39. Yuvam...

50 24 0
                                    

(Mavi'nin Anlatımıyla)
Gözlerimi yavaş yavaş açtığımda karşımda Ecem duruyordu ve koluma bir şey takıyordu. Biz ne zaman buraya gelmiştik. Saat kaçtı? Ulaş neredeydi? Gözlerimi tamamen açtığımda Ecem bana baktı. Gözleri şişti. "Günaydın." Dedi kısık bir sesle. Doğrulmaya çalıştığım sırada boynumda bir acı hissettim. "Uzan Mavi." Dedi ve bana su uzattı. Suyu içtim ve boğazımda ki kuruluğu giderdim. Ardından etrafıma baktım. Oda boştu ve anlamsızca çok soğuktu. "Ecem." Diye kısık bir ses çıktı boğazımdan. Bana ilgiyle döndü. "Ulaş nerede?" Diye sordum, yutkundu. "Çağırmamı ister misin?" Dedi. Olumlu anlamda başımı salladım. Yavaş adımlarla odadan çıktı ve 24 saniye sonra kapı kapandı. Kapıya arkam dönük olduğu için içeriye birinin mi geldiğini yoksa öylece kapının mı kapandığını anlayamıyordum. Sonra yavaş yavaş adım sesleri gelmeye başladı. Ardından hoş bir koku, Manolya kokusu. Arkamı dönmeye çalıştığımda boynumun acısından dolayı kafamı çeviremedim. "Ulaş." Dedim kısık bir sesle. Cevap vermedi. "Sen misin?" Diyebildim sonra da. Ardından gelip yattığım yatağa oturdu. Ulaştı. Yüzü kıpkırmızıydı, gözleri de. Boynumun acısını aldırış etmeyip doğruldum ve elimi yüzüne götürdüm. "Ne oldu?" Dedim titreyen bir sesle. Yatakta bağdaş kurmuştum. Oda karşımda sadece bana bakmak ile yetiniyordu. "Neden benimle konuşmuyorsun?" Dedim. Korkmaya başlamıştım. Ne olmuştu. "Özür dilerim Mavi." Dedi sadece kısık bir sesle. "Ne? Neden?" "Bilmem, canım istedi." Dedi. Yüzünde koca bir hiç vardı. "Ulaş, ne oluyor? Korkuyorum." Dedim tereddütle. "Korkma." Dedi. Bana eskisi gibi bakmıyordu nedensizce. Sanki o siyah gözlerine bir buğu eklenmişti. Bu da neydi? Ben tam kararımı vermişken onun bu yaptığı neydi? "Ne oldu bana?" Dedim. "Alara. Boynuna bir ilaç takmış. Sanırım bir kaç gündür baş dönmen ve benzer şeyler var ve bize söylemedin. En son bayılma reyaksyonu gösterdi." Dedi otoriter bir sesle. Daha çok soğuk bir ses desek Mavi. "Sen bana karşı neden soğuksun Peki?" Gözlerini kıstı. "Ben buyum. Her zaman ki halim." Dedi sorularımdan sıkılmış gibi. "Telefonum nerede?" Dedim. Ulaş ayağa kalktı ve çantamı getirdi içinden telefonumu alıp bana uzattı. Telefonumu elime aldım ve arama kısmına girdim. "Alo." Dedim. Amcamı aramıştım. "Alo Mavi, kızım. Bir sıkıntı mı var?" Dedi ilgiyle. "Hayır amca. Sadece gelişme varmı diye aramıştım." Dedim. Amcam iç çekti. "Biraz biraz bir şeyler buluyoruz ama nedenleri daha tam değil kızım. Yarın sabah geleceğim. Konuşuruz bunları. Şimdi gitmem gerek, iyi bak kendine." Dedi. "Sende." Dedim ve telefonu kapattım. "Ne gelişmesi?" Dedi Ulaş. "Mert Efe Tekin." Dedim anlamasını ister gibi. Durdu ve düşündü. Sonra yüzüme baktı. "Tamam." Dedi kendini toparlamak ister gibi. "Ulaş. Ben kararımı verdim. Düşündüm." Dedim imalı bir şekilde. Yüzümde acı bir tebessüm vardı. Ulaş durdu ve kaşlarını çattı. "Neyi?" Dedi anlamamış gibi. "Ben seni seviyorum Ulaş. Belki hayat buna izin vermese bile ben aramızda bir hayat olsa bile hazırım. Sana güveniyorum ve bundan ötesi yok." Dedim. Ulaş durdu. Ayağa kalktı. "Bunları sonra konuşuruz." Dedi. Ona şok içinde baktım ve bende ayağa kalktım. "Ne oldu sana!" Dedim sitemle. "Hiç bir şey." Dedi sakinliğine ödün vermeden. "Ulaş! Bu sen değilsin! Bana duygusuz gibi bakıyorsun! Gözlerinde hiç varmış gibi bakıyorsun!" Dedim tekrar sitemle. Gözlerini yumdu bir kaç saniye. Sanki bunu zorla yapıyormuş gibi. "Ben buyum Mavi. Ve aramıza mesafe koymamız gerek. Eğer benim gözlerimde bir hiç görüyorsan zaten bana güvenemezsin." Dedi tekrar duygusuzca. "Ulaş! Sen ne dediğinin farkında mısın?!" Dedim ve sesim gittikçe kısıldı. "Mesafe mi?" Dedim alayla. "İyi misin sen?" "Ben gayet iyiyim Mavi. Bu gerekiyor ve böyle olacak." Dedi. İçimden bir parça kopup gitti o an. Gözümden bir damla yaş geldi. "Neden? Neden mesafe koymamız gerekiyor?" Dedim gözyaşlarıma aldırış etmeden. Ulaş kendini zor tuttuğu bir maske ile bana bakıyordu. Ona doğru bir adım attım. "Ne oldu? Neden böyle yapıyorsun?" Dedim ve elimi yanağına götürdüm. "Bu yüzün neden kırmızı mesela. Neden aktı o kara gözlerinden yaşlar?" Dedim ilgiyle bu sefer. "Mavi." Dedi. Dayanamıyordu. Buzları eritmeme izin vermemek için diretiyordu. "Yapma. Böyle olması gerekiyor." Dedi ve elimi yanağından çekti. Ona bu sefer sinirle baktım. "Neden!" Dedim sinirle. "Nedenler her zaman öğrenilemez Mavi. Zamana bırakmamız gerek." Dedi ve geri bir adım attı. İçimden bir parça daha kopup gitti. "Beni bir daha hayal kırıklığına uğratma Ulaş Altay." Dedim ve ona bir adım attım. Ardından sinirle devam ettim. "Yoksa gerçek hayal kırıklığını kendin yaşarsın." Dedim onun bana yaptığını hatırlatarak. Sonra geri geri adımlar atıp arkamı döndüm. Odadan çıkıp mutfağa girdim. Armağan mutfakta içtiği suyun bardağı ile bakışıyordu. Beni görünce hemen duruşunu düzeltti. "Mavi." Dedi ve ayağa kalktı. "Ne oldu ona." Dedim kapıyı göstererek. "Kime?" Dedi Armağan anlamamış gibi. "Ulaşa." Dedim kısık bir sesle. Durdu ve düşük yüzü biraz daha düştü. "Armağan?" Dedim. "Bir şey olmadı." Dedi ve tekrar duruşunu düzeltti. Derin bir iç çektim. "Sende yani Armağan." Dedim ona kızarak. "Sende yalan söylüyorsun bana." "Yalan söylemiyorum Maviş. İyi misin sen?" Olumlu anlamda başımı salladım. "Zamanı olmadığını söyledi ama. Mesafe koymamız gerekiyormuş." Dedim. Armağan şaşırmadı ve öylece durdu. Ardından kapı açıldı ve içeri Özgür girdi. "Aa Mavi. Uyanmışsın." Dedi arkadan. Ona döndüm. "Uyandım." Dedim kısık bir sesle. "Ama keşke uyanmasaydım." Diye de devamını getirdim. "Biraz konuşalım mı?" Dedi Özgür. Olumlu anlamda başımı sallayıp balkona çıktım, o da peşimden geldi. "Özgür. Ne oldu?" Dedim oturduğumuz gibi. "Mavi. Zamana ihtiyacımız var. Evet, bir şeyler var ve bunu senden saklamayacağız. Ama şu an zamanı değil ve senin bize saygı duyman lazım." Dedi sevecen ama otoriter sesi ile. "Özgür. Bana aramıza mesafe koyalım dedi. Ben ona aşık oldum ve iki gün önce bunu ona söyleseydim yine mi aramıza mesafe koyacaktık. Ne bileyim ayrılacak mıydık mesela?" Dedim. Ulaş bana bunu yapamazdı. Kendi zamana ihtiyacı var diye benim duygularımı bir hiç olarak kullanamazdı. "Özgür bana en çok ne dokunuyor biliyor musun. Öyle bir bakıyor ki. Ne nefret var nede sevgi. Boş bakıyor. Bir hiçmiş gibi bakıyor ve bu benim canımı daha çok yakıyor. Ve zamana ihtiyacı olan hikayeniz neyse zamanının şu an olmasını istiyorum. Ne kadar geç olması o kadar zaman kaybı değil mi?" Dedim. "Mavi. Biz korkuyoruz." Dedi. Bir şeyler saklaması gerekiyordu. Peki bu sakladığı şey neydi? Veya öğrenirsem ne olacaktı? Nefret mi edecektim onlardan? Bu mümkün değildi. En fazla ne olabilirdi ki. "Bunu şu an öğrenirsem ne olabilir ki?" Dedim Özgüre. Bana uzun uzun baktı. "Beni zorluyorsun." Dedi. Yüz ifadem değişti. "Özgür. Kusura bakmayın ama. Ben bayıldım ve bayılmadan önce ki insanlar şu an karşımda duran kişiler değildi. Ve bunu kabullenmemi istiyorsunuz. Ayrıca bir süre sonra da belki de sizden nefret edeceğimi düşünüyorsunuz ama bu mümkün değil duydun mu? Onlara da söyle. Benden korkmayın." Dedim ciddi bir şekilde. "Senden korkmuyoruz Mavi." Dedi. "O zaman neyden korkuyorsunuz Özgür. Benim üzüleceğimden falan mı? Ne olmuş? Tek ümidim kalmış gibi davranıyorsunuz bana. Benim ümidim 6 tane anladın mı? Siz benim kısa bir süre de herşeyim oldunuz ve siz olmazsanız ne yapardım bir düşün. Ben sizin yüzünüzden asla üzülmem." Dedim kendimden emin bir şekilde. Özgür bana yaklaştı ve sıkı sıkı sarıldı. Sonra kulağıma fısıldadı. "Ulaşa kızma. Onun hiç bir suçu yok. O seni seviyor ve hep sevecek sadece bunu unutma." Dedi ve benden ayrıldı. Ona gülümsedim. "Sende unutma ben sizden asla nefret etmem. Ne olursa olsun." Dedim ve onun da acı bir tebessüm belirdi yüzünde. Bana ölecekmişim gibi davranıyorlardı. Ardından balkona Yağmur girdi ve Özgür içeri geçti. Karşıma oturdu Yağmur. "Mavi." Dedi sadece. Sonra gözünden bir damla yaş geldi. "Yağmur. Benden ne saklıyorsunuz." Dedim ona acı içinde bakarak. "Söyleyemem" dedi ve ağlaması daha da çoğaldı. "Kim söylememeni istiyor ki?" Dediğim an telefonum çalmaya başladı. "Alo?" Dedim. "Alo merhaba. Mavi Gamzeoğlu ile mi görüşüyorum?" "Evet buyrun?" "Ben laboratuvardan arıyorum. DNA testinize ihtiyacımız var. Beni size Murat Tekin yönlendirdi." Dedi. "Tamamdır ne yapmam veya ne zaman gelmem gerekiyor?" Diye sordum kadına. "Bir kaç saç teli ve bir diş fırçası yeterli. Ben sizin bu numaranıza konum atacağım, oraya bırakırsanız iyi olur." Dedi kadın. "Tamamdır iyi günler." Dedim ve kapattım. "Ne oldu?" Dedi Yağmur. "Kayıp olan kardeşim için. DNA testi istiyorlar. Amcam uğraşıyor." Dedim. Yağmurun bir an yüzü düştü. Garip bir çok duygu değişimi yaşadı Belkide. Sonra tebessüm etmeye karar verdi. Acaba kardeşim ile ilgilimiydi bu sakladıkları şey? Mavi...
(2 ay 11 gün sonra)
Bu gün 30 Aralıktı. Ben bayılalı tam 2 ay 11 gün geçmişti ve Ulaş ile aramıza belki de 2 asır 11 yıl girmişti. Artık sadece ihtiyaçlarımız doğrultusunda konuşuyor ve neredeyse hiç sohbet etmiyorduk bile. Olsundu. Ben onu beklemeye hazırdım hala. Gerekiyorsa 2 asır 11 yıl beklerdim, ama asla ondan vazgeçmeyecektim. Çünkü biliyordum. Ara sıra gözlerinin bana kaydığını ve Belkide benim sayemde tebessüm ettiğini mesela. Son zamanlarda Özgür ve Armağan ile sık konuşuyordum. Onlar diğerlerinden çok iyi geliyordu bana. Özellikle Özgür ile aramızda farklı bir bağ oluşmuştu son 2 ayda. Bana ara sıra kopyalar veriyordu mesela ,istemese de. Şu an saat 23.42'ydi. Hepsi uyumuştu ve ben balkonda düşüncelerime dalmıştım. Her gece ki gibi. Ne olabileceğini düşünüyor ve bir çok planlar yapıyordum. Alara ve Ali Tekin son 2 ayda hiç uğraşmamışlardı bizimle. Yada fırtına öncesi sessizlik mi denmeliydi buna? Amcam ile bir çok araştırma ve test sonucu ile aradığımız şeye ulaşmak üzereydik. Yarın laboratuvar'a gidip son test sonuçlarını alacaktım ve her şey ortaya çıkacaktı. "Mavi." Dedi arkadan bir ses. Arkamı döndüğümde Ulaş bana doğru geliyordu. Baktığım yere bakmaya devam ettim. "Uyuyamadın mı sende?" Dedi ve yanıma oturdu. "Ben 2 ay 11 gündür uyuyamıyorum Ulaş. Ama sen bunu bile yeni fark ediyorsun, işte bu yüzden uyuyamıyorum." Dedim ona bakmayarak. Bana yaklaştığını hissediyordum. Bir an ona döndüm, ve aramızda milimlik bir mesafe kaldı Her nefes verişini yüzümde hissediyordum. "Çok özledim.." dedi nefesini yüzüme kazıyarak. Gözlerimi kapattım, "Bunu sen istedin Ulaş." Dedim gözlerim kapalı bir şekilde. "Zorundaydım." Dedi itiraz ederek. Gözlerimi açtım, "Benim canımı yakmak mı zorundaydın?" Dedim kaşlarım çatılı bir şekilde. "Tek senin mi canın yanıyor sanıyorsun?" Dedi o güzel sesi ile. "O zaman zorunda olma. Her şeyi şu an söyle, ve ikimizinde canı yanmasın." Dedim ve ona biraz daha yaklaştım. Öğrenmem lazımdı. Çünkü hayatın bir kuralı vardı. Ya hiçti ya da şimdi.
Ve bende ilk defa hayata uymaya karar vermiştim. "Her şeyin bir zamanı vardır Mavi." Dedi. Zaman da beni istemiyor du bende zamanı. Anlasındı artık. "Peki öğrendiğimde ne değişecek?" Dedim merakla. "Muhtemelen benden ve bizden nefret edeceksin." Dedi ve gözlerini kaçırdı. Bu halini görmek istemiyordum. "Ben senden, sizden nefret edemem Ulaş. Etmeyeceğim, ne olursa olsun." Dedim ve dudaklarına ufak bir öpücük bıraktım. Sakince bana bakıyordu. Sanki gözlerime özlemle bakıyordu. "Beni çok zorluyorsun." Dedi mırıldanarak. "Zoru seven sen değil miydin?" Dedim ve ona bir konuşmamızı daha hatırlattım. Onunla bunu istiyordum. Havadan sudan konuşmak, ne bileyim bir zorunluluktan veya ondan nefret edeceğimden değil. Bir katilden veya beni terk eden adamdan değil. Havadan sudan konuşmak istiyordum. Yüzünde acı bir tebessüm oluştu. O da istiyordu bunları. Ama kendi çapında dolanan düşüncelerini kıramıyordum işte. "Şunu unutma Ulaş. Ben senden asla nefret etmem, Belki kızarım veya kırılırım ama asla nefret etmem. Sen benim umudum oldun. Sen benim herşeyim oldun. Ben umuduma küsmem. Belki bir mercimek tanesi kadar bile olsa küsmem. Ve sen benim için bir ay, bir evren kadar büyük bir umuda sahipsin." Bu sefer o bana yaklaştı ve dudağıma güçlü bir öpücük bıraktı. "Senin umudun olmayı çok isterim Mavi. Ama umutlarını kırmak istemem." Dedi anlamlı bir şekilde. "Kırmadın, kıramazsın da zaten." Dedim onu ikna etmeye çalışarak. Sonra ondan uzaklaştım. Ve bakmaya devam ettiğim camdan bakmaya devam ettim. "Uyu Mavi." Dedi arkamdan. "Uykum yok." "Yarın işlerin var. Yorgun düşeceksin." Dedi tekrar. "Ulaş sen git. Ben buradan ne zaman kalkacağımı biliyorum" dedim ve ona döndüm. "Hadi Mavi. İtiraz etme bir şeye de." Dedi mırıldanarak. "Ben her gece buradayım Ulaş. Sen şimdi farkettin diye düzenimi bozamam." Dedim ve ayağa kalktım. Mutfağa gittim. Kendime bir bardak su doldurdum ve içtim. Ardından bir bardak daha doldurdum ve onu da içtim. 4. Bardak suyumda artık durmaya karar verdim. Ateş basmıştı, her geçen dakika ve her geçen saat daha çok geriliyordum. Sonra dolabı açtım ve kendime bir bardak vişneli votka doldurdum. Ardından kafamı içeri doğru sarkıttım ve Ulaşa baktım. "İster misin?" Dedim ve bardağı gösterdim. Ayağa kalkıp yanıma geldi. "Sen?" Dedi şaşkın bir şekilde. "Evet ben?" Dedim sabırsızca. "Olur." Dedi ve yavaş yavaş arkasına yöneldi. Kapıdan bana bakıyordu. "Gel." Dedim ve ada tezgahın olduğu masaya bardakları koydum. Ardından uzun sandalyelerden birine oturdum. Ulaş da yanıma geldi. "Her gece mi böyle?" Dedi gülümseyerek. Güldüm. "Hayır. Bu, bu geceye özel." Dedim gülerek. "Çok güzelsin Mavi." Dedi konumuzla alakasız. "Ne?" "Çok güzelsin." Dedi büyülenmiş gibi. Güldüm. "Özledin herhalde. İçmeden sarhoş oldun bakıyorum." Dedim alayla. "Ben sarhoş değilim. Gerçekler hep sarhoşken mi söylenir?" Dedi imayla. "Geldiğimiz şu noktaya bak Ulaş." Dedim halimize acır gibi. Bardağı kafama diktim. "Yavaş." Dedi. Hala bana sahip çıkmaya çalışıyordu. Kendime bir bardak daha doldururken Ulaş kendi bardağındaki votkayı bitirdi ve ona da 2. Bardağını doldurdum. "Yeterli bence bu kadar." Dedi ve şişeyi eline aldı. "Neden?" "Çünkü sarhoş olmanı istemiyorum Mavi." Dedi ve buz dolabına yöneldi. "Keşke bunların hepsini sarhoş olarak yaşasaydım, belki uyandığımda hatırlamazdım." Dedim ve 2. Bardağı da içtim. Başıma gelen dönme ile yüzümü ekşittim. Ulaş yanıma gelmiş ve bardağından aheste aheste yudumlar alıyordu. Ani bir refleks ile ayağa kalktım. "Hey. Yavaş. Sana demiştim. Hızlı içme diye." Dedi ve o da ayağa kalktı. "Ya. İyiyim ben abartma." Dedim ve içeri doğru yürümeye çalıştım. "Mavi." Dedi uyarıcı bir tonda. "Uyuyacağım." Dedim ve gözlerimi ona çevirdim. Siyah gözleri yine mavi gözlerimi esir almıştı. O an şunu farketmiştim. Ben o siyah gözlere tutsak edilmeyi çok özlemiştim. "Bu kadar hızlı etkileneceğini düşünmemiştim." Dedi ilgiyle. "Ya! İyiyim ben Ulaş. Abartıyorsun!" Diye sızlandım. Gerçekten niye bu kadar hızlı etkilemişti beni. Başım feci dönüyordu. "Yürüyemiyorsun Mavi." Dedi ve bir an ellerini bedenimde hissettim. Sonra olduğum yerden daha yüksekte. Ve hareket ettiğimi anladım. Ulaş beni kucağına almıştı. "Burası neresi bulutların üstü falan mı?" Dedim gözlerim kapalı ve muzip bir gülümsemeyle. Merdivenlerden çıkıyorduk. Sonra odamın önüne geldik, Ulaş ayağıyla kapıyı açtı. Beni yatağımın üzerine yatırdı ve üstümü örttü. Tam çıkacakken sızlandım. "Yine mi gideceksin? Her zaman ki gibi?" Dedim.
Sen ne ara sarhoş oldun Mavi! Sonra yakınıma gelen adım sesleri duymaya başladım. "Ben senden hiç bir zaman gitmeyeceğim Mavi." Diye fısıldadı ve anlımda bir ıslaklık hissettim. Anlımı öpmüştü. "Gitme." Diye sızlanmaya devam ettim. İyi halt ettin! Sonra yatağımda bir ağırlık hissettim. Ardından örtünün kalkma sesini. Yanıma uzanmıştı. Kollarım ile onu sardım. Manolya kokusunu ciğerlerime özlemle çektim. Oda beni sıkıca sarmıştı. Acaba aklından neler geçiyordu. Veya benim iki gün sonra onun hakkında aklımdan neler geçecekti.
Ama olsundu. Ben şu an anlamıştım ki burası benim olmam gereken yerdi. Ulaş'ın yanı, belki kollarının arası. Burası benim yuvamdı. Ulaş benim yuvamdı.

Ölü Gibi Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin