Gözlerimi geri kapattım. Her yerim acıyordu. Ulaş'ın saçımı okşadığını hissettim. Saç diplerim de yanıyordu. Ellerinin dokunduğu her yer acısa da tepki vermiyordum. Çünkü o dokundukça iyileşiyordu biliyordum. "Ne kadar kaldı?" "20 dakika falan. Az kaldı." Kimse konuşmuyordu. Yüzüm nasıldı acaba. Tekrar gözlerimi kapattım. Açtığımda Serhat arabayı park ediyordu. Ulaş'ın dizlerinden kalkıp doğruldum bu sefer. Başım ağrıyordu ,kafamı tuttum. "Başın mı ağrıyor?" Dedi Ulaş bana bakarak. Olumlu anlamda başımı salladım. Arabadan hepsi yavaş yavaş inerken son olarak ben kalmıştım. Arabadan indim ve indiğim gibi başım dönmeye başladı. Başımı çok kötü çarpmıştım sanırım. Arabadan destek alarak ayakta durmaya çalıştım. "Başın dönüyor." Dedi Ulaş ve elini omzuma koydu. Sonra beni kucağına aldı ve eve doğru ilerledi. Yine gözlerimi kapattım. Manolya kokusunu ciğerlerimin en dibine çektim. Eve girdik. "Murat abi gitmiş. Haber verdi yolda" dedi Özgür. "Sen Maviyi götür üstünü değiştirsin Ulaş." Dedi bu sefer de Yağmur. Ulaş merdivenlerden çıktı. Hala gözlerimi açmamıştım. Odama girdi. Ve beni yatağa bıraktı. "Özür dilerim." Dedi ve saçlarımla oynamaya başladı. Bir anda saçlarımın acısından dolayı irkildim. Elini çekti. "Her yerim acıyor Ulaş. Üstümü değiştirmek istemiyorum." "Gözlerini açmayacak mısın?" Gerçekten gözlerimi artık açmam gerekiyordu. Gözlerimi açtım. Yine o iki göz buluşmuştu. Yine o iki renk. Siyah ve Mavi...
Yatakta doğruldum. Ve ayağa kalktım. Başım dönmüyordu ama ayaklarım fazlasıyla ağrıyordu. Dolabımı açıp kıyafet aldım. Ve banyoma girdim. Küvetin dolması için suyu açtım. Yavaş yavaş kıyafetlerimi çıkarmaya başladım. Hala kendime bakmamıştım. Sweetimi çıkardım ve aynaya döndüm. Yüzüme bakmadım. Kollarımda morluklar vardı. Göbeğimde de tekme izleri. Sonra yavaş yavaş yüzüme baktım. Kaşım patlamıştı. Dudağım kanamıştı. Yutkunurken bile canım yanıyordu. Sonra tamamen kıyafetlerimi çıkarıp küvete girdim. Her yerim yanıyordu ve bu benim gözyaşlarıma sebep olmuştu. Neden bendim? Tek fiziksel olarak canım yanmıyordu. Asıl yumrukları kalbime yemiştim ben. Ufak bir duş alıp hemen sudan çıktım. Canım çok yanmıştı. Kendime aldığım kıyafetleri giydim ve yüzümü de temizleme bezi ile temizledim. Kapıyı açtığımda odada kimse yoktu. Yatağıma girdim. Ve lambaderi açtım. Sağ komidinim de ki aymayı elime aldım. Patlamış olan kaşıma baktım. Sonra dudağıma. Ardından karnıma elimi götürdüm. Acıyordu. Her yerim milim milim acı çekiyordu. Şiddetli bir şekilde ağlamaya başladım. Alara'dan nefret ediyordum. Normal bir insan olmak istiyordum. İntikamlar ve acı gerçekler yüzünden intihar eden bir genç kıza dönüşmek istemiyordum. Ağzıma elimi sıkıca bastırdım. Ardından kapı tıklama sesi duydum. "Gel" dedim ve burnumu çektim. Ulaş elinde bir tepsiyle odaya girdi. Ona kızgındım. Ama ona ihtiyacım vardı. Yatağa geldi ve yanıma oturdu. "Çok yaktı canını o pislik değil mi?" Dedi sinirlice. Patlamak üzereydim üstüme gelmemesi gerekiyordu. "Mavi ben özür dilerim. Sana o mektubu vermem gerekirdi ama ben sadece senin üzülmemeni istedim." Dedi mahçup bir ifadeyle. Gözümden yaşlar gelmeye devam ediyordu. "Biliyormusun. Acı hissini iliklerime kadar hissediyorum." Dedim ve gözlerim eline kaydı. O benim bilekliğimmiydi? Benim bileğine baktığımı görünce bilekliği çıkarmak için yöneldi. Bileğini tuttum. "Kalsın. Yakışmış." Dedim. "Özür dilerim." Dedi masum bir çocuk gibi. "Benim yüzüm, kolum veya bacağım değil. Şuram acıyor Ulaş." Dedim kalbimi göstererek. "Ben bunları hak edecek ne yaptım. Bu hikayede ki günahım ne benim." Dudaklarını birbirine bastırdı. "Doğmak... benim suçum doğmak, varolmak." Gözlerini bana dikti. "Öyle bir şey yok." "Keşke o gün beni öldürmeni isteseydim Ulaş." Bana şok içinde baktı. "Sende şunu bil ki seni asla öldürmezdim." Bu sefer ben ona şok içinde bakıyordum. "Neden bana böyle davranıyorsun?" "Nasıl?" Dedi ve gözlerini kıstı. "Sana bağlanıyorum Ulaş. Bunu sen yapıyorsun." Dedim ona kızar gibi . İçini çekti. "Evet. Bunu sana ben yapıyorum Mavi. Ama tek taraflı değil emin ol." Anlamamıştım. Bende ona karşı mı etki bırakıyordum? Tek taraflı değil derken? "Senden her nefret etmem gerektiğinde daha çok bağlanıyorum sana." "Ben onlar değilim Mavi." Elllerimi tuttu. "Sen onların senin ellerini ısıttığını sandın. Ama elektrikler gidince söndüler. Ben elektrikler gitse de seni ısıtacağım, senin yolunu aydınlatacağım. Ve her gittiğinde peşinden birinin daha geldiğini unutmayacaksın." İtiraf ediyorum Karnımda gerçekten kelebekler uçuyordu. Mavi! Ne oluyooor! Oluyor İşte bir şeyler, ama ne oluyor bende bilmiyorum. Sanırım bu kaybedeceğini bile bile ladese girmek gibi bir şey. Ama olsun. Malefiz de bilemez di değilmi sevdiği adamın kanatlarını keseceğini. Bende bilmesem de bilsem de bu yola gireceğim. Gerekirse kanatlarımı feda edeceğim. Ama olsun. "İyiki varsın, seni seviyorum Ulaş. Gerçekten." Dedim ve boynuna kollarımı doladım. Ona sarılmak bana iyi geliyordu. Manolya kokusunu yine içime çektim. Tüm çiçekler kıskansındı ama en güzel kokan çiçek manolyaydı. "Sen olmasaydın ne yapardım bilmiyorum." Bana daha sıkı sarıldı. "Bende seni seviyorum Mavi. Sende iyiki varsın." Sonra ondan ayrıldım. Yüzüme baktı uzun uzun. Bana yaklaştı. Tam o anda kapı açıldı. "Hayır! Yanlış bir zamanda mı geldim!" Hemen Ulaştan geri çekildim. "Hay Armağan ben senin." Diye mırıldandı. Gülümsedim. "Kapıyı tıklatsana olm içeri girerken!" Armağan gülmeye başladı. "Hadi aşağıda sizi bekliyorlar yemek yiyeceğiz." Olumlu anlamda başımı salladım. Armağan odadan çıktı. "Sen git ben aç değilim." Bana uzaylıymışım gibi baktı. "Saçmalama Mavi hadi, hem yaralarını da temizleriz." Ona kızgın bir şekilde baktım. "Aç değilim dedim ya." Kolumdan tuttu. "Hadi." "Off!" Ulaş'ın ısrarı ile odadan çıktım. Merdivenlerden indim. O da Peşimden geliyordu. "Maviişşş!" Diye bağırdı Armağan. "Ne bağırıyorsun ayı!" Dedi sitemle Serhat. "Sensin ayı boyuna bak ta konuş!" Diye yine karşılık verdi Armağan. "Ecem en sevdiğin yemeği yapmış." Dedi bana. "Neymiş o?" Dedim tatlı bir sesle. "Tost!" Ufak bir kahkaha attım. Gidip mutfakta yerimi aldım. Hepimiz masada oturup tostlarımızla bakıştık. "Ulaş seninkisi o değil. Mavinin önündeki Mavi seninki de Ulaş'ın önündeki" "Ay sanki antrikot yaptı birde seçenek sunuyor ya!" Dedi Armağan. Tekrar güldüm. Ulaş'ın önünden tabağı aldım ve önümdeki tabağı onun önüne koydum. Tostlarımızı yemeye başladık. "Mavi sana ne yaptılar? Bir şey yedirdiler mi veya bir ilaç verdiler mi?" Yutkundum. "Hayır. Sadece Selim denen adam dövdü beni." "Başka yerinde yaralar varmı? Morluk falan?" "Kollarım ve bacaklarım da var. Birde karnımda. Karnımı tekmeledi." Hepsi sustu. Sonra aklıma gelmişti. Düşünceli bir şekilde konuşmaya başladım. "He. Birde kafamı duvara çarptım 3 kere. kanamıştı en son sanırım. O yüzden bıraktı beni." "Anladım." Dedi Özgür ve suçluymuş gibi baktı. "Mavi ben öz-" derken sözünü kestim. "Özür dilemene gerek yok, gerçekler" dedim ve gülümsedim. Acı bir tebessüm vardı yüzümde. Ben güçlü değildim sadece güçlü gibi davranmak zorundaydım. Bir Ölü Gibi değil. Çünkü asıl Ölü Gibi olan bedenim değildi, benim ruhum Ölü Gibi'ydi.
Hepsi bana karşılık vererek gülümsedi. Yüzlerinde gurur vardı. "Kolyeni çıkarmamışsın" dedi Yağmur konuyu kapatmak ister gibi. Ulaş güldü. "Buradayım çünkü." Dedi bana bakarak. Bende ona baktım. "Her zaman." Diye devam etti cümlesine. "Her zaman" diye fısıldadım onu tekrarlayarak. Sonra önüme döndüm. Tostumu yemeye devam ettim. Ecem ve Armağan gülüyordu. Sonra diğerleri de gülmeye başladı. Tek ben ve Ulaş gülmüyorduk. Armağan gülerek konuşmaya çalıştı. "Ulaş böyleyse bir hayır vardır bu işte." Dedi. Serhat "İlk defa sana bu kadar hak veriyorum Armağancım." Dedi gülerek. Ulaş dişlerinin arasından konuştu. "Ben sana birazdan daha fazla hak vereceğim Serhatcım." Daha fazla kahkaha atmaya başladılar. Ulaş yerinden kalkıp Serhat'a yöneldi. Serhat ani bir refleksle koşarak kaçtı ve Ulaşta onu kovaladı. Özgür ve Armağan da peşlerinden gittiler. Ayağa kalkıp tabakları toplamaya başladım. Ecem, Yağmur ve ben mutfakta ki işlerimizi bitirip içeri geçtik. Serhat ve Ulaş hala birbirlerine sataşıyorlardı. "Ya olm tamam aldım dersimi enseme vurup durmasana!" "Ben istediğimi yaparım Serhat." "O istidiğini yipir sirthit" Armağan'ın taklidine yüksek sesli bir kahkaha attım. "Armağan!" "Ay buna da şaka yapılmıyor ya!" "Yapma dediysem yapma!" "Yipma didiysem yipma" diye taklit ettim birden. Armağan bana bakıp Ulaşa kapak işareti yaptı. Serhat bağırdı "Aferin kız!" "Mavi!" Dedi sinirlenmek isteniyormuş gibi "Efendim Ulaş." Dedim hiçbir şey olmamış gibi bende. "Mavi bence bulaşma onun kızlara ayrı bir işkence taktiği var." Dedi Yağmur gülerek. "Neymiş o?" Dedim Ulaşa bakarak. "Gıdıklarım" dedi kısık bir sesle. "Ne yaparsın, Ne yaparsın?" Ciddi olmadığını biliyordum. "Mavi kaşınma bence!" Ulaş ayağa kalkıp yanıma gelmeye başladı. Koltuktan hızlıca kalkıp koşmaya başladım. Hepsi kahkaha atıyordu. "Ulaş saçmalama!" Dedim gülerek. "Ben gayet ciddiyim." Dedi sakince. Serhat'ın arkasına koştum. "Ya korusana beni!" Dedim Serhat'ın omuzlarından tutarak. "Bu yükü ben üstlenemem Mavicim" Ulaşa baktım. "Serhat'ı gıdıkla!" Dedim yalvarıyormuş gibi. "Nolur! Hem o daha çok kaşındı!" Ulaş gülüyordu. "I-ıh." Dedi itiraz ederek. "Ya Ulaş bi git!" Dedim bağırarak. Sonra aklıma bu gün geldi "Ama ben yaralıyım!" Dedim yalvararak. Ulaş gülüyordu yine. "Tamam tamam otur şuraya." Dedi ve koltuğu işaret etti. Sonra geri yerine oturdu. "Bak bak ayrımcılığın son evresi bu!" Dedi Özgür. Özgür'e dil çıkardım. "Şımarık." Dedi dalga geçerek. "Ağla." Dedim gülerek. Oda gülüyordu. Yerime oturdum. Telefonumu elime aldım. Ecem şarkı açıyordu. "Ne açayım?" Sonra ilk gördüğü şarkıyı açtı melodisinden tanımıştım.
Birileri Anlatsın Bana-Yedinci Ev
"Hadi kalkın ya dans edelim!" Dedi Ecem. Sonra Yağmur ayağa kalktı. Ardından Armağan kalktı. Ecem Özgür'ün elinden tutup ayağa kaldırdı. "Aaa aşkım sen olmazsan olmaz!" Dedi Armağan Serhat'a. Serhat ayağa kalktı ve Armağan'ın ensesine vurdu.
"Hayatın içinde bir aşk buldum..."
"Birileri anlatsın bana, aşk daha neler ister!"
"Sevilmeden bitecek mi bu rüya?"
"Bu adam seni ister!"
Onlar şarkıya eşlik ederken ben sadece onları izlemek ile yetiniyordum. Ecem yanımıza geldi. "Ya hadi kalkın! Ulaş! Mavi!" Dedi kafamı olumsuz anlamda salladım. Hiç dans edesim veya şarkı söyleyesim yoktu. "Aşk olsun!" Dedi Ecem. "Ulaş küserim bak." Ulaş Ecem'e masum bir şekilde baktı. "Küüüss-" derken Ulaş ayağa kalktı. Ve bana elini uzattı. "En son dans ettiğimiz de ki gibi olmaz merak etme" dedi. Ecem sabırsızca bana bakıyordu. Ulaş'ın elini tutup ayağa kalktım. Onlar şarkıya eşlik ederken ben onları izliyordum. Şarkı bitmişti. Sonra Ecem farklı bir şarkı açtı. "Bizim şarkı değil mi bu!" Dedi Özgür sevinerek. "Evet!" Dedi Armağan. Şarkı başlamıştı.
"Karanlığa çak bir kibrit, ruhunu ver ver ateşe"
"Omuzunda hayatın yükü, yüzünü dön. Dön güneşe"
"Güneşe bir el ateş ettik, bilemedik kendimizi erittik"
"Ayakkabımız yırtıktı ama dikenli yolları koşarak geçtik"
Hepsi bağıra bağıra şarkıya eşlik ediyordu. Bu sefer Ulaşta onlar ile şarkıyı söylüyordu. Çok güzel gözüküyorlardı. Gerçekten bu onların şarkısıydı.
"Ah nerede bizde ki eski neşe"
"Bile bile daldık ateşe, kimse tutmadı elimizden"
"Her bela geldi peş peşe!"
Armağan gelip beni etrafımda döndürdü. "Bu bizim şarkımız. Ve sende bizdensin" ona tebessümle baktım. Bu bizim şarkımızdı bundan sonra. Katiller adlı grubun şarkısı...
"Aaa! Unuttuk!" Dedi Ecem ve şarkıyı kapattı. Beni işaret etti. Şaşkınlıkla onları izliyordum. Armağandan "hee!" Diye bir ifade çıktı. Ecem içeri koştu. "Oturalım o zaman" dedi Özgür toparlamak istercesine. "Ne oldu?" "Hiç bir şey" sonra Ecem elinde orta boylu bir kutuyla geri geldi. "Mavi." Dedi ve yutkundu. Sonra hepsi ayağa kalktı. "Efendim" dedim tebessümle ama hala şaşkındım. Sonra Özgür konuştu. "Bu bizim sana grupça bir hediyemiz." "Bu nedir?" Dedim ve güldüm. Kutuyu bana uzattı. Açtığımda karşımda bir küçük kutu ve elma şekeri vardı. "Elma şekeri..." dedim duygulanarak. "Ulaş sayesinde." Dedi Serhat. Ulaşa gurur ile baktım. Anlamlıydı. Peki o kutuda ne vardı. Kutuyu elime alıp elma şekerini koltuğa bıraktım. Açtığımda karşımda ufak bir mavi boncuk olan ip bileklik vardı. Hepsi kollarını açtı. Hepsinde farklı renklerde aynı bilekliklerden vardı. "Bizde herkesin bir rengi vardır. Mesela Ecem pembe, Yağmur mor, Serhat yeşil, Armağan sarı, Ulaş siyah, ben turuncu ve sen mavi" dedi Özgür. Serhat konuşmaya başladı. "Her ışığa çıktığında mavi renk oluyordu bizim bilekliklerimiz. Ve sende bizden olunca ne kadar anlamlı bir tesadüf olduğunu fark ettik." Dedi. Gözlerim dolmuştu. Çok çok anlamlıydı. Fazlaydı. "Peki benimkisi ne renk olacak?" Dedim sorarcasına. "Denemedik, sen gör istedik." Yağmura olumlu anlamda başımı salladım. Ecem'e döndüm. Ve ona sıkı sıkı sarıldım. "İyiki varsınız." Dedim fısıldayarak. "Sende" dedi oda aynı şekilde. Sonra teker teker diğerlerine de sarıldım. Yağmur hariç tabi. Onunla tokalaştık. Ulaş kutudan bilekliği çıkarıp bana yöneldi. "Takabilir miyim?" "Tabiki." Dedim ve bileğimi açtım. Nazikçe bilekliği açtı ve koluma taktı. "Ben uyusam olur mu?" "Tabi. Çık yukarı." Dedi Özgür. Kafamı onaylarcasına sallayıp elma şekerimi koltuktan aldım. Bana güldüklerinde koşar adımlarla yukarı çıktım. Kapımı kapatıp yere oturdum ve kapıma yaslandım. "Allahım ne olur onlar beni bırakmasın..."
"Dayanamam...yapamam..."
"ne olur bana bunu yaşatma...bana bunu yapma..."
Kendi kendime fısıldıyordum. Bu zamana kadar sevdiğim veya seveceğim, sevip bağlanacağım her şey elimden kayıp gitti. Şimdi de bağlanmamak istiyordum. İşte korku tam olarak buydu. Dersini çıkardığı şeylerden korkar insan. Bilmediğin bir şeyden korkmak gerçekten korkaklıktır. Ve ben hiç bir zaman bilmediğim bir şeyden korkmamıştım. Taki şu zamana kadar. Onların gidip gitmeyeceğini bilmiyordum. Ama o kadar çok korkuyordum ki. Bu korkaklıktı. Ama olsun. Bazen yanlış olsa da yeni duyguları tadar insan. Öyle değil mi?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ölü Gibi
Chick-Lit-Ölü Gibi hissediyorum Serhat. +Ölüler hissedemez. -Ölü değil, ölü gibi arasındaki farkı anlaman gerek. +Biz hep ölü gibiydik o zaman. -Aynen öyle. ------------------------------ Bir genç kızın, 6 kişilik bir katil grubunu yakalaması ve ardında...