Bankta öylece oturmuş ve artık gerçekleri kendime yedirmeye başlamıştım. Gerçekler acıdır Mavi... evet gerçekler gerçekten acıdır. Tam tamına 6buçuk saattir burada kendi kendime delirmek üzereydim. Hala gelip şaka demesini bekliyordum. Arkama esen rüzgarı bile onun kolları sanıyordum. Belki gelir sarılır ve kulağıma şaka yaptım der diye. Demedi. Demeyecek. Güneş denizin üstünden batmaya başlıyordu. Gün bitiyordu. Telefonum çalmaya başladı. Arayan Armağandı yerimden kalkıp eve gidecek halim yoktu. Burada uyuyabilirdim. Belki uyursam unuturum. O kabustan kalkarım. Gerçekleri görmen lazım Mavi. Telefonu açıp kulağıma götürdüm. "Efendim" dedim burnumu çekerek. "Mavişim mavilendim, kapına kilitlendim" "Armağan..." dedim ve gülümsemeye çalıştım. "N'aber Maviş" ne diyecektim. Yalan mı söylemeliydim. Sanırım evet. "İyiyim sen" "bende" "eee neredesin sen" "neden sordun?" "Sesler geliyor da" "yoksa hala Yağız ile sahilde misin?" "Yok, yani sahildeyim ama o gitti" "seni orada bırakıp gitti, inanmam." Ah Armağan, o beni tek burada değil temelli bıraktı. "Armağan..." "Efendim Maviş" "Sen neredesin şu an" "bizimkiler ile kahve içtik şimdi eve geçiyorduk." "Ben... iyi değilim. Beni almaya gelirmisiniz." "Ne oldu Maviş! Bir yerine mi bir şey oldu!" "Hayır, hayır." "Kalkacak halim yok ve... neyse anlatırım." "Tamam bekle geliyoruz" dedi ve kapattı. Yine onlar vardı. Bu yola insan öldürmek ve masum insanları kurtarmak için çıktım. Sanırım emeklerimin karşılığını her geçen gün alıyorum. Onlar her geçen gün kalbime daha çok yer ediniyorlar. Ve bende her geçen gün daha çok onlardan biri oluyorum. Ağzıma gelen tuzlu su tadı ağladığımı anlamama neden oldu. Onlara bağlanmamam lazımdı. Ya onlarda giderse. Daha çok ağlamaya başladım. Beni böyle görmemeleri gerekiyordu ama gözlerim ağlamamdan hiçte şikayetçi değildi. Kollarımı bacaklarıma koyup kafamı ellerimin arasına aldım. Saçlarımı sıkmaya başladım. Sırtımda bir el hissettiğimde kafamı kaldırdım. Ulaş bana bakıyordu. Hemen burnumu çekip gözlerimi silmeye çalıştım. Ayağa kalktığımda ona bakmıyordum. "Mavi." "Hı?" Dedim ona bakmadan. "Yüzüme bak." Kafamı kaldırıp gözlerine baktım. "Ulaş..." "Ne oldu böyle?" "Sen kaç saattir burada yalnızsın? Neden bizi aramadın?" "Ulaş..." "Yağız ne dedi sana? Yoksa kavga mı ettiniz?" "Gitti..." sesim kısık kısık çıkıyordu yine. "Nereye?" "Antalya'ya. Beni bıraktı. Terk etti. Oda terk etti." "Ağlama bu sana hiç yakışmıyor" "Ama Ulaş... o gitti" gözlerimden akan yaşlar durmuyordu. "Bana... bana söz vermişti. Hep buradayım demişti. Ulaş.Beni yalnız bıraktı.O gitti. Bir daha gelmeyecek." "Sen yalnız değilsin." "O seni kaybetti. Bu tercihi yapabiliyorsa o onun vicdanına kalmış" "Ulaş... o beni bırakamaz. Bırakmamalı. Uyanmak istiyorum. Bu kabustan uyanmak istiyorum!" Ellerim titriyordu ve havada öylece kalmıştı. Ulaş sıkıca ellerimi tuttu. "Mavi... sakin olman gerek." "Ulaş ben... ben yapamam. Bittim ben. Ulaş. Ne yapacağım!" Kriz geçiriyordum, yine. Panik atağım vardı. Ve bunu o bilmiyordu. Nefes alamamaya başladım. Boğazımı tuttuğumda Ulaş bana kaşları çatık bir şekilde bakıyordu. "İyi değilsin sen" "benim..." "panik atağım var..." "Tamam. Gel otur. Sakin ol. Bana bak" "Sizde beni bırakacaksınız..." "Mavi, beni dinle." "Babam gibi hepiniz teker teker gideceksiniz..." "Hayır! Bak bana. Bak. Buradayım. Onlar da. Biz buradayız ve hep olacağız. Senin o güzel gözlerinin ve güzel yüzünün bir daha o göz yaşlarına marus kalmasına izin vermeyeceğiz." "Oda öyle demişti..." "ben o değilim Mavi." "Yağızda babam için ben o değilim demişti." Sustu. Bana derin derin baktı. "Ulaş o benim çocukluğumdu...beni terk edenlere karşı sırtımı sıvazlayan oydu...şimdi kim sıvazlayacak sırtımı. Seni koruyandan korunman gerekse ne yapardın." Sonra çenemi tuttu ve kaldırdı. Sonrasında da sıkı sıkı sarıldı. "Sana söz veriyorum. Belki bir Yağız olamayabilirim ama hep yanında olacağım. Gerekiyorsa dünyanın en kötü insanı ol ama her zaman yanında olacağım." Ondan geri çekildim bana şaşkın bir ifade ile bakıyordu. "Bunu yapma." "Neyi?" "Sana bağlanmak istemiyorum" "Mavi. Hadi arabaya gidelim." Onu dinleyerek arabaya doğru yöneldim. Göz yaşlarımı siliyordum. "Onlardan kaçmana gerek yok." Arabaya yaklaştığımızda hepsi teker teker arabadan indi. Armağan bana doğru geldi "Maviş! Ne oldu sana!" Deyip sarıldı. "Anlatacağım söz." Sonra benden ayrılıp gözlerini bana dikti. Sonra gözlerim diğerlerine kaydı. Bana bakıyorlardı. Ecem yanıma geldi ve kolumu sıvazladı. "Kim sana bunu yaptıysa haddini bildireceğiz. Korkma." "Sonra diğer yanıma Yağmur geldi. "Anneni aramamı ve bu gün de bizde kalmanı ister misin?" Ardından Özgür geldi "orası hepimizin evi." Ve sonra da Serhat "Yani seninde evin ve istediğin zaman gelebilirsin" dedi ve gülümsedi. Hepsi gülümsüyordu. Tabi benimde yüzümde acı bir tebessüm vardı. Serhat yanağımdan bir makas alıp Ulaş'ın yanına gitti. Yağmur da annemi arıyordu. Ardından arabaya binip eve doğru yöneldik. Camdan bakarken gözlerim dolmuş ayaklarım titriyordu. Yanımda Özgür vardı. Elini bacağıma koydu. "Sakin ol" ona bakıp gülümsedim. Tüm yol boyunca düşünüp durdum. Onlar konuştu. Ben konuşmadım. Ve eve geldik. Evimize. Eve girdik ardından hepsi etrafımda durup bana baktı. Armağan arkama geçip gözlerimi kapattı. "Ne oluyor?" "Korkman gereken bir şey yok Maviş." Ardından diğerleri önden ve bende gözlerim kapalı bir şekilde Armağan ile arkalarından yukarı çıktık. Ve bir kapı açıldı. İçeri girdik. "Gözlerimi ne zaman açacaksınız." Ecem fısıldadı "3 deyince" "1" hepsi heyecanlı heyecanlı bağırıyordu. "2" ve "3" dediğinde gözlerimi açtım. Karşımda kocaman bir yatağın,bir çalışma masasının,bir boy aynasının olduğu. Sarmaşıklar ve plaklar ile süslenmiş duvarlar aynı zamanda küçük renkli ışıkların da olduğu bir oda. Hepsi bana dikkatli bir şekilde bakarken bense ağzım açık hayran kalmış bir şekilde odaya bakıyordum. Burası benim odam olmalıydı. Çünkü fotoğraflarımın asılı olduğu bir fotoğraf ipi bile vardı. "Burası... çok güzel" dedim kamaşmış gözlerle. "Siz mükemmelsiniz." Şimdi ise hepsi gülüyordu. "Beğenmene sevindik" dedi Yağmur. Sonra Ecem yanıma gelip bana sıkı sıkı sarıldı ardından Yağmur geldi sonrasında Armağan ve daha sonrasında Özgür ile Serhat. Hepsi ile teker teker sarıldım. Sonra Ulaş'a bir adım yaklaştım ve "teşekkür ederim, herşey için" dedim. Sonrasında beni kendine çekip sarıldı. "Ne demek" dedi ve geri çekildi. Ve tekrar aşağı inip salona oturduk. Ecem hepimize kahve yapmıştı. Herkes kahvesinden bir yudum alıp bana döndü,sessizliği Armağan bozdu "anlatmak istermisin Maviş?" Ona döndüm ve sonrasında hepsine teker teker baktım. Hepsi bana merak dolu bakıyordu. "Anlaşıldı, anlatıyorum" dedim ve Yağız ile aramızda geçen konuşmayı anlattım. Hepsi bana şok içinde bakakalmıştı. "Gitti... yani artık tek siz ve annem kaldı" "Baban yaşıyormu?" "Her sene bana doğum günlerimde kartpostal gönderiyor. Buda yaşadığının bir göstergesi" Serhat'ın sorusuna verdiğim yanıt ile hepimizin modu düşmüştü. Bunu düzeltebilecek tek kişi vardı aramızda ve oda hemen konuyu değiştirdi. "Doğum günün ne zaman Maviş. Başak burcuyum demiştin." Başımı öne eğerek Armağan'a yanıt verdim "12 Eylül. Doğum günlerimden pek hazetmem" sahi ya yarın benim doğum günümdü. "Nasıl yani, sevmezmisin pasta falan" dedi Ecem. "Her geçen bir yıl sonunda onlardan bir yıl daha fazla ayrı kalmış olmak çocukluğumdan beri beni hiç sevindirmedi." "Ayrıca pastam da hiç olmadı, ve olmasına da gerek yok." Ardından Özgür konuştu "artık o geçen senelerde bizimle olan arkadaşlığına bir yıl daha ekleyeceksin" "Evet" dedi Serhat. Saat gece 23:42ydi saatin tik tak sesleri sinirimi bozuyordu. 10 dakika sonra sessizliği Ecem ile Yağmurun ayak sesleri bozdu şimdi saat 23;52ydi sonrasında Özgür ve Serhatta ayağa kalktı ve gitti. Uyumaya mı gidiyorlardı. Sonra Armağan kalktı. Ve Ulaş ile baş başa kaldık. Ardından ayağa kalktı ama gitmedi. Bir plak aldı ve plak çalara koydu. Sonrasında bana yaklaştı şarkı O Children'dı bana elini uzattı ve dans etmem için beni ayağa kaldırdı. "Ulaş?" Soran gözlerle ona bakarken saat 23.56ydı "şşş." Dedi ve susmamı işaret etti. Ardından sağ elini belime koydu ve sol elimi tutup dans etmemi sağladı. Beraber dönerek ve sağ sol giderek dans ediyorduk. "Demek doğum günlerini sevmezsin?" Dedi duyabileceğim şekilde. "Evet" saat 23.59du "ya bundan sonra seversen." "Nasıl yani?" Dediğimde saatten ses geldi gece yarısı olmuştu. Saat 00.00dı Bana gözleriyle arkamı işaret etti. Arkamı döndüğümde Ecem'in elinde el yapımı bir pasta'nın üzerindeki uzun mumlar,ve diğerlerinin gülümsemesi benim gözlerimin dolmasına neden olmuştu. Ulaş arkamda duruyor onlar ise karşıdan bana bakıyordu. Hepsi kocaman tebessümleri ile o kadar güzel gözüküyorlardı ki. Arkadaki O Children şarkısı yüzünden bir film sahnesi gibiydik. Gözümden bir damla yaş geldiğinde hepsi o şarkıyı söylemeye başladı "Hey little train! We're jumping on! The train that goes to the Kingdom." "We're happy,Ma, We're having fun." Şarkı o kadar güzel di ki. Veya şu an o kadar güzel di ki anlatamam. Bazılarınız bu şarkıyı Harry Potter'dan bilir bazıları da gerçekten dinleyicidir. Onların hepsi bu şarkıyı içten söylüyorlardı. Plaktan gelen cızırtı sesleri ile şarkının bittiğini anladık. Ardından Armağan "İyiki doğdun, iyiki aramıza geldin be Maviş! dedi. Ona sıkıca sarıldım. "Bu yaşımda ki en eğelenceli şey sensin Armağan" dedim ve gülümsedim. Ecem'in sesi duyuldu ardından. "Biz?" Dedi ve güldü. Sonrasında onlara döndüm ve gidip Ecem'e sarıldım. "Sende bu yaşımdaki en güzel şeysin." Dedim. Gülümseyerek ondan ayrıldım ve Özgüre döndüm. Bana sarıldığında ona da "sende en yakışıklı olansın" dedim gülerek ondan da ayrıldığımda Yağmur bana baktı. Ona gülümsedim ve "sende en akıllısı" dedim. Ona sarılmadım. O sarılmayı sevmez. Ve Serhat'a döndüm. "Sende en sakini desek olurmu acaba" dedim ve aynı gülümsemem ile ona sarıldım. Sıra Ulaş'a gelmişti. Arkamı dönüp ona baktım. "Sende en güvenilir gözlü olansın" dedim ve ona da sarıldım. "Sadece bu yaşımda değil tüm yaşlarımın en güzel gözlü olanısın" diyerek fısıldadım. Gülümseyerek ondan da ayrıldım. Ardından Özgür "Hadi mumların eridi prenses" "prenses değilim ama mumları üfleyebilirim!" Dedim ve hepsi de gülerek yanıma geldi. Mumları üfleyecekken Yağmur "Hey! Dilek tut!" Diye bağırdı. O an gözlerimi kapattım ve içimden "Nolur babam karşıma çıkmasın" dedim. Şu sıralar bunu hissediyordum. Sanki onun gölgesini üstümde hissediyordum.
Mumları üfledim ve gözlerimi açtım. Hepsi beni alkışlayıp ıslık çalıyordu. Bu uzun zaman sonra yaşadığım en gülünç ilklerden di. Sonrasında gülüşüm yavaş yavaş söndü. Telefonum çalıyordu. Hemen koltuğa yöneldim. Bu saatte beni kimse aramazdı. Doğum günümü de kimse kutlamazdı. Ekrana baktığımda bir numara aradığını gördüm. Ulaş yanıma gelip "kim?" Diye sordu "numara" dedim. Ardından Serhat gelip "Aç belki önemlidir" telefonu açıp kulağıma koydum. "Alo" "Alo Merhaba, Mavi Gamzeoğlu ile mi görüşüyorum?" "Evet buyrun" "Ben Sefa hastanesinden arıyorum" "Hastane mi?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ölü Gibi
Literatura Feminina-Ölü Gibi hissediyorum Serhat. +Ölüler hissedemez. -Ölü değil, ölü gibi arasındaki farkı anlaman gerek. +Biz hep ölü gibiydik o zaman. -Aynen öyle. ------------------------------ Bir genç kızın, 6 kişilik bir katil grubunu yakalaması ve ardında...