51. İkiz

54 27 5
                                    

(Ulaş'ın Anlatımıyla)
"Günaydın." Odamda ki bilgisayarın başındaydım yine.
Ecem kapımdan sarkmış bana bakıyordu.
"Günaydın" dedim kısık bir sesle.
Yavaşça odama girdi.
"Bir şey mi oldu Ecem?"
Olumsuz anlamda başını salladı.
"Kardeşimin nasıl olduğunu merak etmiş olamaz mıyım?"
Yutkundum.
"Nasıl olabilirim ki?" Dedim ve sandalyemi ona çevirdim.
Yatağıma oturdu.
"3 yıl oldu Ulaş. Koca 3 sene"
"Pes mi ediyorsun yani?"
Kaşlarını çattı.
"Hayır! Yani. Hayır tabiki!"
"Ekipler bıraktı tek bir ekip kaldı."
"Hangisi?"
"L7"
"İşlerimize ara verdik son 3 yıldır ve buna devam etme vaktinin geldiğini düşünüyorum."
"Seni Özgür mü gönderdi?" Sustu. "Onun cümleleri bunlar."
Sandalyemi yavaşça kendine çekti.
Elini omzuma koydu. "Ulaş." Yutkundu.
"Biliyorum...ne kadar üzüldüğünü...anlayabiliyorum."
"Hissetmeden anlayamazsın Ecem."
"Mavi bir yerlerde nefes alıyor, bunu hissediyorum."
Gözlerimi kapattım.
"Ne kadar canını yaktıklarını hayal edemiyorum."
"Ulaş...onu bulacağız ve bulduğumuzda ne kadar yarası olursa olsun saracağız."
Kolumu sıvazladı.
"O ölmedi...biliyorum, seni tanıyorum yani. Korkuyorsun. Tek korkun onun nefes almaması.
Ve o nefes alıyor. Emin ol buna."
Gözlerimi açtım.
Ona baktım. Uzun uzun.
"Çok özledim Ecem."
Sustu.
"3 sene oldu...ve ben çok özledim."
Kolumu sıktı.
"Ya sesini unutursam...ya kıyafetlerinden giderse o koku."
Sonra da beni kendine çekti.
Sıkıca sarıldı bana.
"Gitmeyecek kardeşim... unutmayacaksın."

(Mavi'nin Anlatımıyla)
Uzun zaman sonra arabaya binmiştim.
Alara ölmüştü. Ali Tekin'de kaçmıştı.
Ayaz üzerime siyah bir hırka vermişti.
Siyah bir arabadaydık.
Uzun zaman sonra güneş yüzüme vuruyordu.
Ağaçları görüyordum.
Rüzgarı tenimde hissediyordum.
"Camı kapat istersen, hasta olacaksın." Ön taraftan bana bakan yeşil gözlerine çevirdim bakışlarımı.
"Olmam." Dedim kısık bir sesle.
Ellerime baktım.
Hala titriyordu.
"Nereye gideceğiz?"
"Seni bizim malikaneye götürmem gerekli."
Olumlu anlamda başımı salladım.
Tekrar bakışlarımı dışarı çevirdim.
Bir denizin üstünden geçiyorduk.
Köprüdeydik.
Gözlerimi kapattım. Denizin kokusunu içime uzun uzun çektim.
...♾️
3 saat 12 dakika sonra bir malikanenin önündeydik.
Yavaşça arabadan indim. Ayaz yanıma geldi ve beraber kapıya doğru yürüdük.
"Gerçek bir eve sonunda hoş geldin Mavi."
Gülümsedim.
Bana baktı ve benim de ona bakmamı sağladı.
"Sen çok zayıfsın. En son ne zaman yemek yedin?"
"6 gün oldu sanırım...5 de olabilir."
"Ne?"
"Günleri sayamıyorum yani...ilk başlarda sayıyordum ama saymayı da bıraktım en son. Beynim zaten ağrıyor daha fazla-" derken sözümü kesti.
"Onu demiyorum. Ne kadar uzun zaman olmuş."
Yutkundum.
"Alıştım ya."
Bana acıyarak bakıyordu.
"Öyle bakma."
Başını öne eğdi.
"Girelim" dedi.
Kapıda ki herkes ona korkuyla bakıyordu.
Oysaki o kadar da korkunç değildi?
Ya da kişiye göre tavrı değişiyordu.
"Seninle detayları konuşmak istiyorum." Dedim.
"İlk baş kendine gelmen lazım." Dedi ve gözüyle birini aradı.
"Heh!" Dedi ve parmağını şıklattı, "Nermin abla!"
Beyaz giysili bir kadın bize doğru yaklaştı.
"Efendim oğlum."
"Bu bizim güzel kızımız Mavi..." dedi ve beni gösterdi.
"Onu güzel bir şekilde ağırlayacağız. Senden onu paklamanı istiyorum."
Kadın bana uzun uzun baktı.
Yüzüm gözüm dağılmıştı.
Saçlarım bi hayli öyleydi.
Her yerim titriyordu.
Pislik içindeydim.
Kadın bunlara rağmen gülümsedi.
"O iş bende." Dedi tatlı bir sesle.
"O zaman sizi baş başa bırakıyorum." Dedi ve uzaklaşmaya başladı.
"İyi bak güzel kızımıza!"
Gülümsedim.
Mimikleri Ulaş'a çok benziyordu.
Yani benim hatırladığım Ulaş'a
Sahi ya onun neyiydi?
Soy adları aynıydı ama Ulaş hiç ondan bahsetmemişti.
Onu ilk defa görüyordum.
"Yukarıda sana bir oda hazırladım kızım. İlk oraya çıkalım. Sana güzel kıyafetler vereyim..."
"Sırtına da bir kese atarım! Oh mis!" Gülümsedim.
Aklıma annem geldi.
Yaşlı kadınlar bana hep onu hatırlatıyordu.
"Hadi çıkalım yukarı." Olumlu anlamda başımı salladım. Ve uzun merdivenlerden yukarı çıkmaya başladık. Bir sürü kapının olduğu bir koridordan geçtikten sonra kapısı tek siyah rengi olan bir odanın önünde durduk.
"Geç bakalım." Dedi ve kapıyı açtı Nermin abla.
İçeri geçtim.
Oda da kocaman siyah örtülü bir yatak vardı.
Upuzun bir dolap ve bir çalışma masası
"Adın Mavi mi güzel kızım?"
Kadına döndüm.
"Evet...evet Mavi adım."
"Gözlerin gibi Mavi...ne güzel gözlerin var." Dedi sevecen bir sesle.
"Teşekkür ederim."
"Hadi hazırlan da duşa gir, tertemiz sıcacık su."
Tekrar olumlu anlamda başımı salladım ve banyoya doğru yürüdüm.
Bir küvet vardı.
"Yardım etmemi ister misin?"
"Olur, biraz sırtım acıyor... kıyafetimi çıkarsanız yeter" dedim. Bana doğru yaklaştı.
"Kaldır bakalım kollarını." Dedi ve ardından üzerimde ki hırkayı yavaşça çıkardı.
Ufak bir şaşırma sesi döküldü dudaklarının arasından.
Yüksek ihtimal sırtımda ki izleri görmüştü.
Dokunmaya çalıştığında hızla arkamı döndüm.
"Özür dilerim, acıtmak istememiştim."
"Yok, yok sıkıntı değil. Acımıyor zaten."
"Acımaz mı güzel kızım... nasıl yakmışlar canını, nasıl kıymışlar sana. Annen baban nerede senin?"
Yine içim yandı.
"Annem...annem öldü 3 buçuk sene önce...babam da yok."
"Ay! Özür dilerim!"
"Sıkıntı değil Neriman ablacım."
Neriman abla gülümseyip banyodan çıktı.
Üstümdekilerin tamamını çıkarıp sıcak suya girdim.
Vücudumun yanması ile dudaklarımın arasından ufak bir inilti döküldü.
Şampuanı elime alıp hızlıca saçıma döktüm ve yavaş yavaş ovdum.
Saç diplerim bile yanıyordu.
"Allah belanızı versin." Diye mırıldandım.
"Allah belanızı versin..."
Acıdan gözümden yaşlar geliyordu.
24 dakika sonra duştan çıktım.
Aynada kendime baktım.
Her yerimde morluklar vardı.
Yüzümde ki morluklar son günlerde azalsa da vardı.
Aynaya arkamı döndüm ve omzumun üzerinden sırtıma bakmaya çalıştım.
Hala açık yaralar vardı.
Derin bir iç çektim.
Gözümde ki göz yaşlarını silip bornozumu giydim.
Ve banyodan çıktım.
Odada kimse yoktu.
Yatağın üzerine bir elbise bırakılmıştı.
Üzerimde ki bornozu çıkarıp giyinmeye başladım.
Tam bornozu banyoya götürürken kapı çaldı.
"Gir."
İçeri Nermin abla girdi.
"Güzel kızım benim," dedi ve bana doğru yaklaştı.
"Bornozu nereye koyayım?"
"Bana ver." Dedi ve elimden bornozu aldı.
"Çok güzel olmuşsun." sevecen sesiyle daha da tatlı oluyordu.
"Bu halimle mi?" Dedim ve güldüm.
"Halin önemli değil güzel yavrum, senin içinin güzelliği dışına da vurmuş. Kusurların ile güzelleştirmiş seni."
Gülümsedim.
"Çok teşekkür ederim...her şey için."
"Ne demek...saçlarını taramayı unutma, yazık olmuş o saçlara." Dedi ve gözleriyle tarağı gösterdi.
"Sonra da aşağı in, Alaz oğlum seni bekler." Olumlu anlamda başımı salladım.
Tam kapıdan çıkacakken, "Nermin abla."
"Efendim?"
"Sen...Ulaş'ı....Ulaş Altay'ı tanıyor musun?" Dondu kaldı.
"Evet" durdu. "Asıl sen nereden tamıyorsun?" Yutkundum.
"Hiç." Kaşlarını çattı
"Ulaş'ı uzun zamandır görmüyorum, en son 7 yaşındayken görmüştüm. Annesi öldüğünde...evden kaçmıştı."
"Sonra ara sıra buraya gelip kaldığı söylendi ama onu hiç görmedim...hep odasına gizlice girer sessizlikte boğulur ve çıkardı."
Ardından benden gözlerini ayırıp odaya baktı uzun uzun. İç çekti.
Sonra arkasını döndü. Ve odadan çıktı.
Derin bir nefes alıp çalışma masasına doğru yürüdüm. Emanet bir ayna vardı.
Sanki yeni buraya koyulmuş gibi.
Duvarlara baktım. Bir tablo vardı.
Üzerinde piyano ve plak resmî vardı.
Arkamı döndüm ve yatağa doğru ilerledim bu kez.
Örtü simsiyahtı ve yastıklar beyazdı.
Yeni değiştirilmişti yüksek ihtimal.
Yatakta ki tarağı aldım ve çalışma masasına geri döndüm.
Oturup uzun uzun düşünerek saçlarımı taradım.
Saçlarım uzun zaman sonra dümdüz olmuştu.
Yüzüme baktım.
Yine uzun zaman sonra bembeyazdı tekrar.
Kirpiklerim epey uzamıştı.
Ya da ben yeni fark ediyordum.
...
Sonra aşağı ineceğim aklıma geldi. Ve ayağa kalktım.
Yavaşça kapıyı açtım ve uzun koridordan yürüyüp aşağı indim.
Burnuma nefis yemek kokuları geliyordu.
Karşıma siyah giysili bir adam çıkınca irkildim. Ve geriye doğru yürüdüm. Adam benden uzaklaştı ve yukarı çıktı.
O sırada salondan Ayaz çıktı.
"A- Mavi bende sana geliyordum."
"Geldim..."
"Salona geçelim, ilk yemek yiyelim sonra da kahve içip biraz konuşuruz."
Olumlu anlamda başımı salladım.
Arkasını döndü ve yürümeye başladı.
Peşinden gittim.
"Nermin abla! Maviye mercimek çorbası koy!"
"Tamamdır!"
Uzun ve büyük masanın en başına beni oturtturdu, ve karşısına da kendi geçti.
Nermin abla önümüze çorba,ekmek,salata ve benzer bir çok şey getirdi.
Şaşkınca masaya bakıyordum.
"Bu-bu çok fazla değil mi?" Dedim şaşkınca.
"Değil,değil başla hadi."
Mercimek çorbasından bir kaşık aldım. Boğazıma uzun zaman sonra bir sıvı değince yanmaya başladı. Öksürdüğümde boğazımda ki yanma hissinden değil utançtan kızardım.
Hemen su içip boğazımda ki kuruluğu giderdim.
Çorbalarımızı içtikten sonra bir et sote ve pilav geldi. Hepsini ikiletmeden yedim.
En son salata da yedikten sonra masadan kalktım.
Ellerimi yıkayıp Ayaz'ın yanına gittim.
Camdan bakıp bardağında ki viskisini yudumluyordu.
"Gelebilir miyim?" Dediğimde arkasını döndü.
"Gel." Dedi ve deri koltuğa oturdu.
Karşısında ki koltuğa geçtim.
"Bir şey içer misin?"
"Yok, çok yedim." Dedim ve güldüm. Gülümsedi.
Aramızda kısa bir sessizlik oldu.
"Biliyorum Mavi, kim olduğumu, Ulaş'ın neyi olduğumu, neden seni kurtardığımı merak ediyorsun."
Gözlerimi ona sabitledim.
"Seni ona götüreceğim, ama ilk başta sana anlatmam gereken şeyler var."
Yutkundum.
"Ulaş ile aranızda ki bağ ne?"
"O benim ikizim. Çift yumurta."
Şok oldum.
Ulaş'ın ikizi mi vardı!

Ölü Gibi Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin