37. Ümid misin yoksa Ümidin katili mi?

66 21 0
                                    

Evimize gelmiştik, herkes uyuyordu ve saat 03.43'tü. Uyuyamamıştım. Durup durup camdan aşağı bakıp, birinin gelip gelmeyeceğine bakıyordum.
Artık odadan çıkmaya karar verdim. Küçük adımlarla koridorda yürüyüp aşağı indim. Mutfağa girip kendime kahve hazırladım. Camın kenarında ki koltuğa oturup üstüme bir örtü serdim. Havada ışıldayan ay tüm şehri aydınlatmaya hazırdı. Evde ki ışıklar kapalıydı. Kahvemi yudumluyor ve sadece düşünüyordum. Sizce düşünmek iyi mi gelirdi insana? "Uyuyamadın mı?" Dedi arkadan kısık bir ses. Arkamı döndüğümde karşımda Ulaş duruyordu. "Evet, uyku tutmadı." Dedim sessizce. Gelip yanıma oturdu. "Niye haber vermedin?" "Uyandırmak istemedim." Olumlu anlamda başını salladı. "Yarın evime gideceğim sabah, kahvaltıya kalmayacağım. Benimle gelmek ister misin?" Diye sordu. Ulaş'ın evini merak ediyordum ve tabiki bu teklifi kabul edecektim. "Tamam." Dedim sadece. "Uyuman lazım ama, yarın bayılma bir de" dedi ve yüzünde alaylı bir gülümseme belirdi. Gözlerim dudaklarına kaydı. Maviii!! Bizde buradayız canımın içi! Ulaş'ın yüzünde muzip bir gülümseme belirdi. Sonra gözlerine baktım. "Ne gülüyorsun ya." Dedim utanarak. Hala gülümsüyordu. Koluna vurdum. "Gülme." Dedim, şimdi bende gülüyordum. Gülmeye devam etti. "Ya! Gülmesene!" Dedim sitemle. Sonra ayağa kalktım. "Ben uyuyacağım." Dedim ve merdivenlere yöneldim. Tam ilk basamağa basacakken başım öyle bir zonkladı ki bir yere tutunmak zorunda kaldım. Gözümün yer yer kısımları kararıp geri kendine geliyordu. Dışarıda ki sesleri duymamaya başlamıştım. Sonra yavaş yavaş kulağıma bir ses geldi. "Mavi!" Diye. Gözlerimi açtığımda Ulaş yanıma gelmişti ve kolumdan tutuyordu. Dayanamayıp yere çöktüm. Merdivene oturdum. "Başın mı dönüyor?" Cevap veremedim. "Mavi?" Sonra kafamı kaldırdım, hiç bir şey olmamış gibi ona baktım. "Bir şey olmadı. İyiyim." Deyip ayağa kalktım. Oda eğildiği yerden kalkıp bana anlamsız gözlerle baktı. "Emin misin?" Dedi. "Evet. İyi geceler." Deyip merdivenlerden yukarı çıktım.

Sabah sabah telefonuma gelen gıcık mağaza mesajlarından dolayı uyanmak zorunda kaldım. Telefonuma baktığımda saat 9.56'ydı. Yatağımdan kalkıp lavaboya girdim elimi yüzümü yıkadım ve odamdan çıktım.
Aşağı indiğimde Armağan, Yağmur ve Ecem dışında koltukta oturuyorlardı. Hepsinin kafası bana çevrildi. Konuştukları konuyu kapatıp bana bakmaya başladılar. Merdivenlerin hepsini bitirip yanlarına oturdum. "Günaydın." Dedi Özgür. Ona başımla karşılık verdim. "Hazırlanmamışsın?" Dedi Ulaş. Biraz düşündükten sonra aklıma geldi, Ulaş'ın evine gidecektik. Elimi başıma götürdüm, "Unutmuşum." Dedim. Bana dünyada ki uzaylıymışım gibi bakıyorlardı yine. "Niye öyle bakıyorsunuz?" Dedim sorarcasına. "Hasta mısın sen?" Dedi Özgür. Olumsuz anlamda başımı salladım. "Kötü mü gözüküyorum?" Dedim. "Hadi hazırlan, çıkalım." Dedi Ulaş beni duymamış gibi. Ayağa kalkıp hızlı adımlarla odama çıktım. Dolabımdan koyu yeşil bir kargo pantolon ile bir buluz alıp üstüme giydim. Saçlarımı açıp taradım ve ufak bir çanta alıp odamdan çıktım. Aşağı indiğimde Ulaş salonda yoktu. Ecem ve Yağmur uyanmıştı. "Ulaş nerede?" Dedim Yağmura bakarak. "Toplantı odasındalar Özgür ile." Dedi Ecem. Yağmur Ecem'e dönüp sinirli bir şekilde baktı. Sanki bunu öğrenmemem gerekiyormuş gibi. Olumlu anlamda başımı sallayıp toplantı odasına yöneldim. Kapıyı çalmadan içeri girdim. Özgür ve Ulaş'ın ani bir şekilde aynı anda bana döndü. "Geliyorum." Dedi Ulaş bana bakarak. "Ne konuşuyorsunuz?" Dedim. Özgür başını öne eğdi. "Öyle, normal bir konu?" Dedi Ulaş geçiştirir gibi. Kapıyı kapatmadan odadan çıktım. Bahçeye inip derin nefesler aldım. Sonra yanımda bir rüzgar esti. "Geldim." Dedi Ulaş. Ona bakmadan arabaya doğru yürüdüm. Kapıyı açtığı an yan koltuğa bindim ve emniyet kemerini taktım. Yola çıkalı tam 14 dakika 54 saniye olmuştu ve biz hiç konuşmamıştık. Ulaş ara sıra bana bakıp yoluna başını geri çeviriyordu.
"Böyle susacakmıyız bütün gün?" Dedi Ulaş'ın boğuk sesi. Ona başımı çevirdim. "Bilmem." Arabanın sessizliği onu da rahatsız ediyordu. "Amcan eskiden bir polismiş." Dedi konu açmak ister gibi. "Evet, emekli olmuş." Dedim soğuk bir sesle. "Mavi." Ona başımı geri çevirdim. "Bütün gün böyle mi davranacaksın?" "Benden bir şeyler saklamanızdan nefret ediyorum." Dedim ve başımı yola geri çevirdim. "Bu durumda ben ve siz diye ayrılıyoruz Ulaş. Hani biz bir gruptuk ve ben de sizdendim?" Kaşlarını çattı. "Öylesin zaten." Dedi. "Ama siz benden sürekli bir şeyler saklıyorsunuz ve bu durumda biz değil siz ve ben oluyoruz." Dedim. Haklıydım. "Senden bir şey saklamıyoruz Mavi." Güldüm. "Ecem nerede olduğunuzu söyleyince Yağmurun kaş göz yapması, ne yaptığınızı sorunca Özgür'ün başını eğmesi. Ben de bunları anlamıyorum değil mi Ulaş?" Ufak bir iç çekti. "Alara hakkında araştırma yapıyorduk Özgür'le. Yanlış anlamışsın." Dedi. Bu ne sakinlik ya! O sırada mor çiçeklerin olduğu bir sokağa girmiştik. Ulaş ilk bulduğu yere arabayı park etti. Arabadan indik ve bu sefer yürümeye başladık. "Burası mı mahallen?" Dedim. Etraf çok hoştu ve çok güzel bir hissi vardı. Bunlar gülümsememe neden olmuştu ve Ulaş da gülümsüyordu. "Evet, beğendin mi?" Dedi. "Çok güzel." Dedim, ona değil etrafa bakıyordum ve bir an göz göze geldik. "Evin nerede?" Dedim merakla. Sonra Ulaş durduğu yerin sağ tarafını işaret etti. Mavi renkli bir kapı vardı ve Bahçeli tek katlı bir evdi. Kapıyı ufak bir anahtar ile açtı. İçeri girdiğimizde bizi yeşil bitkiler karşıladı, bir askılık vardı ve üstüne montumuzu astık. Yavaş yavaş içeri geçtik. Bir L koltuk vardı salonda, ayrıca yeşil bitkiler devam ediyordu. Güzeldi hemde çok. Etrafta kitaplar vardı, bir kaç DVD ve kaset de vardı. Sanırım eski ve açık renkli şeylere zaafı var.
"Yani, küçük bir ev ama idare eder." Dedi. Ona döndüm. "Daha farklı hayal etmiştim." Dedim gülerek. Kaşlarını mutlu bir şekilde çattı. "Nasıl beklerdin?" Güldüm. "Böyle siyah duvarlar falan beklerdim senden, veya böyle yarasaların uçtuğu bir sokak." Dedim dalga geçerek. "Öyle mi?" Dedi gülmemeye çalışarak. "Öyle." Dedim.
Kahvaltı hazırlamaya başlamıştık. Salatalık doğruyordum. Ulaş da peynir tabağı hazırlıyordu. "Yuvarlak mı doğrayayım yoksa hilal mi?" Diye sordum. Güldü. "Kare prizma doğra Mavi." Dedi dalga geçerek. Koluna vurdum, sonra salatalıkları normal bir şekilde doğramaya başladım. Ağzıma bir tane salatalık parçası attım ve bir tane de Ulaş'ın ağzına verdim. Sonrasında kahvaltımızı hazırlayıp sofraya oturduk. "Elimize sağlık." Dedim ve yemeye başladım. Uzun süreli sessizliğimizi bozmaya karar vermiştim. "Ulaş. Sana bir soru soracağım." Dedim ve boğazımı temizledim. "Sor" dedi içten bir şekilde. "Siz...yani Yağmur,Ecem,Armağan, Özgür,Serhat ve sen. Nasıl tanıştınız?" Bunu beklemiyormuş gibi öylece kaldı. "Neden sordun?" Dedi ve yemeğine devam etti. "Merak ettim." Dedim. Derin bir nefes alıp konuşmaya başladı. "Özgür ile ben yetimhane arkadaşıydık, ve kaçmak için sürekli plan yapıyorduk. Sonra bir gün kaçtık fakat çok uzaklara gitmeye korktuk. Daha küçücüğüz sonuçta, 5-6 yaşlarımızdayken. Kaçmayı bile nasıl düşündük bilmiyorum." Dedi ve devam etti. "Yetimhane de sevmezlerdi bizi ne müdürü ne hocaları ne de çocuklar, kime sevmezdi. Daha doğrusu orada sevgi kavramı yoktu. Ve sonrası dediğim gibi kaçtık. Çok yağmur yağıyordu o gün. Bir yere sığınmamız gerekiyordu ve bir yer gördük, kapısında bir çocuk oturuyordu. Ev gibi değil de bir sığınma bölgesi gibi. O zamanlar terk edilmiş ufak bir market deposuydu. Çocuğun yanına gittik ve bize cebinden bir çakı doğrulttu. Serhat." Dedi ve gülümsedi. Sanki eskiyi hatırlamak ona hem acı hemde ufak bir tebessüm veriyordu. Bende gülümsedim. Ve tekrar devam etti. "Sonra yanına biri daha geldi. Armağan. Onu durdurdu ve çakıyı elinden aldı. Onlara sığınmamız gerektiğini anlattık ve bizi içeri aldılar. İçeride 4kişi yaşıyorlarmış meğer. Bir Ateş yakmışlardı. Biz onlarla iki gün boyunca kaldık, ne geçmişimizi anlattık ne de muhabbet ettik. Bir gram ses çıkmadı kimseden. Sonra bize nereden geldiğimizi sordular, anlattık. Ve bize onların yanında kalabileceğimizi söylediler. Gideceğimiz bir yer olmadığı için kabul ettik." Dedi. 5 yaşında 6 çocuk ve 5 yaşında 6 kırık kalp. Acıyan ve kanamaya devam eden yaralar. Belki de yaraları saran sargı bezi değildir ha? Ulaş devam etti. "Günlerden bir gün deponun kapısı çaldı, korkuyla kapıya yöneldik. Bir kız çocuğu, üstü berbat bir halde ve soğuktan tir tir titreyen. Yağmur." Dedi. Ona anlamaz gözlerle baktım. Az önce içeride 4 kişi olduğunu söylemişti. Fakat Yağmur onlardan değilse, bir kişi fazla olmalıydı. "Ama az önce 4 kişi dedin?" Diye sordum. Biraz düşünüp duraksadı. Gözlerini tekrar bana çevirdi. "Karıştırmışım" dedi kendine aykırı bir sesle. Gergindi. Ardından tekrar bir nefes alıp devam etti. "Çok kötü bir halde olduğu için onu da aldık. Ve biz bir aile olduk. Aylar geçti mevsimler değişti ama biz birbirimize ne olursa olsun değişmedik. Onlar benim herşeyim." Dedi gurur dolu bir sesle. "Ben katil olmayı seçtim ve onlar beni yine bırakmadı. Benimle katil oldular ve belki de dünyanın en kötü insanı olacaklarını bile bile beni bırakmadılar. Bu yüzden Mavi, tek aile annen ve baban değildir. Sen kendi aileni kendin bulursun. Sen asıl sen olduğun yerde bir aile kurarsın aslında. Ve emin ol gerçek ailen seni asla terk etmez." Dedi. Bu sözlerin üstüne çıkmak istemedim. Çok anlamlıydı ve belki de bu kelimlerin altında anılar yatıyordu. Başımı sallamak ile yetindim sadece. "Bu gün ne yapalım?" Dedi konuyu değiştirmek ister gibi. "Bilmem." Dedim ve bitirdiğimiz tabakları toplamaya başladım. "Senin işin yokmuydu evde." "Bitti." Dedi. Ona anlamaz gözlerle baktım. "Ne zaman?" "Bir kaç dosya almam gerekiyordu. Çantama koydum." Dedi şaşırmama şaşırır gibi. Sonra beraber masayı toplayıp, koltuğa oturduk. "Ulaş." Gözlerini bana çevirdi. "Efendim." Ufak bir iç çektim, "biz ne yapacağız." Gözlerini kıstı. "Böyle iyi hoş ve ömrümün sonuna kadar böyle kalabilirim ama yapmamız gereken bir çok şey var." Dedim. Ona sormak istiyordum ve kelimleri dolandırıyordum. Çok mu belli oluyordu acaba. "İlk hedefimiz Alara." Dedi. "Onu öldürecekmiyiz." Diye sordum tereddütle. "Evet?" Dedi şaşırır gibi, ama hala sakinliğinden ödün vermiyordu. "Ulaş, ben kardeşimi bulmak istiyorum." Dedim ve duraksadım. "Belki ölü olsa bile mezarını görmek istiyorum." Diye de  devam ettim. Ulaş anlamsız bir şekilde yutkundu. "Bulacağız." Dedi sadece. "Alara'nın ağzından laf almamız gerekecek ve onu yakalamamız için ilk başta onun bizi bırakması gerek." Dedi, sesi bu konuları konuşmak istemezcesine yavaş yavaş kısılıyordu. "Sıktım, özür dilerim." Dedim, çünkü farketmiştim sıkılmıştı. "Gerçekler can sıkar Mavi." Dedi yaşanmışlıklarını göz önüne getirerek. Saçları onu ilk gördüğümden sonra baya uzamıştı, ve saçlarıyla oynamak istiyordum. "Saçların mı uzadı senin?" Dedim gülerek. "Evet, biraz. Keseceğim zaten." Dedi. "Hayır. Kesme." Dedim kızarak. "Neden?". "Saçların çok güzel." Dedim hayran bir şekilde. Gülümsedi, "Evet saçlarımda güzel." Dedi muzip bir ifadeyle. Güldüm. "Yani başka yerlerin de güzel diyorsun." Dedim alayla. Başını olumlu anlamda salladı. "Biraz gurur ya gurur!" Dedim sitemle bu sefer de. Gülüyordu. Bende gülüyordum. Ve sonra bir anda durdum. Ulaş'ın gülme sesini duyamadım, kuş cıvıltılarını da. Gözümün önüne yavaş yavaş siyah lekeler geldi. Ve yine yavaş yavaş söndü. Sonra her şey geri geldi. Kuş cıvıltıları da, Ulaş'ın sesi de. "Mavi." Diyordu endişeyle. Ona bir anda başımı çevirdim. "İyi değilsin sen." Dedi. "İyiyim." Dedim kısık bir sesle. "Bana yalan söylüyorsun." Dedi ve mutfağa gidip bir bardak su getirdi. Suyu kesintisiz bir nefesle içtim. "Ecem'in sağlık eğitimi var. O sana baksın. Yoksa senin yalanlarınla senin ölümünü izleyeceğiz." Dedi bana kızarak. "Ölmem ben. Merak etme." Dedim sakin bir tebessümle. "Kaç gündür var bu? Perşembeden beri değil mi?" Yutkundum. Anlamıştı. "Evet." Dedim tereddütle. Oturuşunu bana yakınlaştırdı. "Neden benden, bizden korkuyorsun Mavi." Dedi ilgiyle. "Korkmuyorum." Dedim bu sefer tereddütsüz sesimle. "O zaman neden bizden bir çok şey saklıyorsun?" Bu sefer ben ona oturuşumu yakınlaştırdım. "Peki siz neden sürekli benden bir şeyler saklayıp, beni aptal yerine koyuyorsunuz?" Dedim sanki son 1 haftanın acısını çıkarır gibi. Ulaş durdu. "Biz seni aptal yerine koymuyoruz. Koymadık da." Dedi tek nefeste. "Korkmanızı istemedim, zaten başınıza yeterince iş açtım." Dedim ve ayağa kalktım. "Mavi. Yanlış yapıyorsun." Dedi. Ona geri döndüm. "Tek yanlışı ben mi yapıyorum Ulaş." İç çekti. "Seninle tartışmak istemiyorum." Dedi ve başını öne eğdi. "Neden bu kadar sakinsin Ulaş? Peşimizde bir çete var ve sen hala çok sakinsin." Cevap vermedi. "Ben sen değilim. Ben senin gibi sakin olamıyorum anladın mı?" "Biliyorum Mavi." Dedi yine sakin bir şekilde. "Eğer ben böyle olmazsam şimdiye kadar hepimiz intihar etmiştik." Diye devam etti tekrar emin bir sesle. Sustum. Ve bir kaç adım atıp lavaboya girdim. Kapıyı kitleyip elimi yüzümü yıkamaya başladım. Sıcak basmıştı, suyu kapatmadan önce başımda bir ağırlık hissettim. Sanki bir kurşun girmiş gibi. Suyu kapatamadım. Yere eğildim, başımı tutttum. "Hayır Mavi, kendine gel." Diye sakinleştirmeye çalışıyordum kendimi. Daha fazla dayanamadım. "Ulaş." Dedim en son kısık bir sesle. Duymadı.
(Ulaş'ın Anlatımıyla)
Mavi uzun süredir banyodaydı. Su sesi geliyordu ve hiç kesilmedi. Ayağa kalkıp kapıyı tıklattım. "Mavi." Diye seslendim. "Mavi. İyi misin?" Ses gelmedi. "Açıyorum kapıyı." Dedim ses vermesini bekleyerek. Ses gelmedi. Kapı kolunu indirdim ama kapı açılmadı. Kitliydi. "Mavi!" Dedim biraz dana yüksek bir sesle. "Ses verir misin?" Vermiyordu. Kapıyı kırmaya karar verdim. Kolumla ittirdim. Ve 3. Kez vurduğumda kapı açıldı. Mavi yerde baygın bir şekilde yatıyordu. Hemen ellerimle başını kaldırdım, ve açık olan sudan bir kaç avuç alıp yüzüne vurdum. "Mavi." "Uyan güzelim." Elimle nabzını kontrol ettim. Atıyordu. Bir avuç daha su alıp yüzüne vurdum. "Mavi!" "Aç gözlerini hadi." Açmıyordu. En son Maviyi kucağıma alıp koltuğa yatırdım. Bileklerine kolonya sürdüm ve elime sürüp koklattım. Yine uyanmadı. Bu sefer Montunu ve çantasını alıp arabaya koydum. Sonra geri dönüp onu tekrar kucağıma aldım. Arabaya bindirdim ve yola çıktık. Ecem'i aradım.
"Alo." Dedim, arkadan Armağan ve Serhat'ın bağırış sesleri geliyordu. "Efendim Ulaşcım." Dedi Ecem. "Ecem, Mavi bayıldı. İyi değil geliyoruz şimdi." Dedim endişeyle. "Ne oldu olm! Su sürseydin yüzüne kolonya koklatsaydın!" "Yaptım Ecem yaptım! Uyanmadı. Aklıma sen geldin. Serum mu hazırlıyorsun ne yapıyorsan yap!" Dedim sinirli bir şekilde. "Sen sakin ol sakın endişe etme." Dedi telaşlı bir sesle. "Tamam yaklaştık zaten 10 dakikaya oradayım." Deyip yüzüne kapattım. "Mavi." Diye seslendim tekrar. Gözlerini hiç açmadı. "Of Mavi! Of!"
10 dakika sonra evin önüne geldik. Arabayı yolun ortasında durdurup Maviyi tekrar kucağıma aldım. Ve koşarak kapıyı çaldım. Yağmur kapıyı açtı. "Gel buradayım!" Diye bağırdı Ecem salondan. Hepsi şaşkınlıkla bize bakıyordu. Maviyi Ecem'in hazırladığı yere uzandırdım. "Nasıl oldu bu." Diye sordu Ecem. Bir andan bir şeyler yapıyordu. "Biz biraz tartıştık. Mavi lavaboya girdi. Musluğu açtı, sonra musluk sesi 10-15 dakika kesilmedi ve bende merak ettim. Kapıyı açtığımda yerde yatıyordu." Dedim. Sanki o ana tekrar gitmiştim. "Yerde kan varmıydı? Başına bir hasar aldı mı?" Düşündüm. "Hayır kan yoktu." Ecem Mavinin koluna bir iğne takıp kan aldı. "Serhat şuradan kolonyayı ver." Dedi. Serhat koşar adımlarla kolonyayı aldı ve Ecem'e verdi. Ecem eline kolonya döküp Mavinin burnuna koklattı. Sonra Mavi öksürmeye başladı. Herkes tam bir oh çekecekken bir şey oldu. Mavinin ağzından kan gelmeye başladı. Ecem Maviyi doğrulttu. Tam yanlarına gidecekken Özgür kolumdan tuttu. "Ecem ne oluyor!" Dedim sitemle. Ecem şok içinde bize döndü. Ve Mavinin ensesinden bir şey çıkardı. Bir raptiye gibi bir şeydi. "O ne?" Dedi Özgür. "Bunu Maviye kim taktı?" Dedi Ecem. "O ne Ecem!" Dedim sitemle. "Bu Mavinin kan damarlarına giden bir ilaç. Neredeyse hepsi vücuda enjekte edilmiş. Denge bozukluğu bilinç kaybı ve benzer şeyler yapıyor bu" dedi korkakça. "Alara..." dedi Armağan. Ona baktım. Sinirli bir şekilde kapıya yöneldim. Serhat arkamdan geldi ve kollarımdan tuttu. "Ulaş! Sakın!" Derin bir nefes aldım. "Ona zarar verirsen elinden saçmalıktan başka hiç bir şey gelmeyecek!" Diye bağırdı. "Bu kızın çektiği yetmedi mi! Her gün karşımda güçlü duruyormuş gibi oynadıkça kalbim parçalanıyor benim Serhat!" Diye bu sefer ben bağırdım. "Ulaş!" Dedi uyarıcı bir tonda Özgür. "O kaltak bu dünyada hava solumayı bile hak etmiyor!" Dedim ve Serhat'ın kolları arasından ayrıldım. "Sonuçlar geldi Ulaş!" Dedi Yağmur dayanamamış gibi. Durdum. "Ne sonuçları?" Dedim anlamayarak. "Mert Efe Tekinin katili bizmiyiz öğrenme zamanı geldi." Dedi ve gözünden bir damla yaş geldi. Ona şok içinde baktım.
Ulaş sevdiği kadının tek ümidinin katili miydi?
Yoksa Ulaş sevdiği kadının bir diğer ümidi miydi?

Ölü Gibi Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin