam kalıyordu.
Bazen güneş batardı ve hapishanede ki insanlar sevinirdi bu gün de bitti diye. Bazen de güneş batardı ve insanlar ağlardı sevdiklerinden ayrılmasına bir gün daha az kaldı diye.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ölü Gibi
ChickLit-Ölü Gibi hissediyorum Serhat. +Ölüler hissedemez. -Ölü değil, ölü gibi arasındaki farkı anlaman gerek. +Biz hep ölü gibiydik o zaman. -Aynen öyle. ------------------------------ Bir genç kızın, 6 kişilik bir katil grubunu yakalaması ve ardında...