"Ulaş'ın ikizi mi var?"
Güldü.
"Evet, o da benim." Dedi mırıldanarak, sanki bu durumdan hoşnutsuzdu.
"Ulaş evden gitmeden...yani annem ile o adam ölmeden önce iyi anlaşırdık, çocuktuk ve kardeş bambaşka bir bağdı. Ayrıca biz ikizdik." Yutkundu.
,
"Sonra o evden kaçtı...ben yanlız kaldım." Bu zoruna gidiyormuş gibi gözlerini kaçırdı.
"Büyüdüm, büyüdük. Ben onu bulmaya kalktım. Ve buldum. O adamdan kalan miras ile onu buldum."
"Bir arkadaş grubu kurmuştu...bana kardeşim değil onlara diyordu. Bir ara yetimhanede kalmış sonra oradan da kaçmış. Ve onların yanına gitmiş. Çok zoruma gitti."
Gözleri dolmuştu. Sinirli gibiydi.
"Ben onu yine bırakmadım. En son itiraz ettim, "ben değil onları mı seçiyorsun" dedim. O da o adam tarafından gerçekleşen hiç bir şeyin onunla bağı olmaması gerektiğini söyledi. Yıkıldım.
Ona onun da o adam tarafından olduğunu söyledim. Sustu. Sonra o Serhat bana saldırdı. Bende elimde ki silahla ayağına sıkınca... defol dedi...hayatımda seni istemiyorum dedi...reddetti beni."
Durdu. Sanki o anı tekrar yaşadı.
"Ben büyüdüm, yine büyüdüm ve okuyup bir ekibe katıldım. Ekip yöneticisi oldum. Şu an bu ekibin başı benim. Ulaş'ı uzun zamandır görmüyorum. Zaten görmek de istemem."
Boğazımı temizledim.
"Beni nereden tanıyorsun?"
"Biz Ecem'le görüşüyoruz...diğerlerinin haberi yok. Baya uzun zamandır arkadaşız. Aralarından tek onu severim zaten. O bana anlatmıştı seni, sonra 2 sene önceye yakın Ulaş'ın ne kadar bitik bir halde olduğunu anlattı. Bende dayanamadım. Yine kıyamadım. Başladım aramaya, onların ekiplerinden daha güçlüydük ve uzun zaman araştırmalardan sonra Alara'nın kaçak telefonunun sinyallerine ulaştık. Ardından seni bulduk."
Ecem... Diğerlerinin haberi yoktu...
"Ulaş sana çok ayrı bir değer veriyor Mavi..."
"Ona ihanet ettim."
"Bunu onun için yaptın."
"Sen onun için onurunu, gururunu zedeledin Mavi. Sana kızmaya hakkı yok! Eğer kızarsa karşısında beni bulur, çünkü sen bu süreden sonra asla kötü bir şey yaşamayacaksın."
Acı içinde gülümsedim.
"Beni sevdin galiba." Güldü.
"Sevgilin ile yarın kavuşacaksın."
Yutkundum.
"Korkuyorum."
"Ulaştan mı?"
Sustum.
"Kimden korkuyorsun?"
"Herkesten...her şeyden"
"Burada güvendesin."
Başımı öne eğdim.
"Her kapıya baktığımda bir anda biri içeri gelip bana zarar verecekmiş gibi geliyor."
Yanıma gelmek için koltuktan kalktı,
"Yanına oturabilir miyim?"
Bana saygı duyuyordu...
Olumlu anlamda başımı salladım.
Yanıma oturdu.
"Bak Mavi." Dedi ve elini elimin üzerine koydu.
Korkmadım.
Ondan korkmuyordum.
O bana güvende hissettiriyordu.
Ona güveniyordum.
"Ulaş bu hayatta korkmayacağın nadir insanlardan biri. Onu azıcık tanıyorsam bile kötü insanların hakkını verdiğini ve sevdiği insanların kılına bile zarar gelmesinden korktuğunu söyleyebilirim."
Elimi sıktı.
"Bu ellerinin titremesini o engelleyebilir sadece,
Veya korkularını o sana yenmeyi öğretebilir.
Sana kızabilir niye gittin kendine neden bunu yaptın diye, bunun için sana küsebilir Belkide. Ama şunu unutma o seni asla bırakmaz, o sana asla zarar vermez. Zararı bırak, şu halini gördükten sonra yapacağı şeyleri hayal bile edemiyorum.
O beni yarı yolda bıraktı, reddetti. Ama şu hayatta en çok güvendiğim insandır o. Ve emin ol benim ona güvendiğim kadar o da sana ve sende ona güveniyorsun. İşte bu da aşk..." gülümsedi.
"Ona ne yaptın bilmiyorum Mavi... ama 3 senedir bir ruh gibi, ruhtan öte hatta. Yok gibi."
"Ona çok şey borçluyum."
"Bence o sana çok şey borçlu."
"Seninle olduğumu biliyor mu?" Güldü.
"Sence bilse yerinde durur mu?"
Gülümsedim.
"Benim de annem öldü Alaz... ve annem öldüğünde her krizimde yanımda o vardı, her nefes alışım da her bir kalbimin atışında o vardı. Yeri geldi beni sakinleştirdi yeri geldi güldürdü yeri geldi birlikte ağladık ama o beni dünyanın en şanslı insanı yaptı bir anda... çok doğru bir zamanda çok doğru biri olarak çıktı karşıma. Onu çok seviyorum. Ona çok şey borçluyum. Ama onunla eskisi gibi olabilir miyiz bilmiyorum."
"Neden?"
"Buna hazır değilim."
"Neye?"
"Eskisi kadar mutlu olmaya. Bir sevgilim olmasına."
"Bunu anlayışla karşılar."
Ona baktım.
"Alaz."
"Efendim?"
"Söylediğine göre, Ulaş seni reddetmiş. Git demiş, hatta resmen kovmuş. Peki neden onu hala övüyorsun?" Durdu. Sanki düşündü.
"O benim şu an hayatta ki tek varlığım Mavi... ve onu tanıyorum, Ulaş hayatımda gördüğüm en kaliteli ve en iyi insanlardan biri." Gözleri doldu. Özlemişti.
"Onu özlüyorsun."
"Evet." Dedi itiraf eder gibi.
"Yarın uzun zaman sonra karşı karşıya geleceğiz, ve yüksek ihtimal beni dövecek."
Kaşlarımı çattım.
"Neden ki?"
"İşlerine karışılmasını sevmez."
"Ama bu olumlu bir sonuç"
Durdu.
"Sen benim yengem mi oluyorsun şimdi?" Omzuna vurdum. Güldü.
"Ne yengesi ya!"
"Tamam tamam özür dilerim yengecim." Koluna bir kez daha vurdum.
O sırada odaya bir adam girdi. Siyah giysili.
"Ayaz bey." Ayazın gülüşü söndü.
"Hızlı ol." Dedi.
Bir anda ciddi bir hala bürünmüştü.
"Yeni dosya evrağınız geldi, çalışma odanıza gönderdim, bilginize."
"Tamam, çıkabilirsin."
Adam odadan çıktı.
"İş hayatında ne kadar da farklısın."
"Değer verdiğim insanlara farklıyımdır, normalde buyum. Az önceki adama baktığım gibi yani."
"Ben gittikten sonra...bir daha seni hiç göremeyecek miyim?" Yutkundu.
"Neden olmasın? İstediğin zaman görüşebiliriz. Eğer istersen."
"Seni sevdim Ayaz"
"Bende seni sevdim Mavi. İyi bir insansın, ve bunları hak etmeyen birisin."
"Belki Ulaş ile seni barıştırırım." Alayla güldü.
"O biraz imkansız canım ya." Güldüm. Uzun zaman sonra gülüyordum.
Gülmeyi özlemiştim.
"Bu arada sana sormam gereken bazı sorular var."
Kaşlarımı çattım.
"Ne gibi?"
"O ev ile alakalı, mesela neden bu kadar işkenceye maruz kaldığın gibi?"
"Sözleşmeyi imzalamadığım için."
"Ne sözleşmesi?"
"Onlardan biri olmam için bir sözleşme, eğer imzalamazsam kaçma ihtimalim vardı. Bende imzalamadım. Baş kaldırdım."
"Ali Tekin ile alakan ne? Hiç bir araştırmamda çıkmadı."
Yutkundum.
"O...o benim biyolojik babam. Beni 1 yaşımda, doğum günümde terk etti. Her doğum günümde mektuplar yollamış ama annem benden saklamış, eğer bir gün ölürse de onları açmam gerektiğini söylemiş. Annem doğum günümde öldü benim. Ben Mektupları açtım ve her mektupta bir günün geleceği, büyümeyi beklemem gerektiği yazıyordu. Fakat son mektup..."
Yutkundum.
"Bana bir su söyleye bilir misin?" Dedim kurumuş boğazımla.
"Tabi." Dedi ve telefona doğru ilerledi. Arından telefondan Nermin ablaya bağlanıp su rica etti.
Suyum geldi ve suyu kana kana içtim.
"Son mektupta zamanın geldiği yazıyordu, kısa bir süre içerisinde karşı karşıya geldik. Onu istemediğimi söyledim.
Sonra da Alara ile ortak oldular... tamamen para için. O ikisi paranın köpeği."
"Alara çocukluk arkadaşın?"
"Evet. Öldüğünü sanıyordum. Ve senelerce kendimi bununla suçladım."
"Orada sana ne gibi işkencede bulundular? Ayrıntıya girebilir misin?"
Yutkundum. Anlatmak istemiyordum. Tekrar titremeye başladım.
"Tamam...tamam zorunda değilsin." Dedi ve elini omzuma koydu. Hızlıca irkildim.
"Ben, özür dilerim." Dedi mahçup bir sesle.
"Sıkıntı değil... sadece...sadece travma oldu benim için sanırım."
"Ne zaman hazır hissedersen," dedi ve beni rahatlatmak için gülümsedi.
Gülümserken gerçekten Ulaşa çok benziyordu.
"Ulaş ile ikizsiniz...ama hiç benzemiyorsunuz, yani mesela gülerken çok anımsıyorum ama gözleriniz hiç benzemiyor örneğin."
Gülümsedi.
"Ben anneme benziyorum...o o adama."
"Annen çok güzel bir kadınmış...Ulaş fotoğrafını göstermişti."
"Öyle."
"Hep kendini suçlu hissetti o adama benzediği için, Bana her baktığında annemi görüyordu...düşünsene, sen nefret ettiğin kişiye benziyorsun ama kardeşin o nefret ettiğin kişinin öldürdüğü masum kadına benziyor...ne kadar zoruna gider"
"Bu senin suçun değil."
"Bunlar onun da suçu değil ama"
"Benimde bir abim vardı...varmış yani."
Gözleri açıldı.
"Nerede şu an?"
"Ölmüş."
"Alara mı?"
Acı bir Tebessüm ettim.
"Orası çok uzun hikaye."
"Anlat,dinlerim."
"Yağmur öldürmüş."
Kaşları çatıldı.
"Hangi Yağmur?"
"Yağmur...Yağmur Kavuk."
Gözleri irileşti.
"Nasıl? Bilerek mi?"
"Çok eskiden onların ekipteymiş abim, Mert Efe Tekin. Bir gün Yağmurla çalışma yaparlarken çok üstüne gitmiş sanırım, o da elinde ki silahla göğsünden vurmuş... bende affettim, onu tanımıyorum bile, biyolojik abim ama bu zamana kadar bir kere bile yüzünü görmedim...şu an yaşasa fena olmazdı ama çocuk gibi onlara da trip atamazdım...olmuş bitmiş,"
"Anladım."
"Araştırmalarımızda hala okuduğun gözüküyordu, ne okuyordun?"
"Psikoloji."
"Bitirecek misin?"
Düşündüm. 3 senedir okula gitmiyordum. Çarpım tablosunu bile unuttuğumu söyleyebilirim.
"Yüksek ihtimal devam etmem."
"Ben hukuk okudum, şu an hiç bir faydasını görmüyorum, kader Mavi, bu hayatta ki her şey bir şeye bağlı, kader."
"Benim kaderim beni parmağında oynatıyor."
Güldüm, o da güldü.
"Seninle iyi arkadaş olduk desene."
Gülümsedim, "Öyle."
"Yağız'ı bulduk...sana yaptığım araştırmalarda çıkmıştı. Arkadaşın sanırım."
Yutkundum. Biliyordum. Alara'nın yüzünden gittiğini biliyordum. Salaktı! Kanmıştı!
"O beni terk etti."
"Ya da Alara tarafından büyülendi desek?"
İçimde ufak bir his oluştu, sanki her şey düzelecekmiş gibi hissediyordum. 1 günde o 3 yılı unutacakmış gibi...
Biz buna kuğu hissi diyelim mi?
Bembeyaz tertemiz bir kuğu girdi hayatıma...kuğu hissi.
"O nerede?"
"Her kurtardığım insanı buraya getirmiyorum, ona bir oda ayarladık otelden."
"İyi mi?"
"Evet."
"Teşekkür ederim Ayaz...çok çok teşekkür ederim."
"Rica ederim Mavi...çok çok rica ederim." Güldüm. O da gülüyordu.
"Sen biraz dinlen bende işime geri döneyim en iyisi, iş beklemez ama hayat bekler Mavi." Göz kırptı.
"İyi geceler." Dedim ve ayağa kalktım.
"İyi geceler, yarın lütfen geç kalk."
Güldüm. Olumlu anlamda başımı salladım ve yukarı çıktım.
Uzun koridorda ki tüm kahve rengi kapıları atlatıp siyah kapının önünde durdum.
Bu kapı neden siyahtı?
Kapıyı açıp odaya girdim. Yine simsiyah örtülü yatak ve piano, plak temalı tablo beni karşıladı.
Yorgundum.
3 senenin yorgunluğu vardı üzerimde.
Belki hepsini bu gece gideremiyecektim ama az da olsa dinlenmem gerekliydi.
Siyah örtülü yatağa oturdum. Yumuşacıktı.
Ardından yastıklara doğru başımı koyup uzandım. Ve örtüyü üzerime çektim.
Gözlerimi kapatmaya korkuyordum. Yatakta ki temiz kokuyu içime çektim.
Ve o an şaşkınlıkla gözlerim irileşti.
Yatak Manolya kokuyordu...
Burası Ulaş'ın odasıydı...
Kokuyu içime daha çok çektim. Uzun zaman sonra bu kokuyu hissetmek o kadar iyi gelmişti ki.
Göz yaşlarımı durduramadım.
Hem gülümsüyor hemde sesli bir şekilde ağlıyordum.
Yastıklara daha çok sarıldım.
O an odanın kapısı çaldı.
Çok mu sesli ağlamıştım?
"Gel." Dedim ve burnumu çektim.
"İyi misin?" Kapıda duran Alaz'a baktım, gözlüklerini takmış, üzerinde siyah bir atlet ve yeşil kargo pantolunu ile ev moduna geçmişti resmen.
"Burası Ulaş'ın odası değil mi?" Dedim göz yaşları içerisinde.
"Evet..." dedi mahçup bir ifadeyle.
"Ben,özür dilerim çok ses yaptım. Rahatsız ettim, gerçekten çok özür dilerim-"
"Şşş. Mavi, sakin olur musun?"
"Özür dilerim."
Bana doğru bir kaç adım attı, "oturabilir miyim?"
Olumlu anlamda başımı salladım.
"Sıkıntı değil, zaten ses yapmadın...ben buradan geçiyordum ve ufak sesler duyunca iyi olup olmadığını merak ettim."
"Bir an kokusunu alınca sanki onun yanındaymışım gibi hissettim ve istemsizce oldu."
"Anlıyorum."
O an birine sarılmak istedim, hemde o kadar çok istedim ki...
"Sana sarılabilir miyim?" Gülümsedi.
"Gel." Dedi ve kollarını açtı.
3 sene sonra ilk defa birine sarılmıştım.
O da Manolya kokuyordu...daha çok ağlamaya başladım omzunda.
"Sende manolya kokuyorsun."
"Sende lavanta kokuyorsun Mavi."
Gülümsedim.
"Bebeklere lavanta sürülür ilk doğduğunda bizim orada, yani şehirde bir adettir. Bu yüzden bebek kokusu gibi senin kokun."
Bu yüzden Ulaş hep bebek gibi kokuyorsun diyordu...
"Ulaş hep bana bebek gibi koktuğumu söylerdi...nedenini öğrenmiş oldum."
"Ona 14 41 de böyle dediğinde...benden gizli bir mesaj olsun." Dedi ve benden yavaşça ayrıldı.
"Tamam,söz." Dedim ve gülümsedim. Rahatlamıştım.
"Rahat uyu...ara sıra kontrole gelirim seni, sanırım panik atağın varmış ileri seviyede, sana zarar gelmesini istemem." Sol gözünü kırptı.
"İyi geceler...bu sefer gerçekten."
Güldü.
"İyi geceler." Dedi ve odadan ayrıldı.
Siyah manolya kokulu örtülerim ile baş başa kalmıştım.
Camdan baktım. Ay odanın içini aydınlatıyordu.
"Anne..." dedim aya karşı.
"Kurtuldum...kurtardım kendimi o cehennemden."
Başımı öne eğdim...ardından tekrar aya baktım.
"Biliyorum....kızıyorsun bunu kendime yaptığım için, özür dilerim...onlar tek varlığımdı...zorundaydım."
Yutkundum.
"Canım artık o kadar da yanmıyor...bu gece acısız uyuyacağım mesela. Merhem de sürdüm, yanıklar da geçer 2 haftaya."
Esnedim.
"Yoruldum anne...iyi geceler."
Aya karşı göz kırptım.
Ardından örtünün altına girip kendimi derin bir uykuya bıraktım.
...
Gözlerimi açtım.
Karşımda biri vardı.
Tam olarak göremiyordum, bulanık gibiydi.
"Günaydın." Dedi gülümseyerek,
Gözlerimi daha çok açtım.
Bir kadındı,
Saçlarımı okşuyordu.
En son gözlerimi kırpıştırdım, ve karşımda
Annem belirdi...
"Anne..." saçlarımı daha çok okşadı.
"Güzel kızım benim." Yanağıma ufak bir öpücük kondurdu.
Yatakta doğruldum...burası neresiydi?
Mavi örtülü bir yatağın üzerindeydim, annem yattığım yatağın yanında oturuyordu. Duvarlarda mavi ve pembe çiçekli duvar kağıdı vardı. Yatak iki kişilikti. Aynalı bir makyaj masası vardı ardından sağıma döndüm. Bir beşik vardı.
"Anne..."
"Hadi uyan güzel yavrum kahvaltı hazır."
Gülümsedim.
"Anne sen-" derken içeriden bir ses geldi ve kapıdan sarkan biri belirdi.
"Sevgilim, uyandın mı?" Diyordu Ulaş kapıdan.
Yavaşça yataktan kalktım.
Annem gülümseyerek odadan çıktı ve odaya Ulaş girdi.
"Ulaş...burası neresi?" Dedim şaşkınca.
"Evimiz güzelim." Daha çok şaşırdım. Gözlerimi beşiğe çevirdim.
"Bu beşik kimin?"
"Ya bırak!" İçeriden gelen sesler Ulaş'ın söyleyeceği sözü kesti. Elimden tutup beni odadan çıkardı.
Şimdi ise bir salondaydık. Annem Amerikan mutfaktan Ecem ve Yağmur ile kahvaltı hazırlıyordu, onlara bakarak gülümsedim. Serhat ile Özgür yan koltukta PlayStation oynuyordu. Ardından koltukta oturan Armağan'a ve Ayakta arkası dönük Ayaz'a baktım. Onlar barışmış mıydı?
"Olm o öyle yapılmaz!"
"Sanki kırk yıllık bebek bakıcısısın Ayaz!"
Ulaş elimi bırakıp yanlarına gitti.
"Rahat bırakın kızımı." Dedi ve eline mavi giysili ve başında bir çiçek tacı olan bebeği aldı.
Bebek kucağında ona gülümsüyordu.
Kızım mı?
Yanlarına doğru yaklaştım.
Ecem Ulaş'ın yanına geldi.
O sırada Ayaz elini omzuma attı, "Ooo uyanmış uyuyan güzel!" Gülümsedim. Ama bir o kadar da şaşkındı bakışlarım.
"Manolya! Halacımm!"
Bebek gülmüyordu şimdi de, Özgür yan taraftan bağırdı, "Seni sevmiyor sevgilim uğraşma çocukla!" Ecem Özgür'e baktı sinirli sinirli.
"Annesine verin kızı!"
Annesi kimdi?
Ulaş yanıma geldi, bebeğin yüzünü daha net gördüm.
Gözlerinin biri masmavi diğeri koyu kahverengiydi. Bebeğin heterokromi hastalığı vardı...
Gözlerimi bu kez de Ulaşa çevirdim.
"Sevgilim benim." Deyip anlımı öptü.
Gülümsediğimde bebeğin elleri bana uzanıyordu.
Beni istiyordu...
Ulaş bebeği bana uzattı. Ona şaşkın bir şekilde baktım.
Bu bebek kimindi?
Tekrar gözlerimi bebeğe çevirdim.
Ardından titreyen ellerim ile onu kucağıma aldım.
Bebek bana uzun uzun baktı ve gülümsedi.
Küçük ellerini yanaklarıma yasladı.
Yanaklarımı sıkıyordu.
Minik dudaklarından bir kelime döküldü.
"Anne."
Ulaş şaşkınlıkla bana baktı. "Anne dedi!" Gözlerim dolmuştu. "Olm ilk kelimesi anne oldu! Anne dedi!"
Onun annesi ben miydim?
"Annesi!" Diyerek yanıma koştu annem.
"Bir daha de yavrum!" Demedi.
Gülümsemesi tekrar soldu.
Yüzünü bulanık görsem de bir gözünün parıl parıl bir gözünün de simsiyah olduğunu görebiliyordum.
Sonra ışıklar söndü.
Kulağımda bir ses yankılanıyordu.
"Anne." Diyordu o ses.
Ve bir ses daha "Sevgilim." Diyordu. Ulaş'ın sesi.
"Güzel kızım." Annemin sesi...
Her yer simsiyah oldu. Kucağımda bir bebek ile hiçlikte kayboldum.
"Ulaş! Anne!" Kimse duymadı. Kucağımda ki bebek ağlamaya başladı.
Sesler kulaklarımda çınlıyordu.
Ardından karşımda bana gecelerce tecavüz eden o adam belirdi.
Yutkundum.
"Mavi." Dedi çirkin tebessümü ile.
"Git buradan!"
"Mavi." Sesi sinir bozuyordu.
"Yaklaşma bana!" Yavaş yavaş adımlar atıyordu.
Bebek daha çok ağlamaya başladı.
"Git buradan!" Kahkaha atıyordu şimdi de.
"GİT!"
Kalbimin atış sesi de karışmıştı kulaklarımın çınlamasına.
"GİT! GİT! GİT!" Çığlıklarım bu hiçlikte yankılanıyordu.
Kucağıma baktım.
Bebek kayboldu.
"NE YAPTIN ONA!" Gülüyordu.
Sonra o da kayboldu.
Bu sefer Ali Tekin vardı karşımda.
"Kızım."
"NE YAPTINIZ ONA!" Gülümsedi.
"Kurtulduğunu ve mutlu olacağını mı zannediyorsun Mavi?" Kahkaha attı.
"Seni hiç bir zaman rahat bırakmayacağım, ölsem bile uykularına gireceğim ama seni gece rahat uyutmayacağım güzel kızım." Daha çok güldü.
"Bırakmayacağım!"
Ses yankılanıyordu.
"Peşini,!"
...
"Hayır!"
"Mavi!"
Sabah olmuştu. Bu sefer gerçekten uyanmıştım.
"İyi misin!?"
"Gitti...düştü...elimden"
Bana endişeyle bakan Ayaza döndüm.
"Rüyaydı...sakin ol, geçti."
"Beni rahat bırakmayacaklar!"
Yutkundu.
"Öldürmelerine gerek yok! Ölmekten beter ettiler beni! Sırtıma yaslanamıyorum! Dik duramıyorum! Gözlerimi kapatıp uyuyamıyorum! Kollarımı kaldıramıyorum! Canım yanıyor! Çok yanıyor! Korkuyorum! Çok korkuyorum!"
Göz yaşlarımı sildi.
Yutkundu
"Sadece bir rüyaydı."
"Manolya."
Kaşlarını çattı,
"Manolya?"
"Bebek...Ulaş...Annem."
Gözlerini sıktı ve geri açtı.
"Mavi. Kendine gelmen gerek."
Yutkundum.
"Bebek...bebeğimi gördüm Ayaz." Kaşları havaya kalktı.
"Bir bebeğimiz vardı...bebek heterokromi hastasıydı...bir gözü koyu kahve bir gözü de masmaviydi. Kusurları ile o kadar güzeldi ki."
Gözümden bir kaç damla yaş düştü.
Başımı öne eğdim.
Çenemi nazikçe tutup kaldırdı.
"Benden çekinme, kimseden çekinme. Başını da öne eğme Mavi. Herkes senin karşında yakasını iliklesin başını eğsin ama sen eğme."
Sonra gülümsedi.
"Bir Bebek demek ha." Dedi sevecen bir sesle.
Güldüm.
"Çok güzeldi."
Gülüşü bir anda söndü,
"Sonra da onu senden aldılar değil mi?" Dedi kısık ve sinirli sesle.
"Evet."
Göz yaşlarım daha çok aktı.
Elimin tersi ile sildim.
"Küçükken...bir kız vardı kasabada, Nurgül diye. Bebeği vardı oyuncak..." gülümsedim.
"Onu bana hediye etti...doğum günümde."
"Sonra?"
"Sonra, ben bebeğin bir gözünü siyaha boyadım ve Bebek bir gözü mavi bir gözü de siyah oldu.
Ben çok beğendim...herkes korkarak baksa da ben o bebeksiz uyuyamıyordum. Kasabadaki çocuklar lanetli bebeği var diye dalga geçerlerdi." Gülüşüm soldu.
"Bir gün parkta unutmuşum geri almaya gittim bebeği. Sonra bir baktım çocuklar bir ateş yakmışlar yakıyorlar bebeği...koşarak onların yanına gittim, Bebek yanıyordu. Ateşin içine ellerimi daldırdım." Ellerimi kaldırıp izleri gösterdim.
"Bebeği çıkardığım da kül olmak üzereydi...yüzü erimişti..." Yutkundum.
"Bu yüzden Alaz...onlar o çocuklar, sevdiğim her şeyi ateşe atmak için uğraşan çocuklar... bense o bebeği kurtarmak için kendini feda eden masum bir kız çocuğu..."
Yutkundu. Bana acıyordu.
"Ne kadar güçsüz olduğumu gördüğünü biliyorum, ama senden tek isteğim bana acıma. Bu hoşuma gitmiyor. Ayrıca ben çenemi dik tutsam da arkamda ki kambura saplanan bıçaklar dört bir yandan gözükecek. Bu da kimsenin önünü iliklemesine sebep olmamasını sağlayacak."
Ayağa kalktım.
Tüm kuracağı cümleleri ağzına tıkmıştım.
"Lavaboya girip aşağı inerim." Dedim ve banyoya doğru ilerledim.
...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ölü Gibi
ChickLit-Ölü Gibi hissediyorum Serhat. +Ölüler hissedemez. -Ölü değil, ölü gibi arasındaki farkı anlaman gerek. +Biz hep ölü gibiydik o zaman. -Aynen öyle. ------------------------------ Bir genç kızın, 6 kişilik bir katil grubunu yakalaması ve ardında...