21. O kendine Yeter

82 28 1
                                    

Ulaş ile yürüdüğüm yolda çıkan tek 2 ses vardı. Martıların bağırışları ve uzaklardan gelen gemi sesleri, bu sessizliğin sebebi neydi? Fırtına öncesi sessizlik mi denmeliydi? Sessizliği yaşıyorsak fırtına yakındı. Peki fırtına kimdi? Artık düşünmekten beynim kendini kemiriyordu ve her düşüncem aynı sonuca ulaştıkça da sinirim bozuluyordu. Sessizliği bozmak istedim bir an. Çünkü bozmazsam ikimizde düşünmekten delirecektik. Bunu biliyordum. "Acaba hiç bu gruba gelmeseydim, şu an orada olup huzurlu bir şekilde eşya bakıyor olurmuydun?" Ulaş kafasını bana çevirmedi, ve kaşlarını çattı. "Ne demek istiyorsun?" "Her bir şey söylediğimde ima etmem mi gerekiyor?" "Hayır." "Bu kadar net cevaplar vermen beni korkutmalı mı?" "Ömrümün sonuna kadar hep bana sen mi soru soracaksın Mavi?" "Ömrünün sonuna kadar olacağım yani?" Ulaş ufak bir kahkaha attı. "Çocuk gibisin." "Keşke çocuk olsam belki de şu an tek derdim elmaşekeri yemek olurdu." "Elma şekeri mi?" "Evet, severmisin?" "Tatlı sevmem" "Belayı çekiyorum sanırım, mesela ben gelmeseydim şu an Alara gibi bir derdiniz olmazdı. Bunu ima etmeye çalışmıştım" "Belki de..." Ulaş soğuk ve düşünceliydi. Bu onun her zamanki haliydi ama sanki daha imalı ve daha abartılıydı. Evin yakınlarına gelmiştik sahilde değildik artık, ufak evlerle dolu bir sokaktaydık. Sonra bir adam ve bir kızın bize doğru yaklaştığını fark ettim. Kız bisiklete binmeye çalışıyor babası da ona nasıl yapması gerektiğini söylüyordu. O kız çocuğunun yerinde olmak için her şeyimi verirdim, ama artık hiç bir şeyim yoktu ver deseler veremeyecek kadar yanlızdım. "Emin ol o kız da büyüyünce sana benzemek istiyordur." Ulaşa baktığımda yine içimi duymuş gibi bana yanıt vermişti. "Umarım benzemez, bu ona sadece acı verir" Ulaş bir evin önünde durduğunda geldiğimizi anlamıştım. "Burası yeni yuvamız, güvenli bölge yani" deyip gururlu bir gülümseme yayıldı yüzüne. Sonrasında ise bir korku, ve kolumda ki bir acı. En son hatırladığım tek şey Ulaş'ın beni kendine çekmesi ve kolumdan sıyrılan kurşundu, elimi koluma götürdüğümde elime gelen su gibi kan ile korkudan titremeye başladığımı sandım meğersem acıdan titriyormuşum, "Sakin ol. Şimdi eve girip sana pansuman yapacağım tamam mı sakin ol" "Ulaş çok canım yanıyor!" Ulaş beni kollarıyla sardı ve hemen eve soktu. Sakindi, oldukça sakin ve bilinçliydi. Acıyla yerimde kıvranırken kazağım kan içinde kalmıştı. Bu kadar kanım olduğunu bilmiyordum, fazlasıyla kan kaybetmiştim bile. Ulaş içeride malzeme ararken bana bir tshirt getirdi ve koluma bastırmamı söyledi. Açık mavi olan bu erkek tshirt'ü kan içinde kalmıştı. "Geldim." "Çok kan kaybediyorsun," "kim yaptı bunu Ulaş? Tehlikedemiyiz?" "Bilmiyorum." Derken koluma baskı uyguluyor ve aynı zamanda pamuğa bir ilaç sürüyordu. "Şimdi canın yanacak ama kolunu oynatmaman lazım, kendin için." Kafamı olumlu anlamda salladığımda kolumu işaret etti kazağımın üstünden bastırdığım tshirt'ü ve sonrasında kazağımın kolunu sıvadığımda derinden bir sıyrılma olduğunu gördüm, kan eskisi kadar hızlı gelmesede kolum deli gibi yanıyordu. Dışa vurmak istemediğim acıyı içimde yaşamak daha zordu. Ulaş yavaşça bana doğru yaklaştı ve aniden koluma ilaçlı pamuğu bastırdı. Gelen yanma hissi ile dişlerimi dudaklarıma bastırdığımda her şeyin geçeceğini kendime hatırlatamıyordum. Sanki Ulaş beni duymuşçasına "geçecek... sakin ol." Diye mırıldanıyordu. Kapıdan ses geldiğinde diğerlerinin de geldiğini anladım. "Biz geldiik!" Armağan koca bir tebessüm ile yanımıza gelirken tebessümü yavaş yavaş söndü. Ve hepsi içeri girdiğinde koca bir şok ile bize bakıyorlardı. "Ne oldu böyle!" "Hey! Sakin olun Mavinin kolunu kurşun sıyırdı." "Ne!" "Kim yaptı! Neden haber vermediniz!" Derken Ecem yanımıza geldi. "Ulaş öyle pansuman mı yapılır!" "Olmamış mı, bir şey olurmu?" "Olmamış, yarayı temizlemeden pansuman mı yapılır!" "Ecem." "Mavi bekle geliyorum." Onlar konuşurken Ecem gelip benim yaramın etrafını temizledi tekrar pansuman yapıp sardı. Hala acıyordu ama eskisi kadar değildi. "Teşekkür ederim." "Sen iyi ol yeter. Bize sen lazımsın" deyip gülümsedi. "Maviş! Hep göz odağı mı olacaksın kızım benim havamı söndürüyorsun!" Deyip gülümsedi Armağan,bende ona gülümseyerek karşılık verdim. 1-2 saat bu şekilde oturup konuştuk. Yani onlar konuştu ben dinledim. Saat akşama doğru geliyordu. Ve üzerime bir uyku çökmüştü. Ama öyle böyle değil sanki uyku beni yakamdan tutmuş çekiyor ama ben direniyordum. Gözlerimi bir süre kapattım ve açtığımda odada kimse yoktu. Yanan şöminenin çıtırtıları sanki huzur değil de gerginlik veriyordu ortama. Kalkıp mutfağa ilerlediğimde orada da kimse yoktu, aynı şekilde tuvalete ve dövüş odalarına da baktığımda kimse yoktu. Neredelerdi? Beni burada bırakıp gitmişlermiydi? Sonrasında arkamdan bir ses duydum bana sesleniyordu. Ulaş'ın sesi, o yöne doğru ilerledim, ilerledim. Ama kimseyi bulamadım taki arkamda bir el hissedene kadar. Arkama döndüğüm anda Alara ile göz göze geldim. "Selam, eski dostum." "Senin burada ne işin var!" "Onlar nerede!" "Ne yaptın onlara!" "Şşş! Belki de tek onlar değildir?" "Ne?" "Etrafında ki herkesi alıcam Mavi! Herkesi! Sadece sen ve ben baş başa kalacağız!" "Ne diyorsun sen!" "Yakında anlayacaksın, bana göre yavaş yavaş ama sana göre çok hızlı kaybedeceksin." Alara'nın çirkin kahkahasını duyduğumda elini kolumda hissettim, yaralı olan kolumda. Kolumu sıktıkta canımı yakıyordu. "Belki sende yok olursun. Onlar gibi." Dişlerinin arasından konuştukça sinirlerim bir o kadar artıyordu. "Onlar yok olmayacak!" Alara gülmeye devam etti, "sana onlar yok olmayacak dedim!" "Duydun mu beni!" "Duydun mu!" Çığlıklarımın arasında o sadece gülmek ile yetiniyordu. Nefes alış verişim ve kalbimin hızı gittikçe artarken, yine o şömineli odada buldum kendimi ama yanımda onlar da vardı. Kabus görmüştüm. Ulaşın koluma dokunması ile irkildim. "İyi misin?" Ona başımı sallayarak ayağa kalktım ve mutfağa yöneldim. Kendime su dolduracağım bir bardak ararken Özgür'ün sesini duydum. "Sağ üstteki dolapta." Ona kafamı çevirdiğimde yanıma doğru geldi. "Bardak" "He. Pardon kafam biraz dağınık ta" "birinin seni takip ettiğini söylemeyecek kadar dağınık sanırım." "Özgür, ben...Özür-" "Özür dileme, bu hiç birimize yaramaz. Sadece bize güvenmeni istemiştik." "Size güveniyorum. Hemde fazlasıyla ama..." "ama ne?" "Sağlıklı düşünemedim." "Kendine suyunu al ve içeri gel konuşmamız gerek" olumlu anlamda başımı sallayıp titreyen ellerim ile kendime bir su doldurdum. Sırtıma değen rüzgar ile tekrar irkildim, her an o gelecekmiş gibi hissediyordum, bu beni daha çok zorlayacaktı sanırım. "Mavi." Gelen ses ile kapıya doğru tekrar döndüm. "İyi misin, geliyormusun?" "Dalmışım." "Yada kabusundaki oyunlardan korkuyorsun." Bir an durup Ulaşa baktım. Yine içimi okumuştu. "Pardon düşüncelerine ortak olmayacaktım." Diyip gitmek için yöneldiğinde onu kolundan tuttum. "Ulaş" "sakın özür dileme" "özür dilerim." "Sana özür dileme demiştim, kendimi mahçup hissetmekten hoşlanmıyorum" "Sana karşı hep farklı bir sorumluluk hissediyorum." Ulaş kapkara gözlerini tekrar bana sabitlediğinde ona büyülenmiş gibi bakıyordum. O bana bakınca sadece o siyah rengi görmek istiyordum. Tam dudaklarını araladığında. "Ulaş! Mavi!" "Ne yapıyorsunuz içeride!" "Geliyoruz Armağan geliyoruz!" Ulaş garip bir gülümseme ile bağırdığında ona anlamsız bir bakış attım oda tekrar gülümseyerek içeri doğru yöneldi ve bende peşinden gittim. Onlara olan biteni ayrıntısı ile açıkladım. Hatta gördüğüm kabusu bile. Beni anlattığım her şeyin en ince detayını sorarak ve dikkatli bir şekilde dinlediler. "Bu süreden sonra daha dikkatli olmamız lazım." "Aynen" "Mavi sende çevrendeki insanlara çok dikkat et. Alara seni istiyor." "Serhat'a katılıyorum." Hepsi başını sallarken saate baktım. Saat gece 12 ye 4 vardı. Zaman nasıl geçmişti anlamadım. Onlar ile zaman su gibi akıyordu. Dakikalar saniyeleri saniyeler saliseleri kovalıyordu resmen. "Benim artık eve gitmem gerek." "Hayır" "Ne hayır Ulaş, annem beni merak eder" "bu evden şu anlık çıkamayız." "Ama çıkmam gerek" "annene sen mi haber vereceksin ben mi vereyim?" Ulaşa oflıyarak içeri gittim. Annemi aradım ve 3. Çalışında açıldı. "Kızım?" "Anne ben bu akşam arkadaşımda kalacağım." "İyide kızım neden ki? Sen sevmezsin birinde kalmayı." "Anne çok ısrar etti." "Kimmiş o arkadaşın?" "Ecem" "ver bakayım konuşayım." Anneme hayır diyemezdim çünkü hayır deseydim bir sorun olduğunu anlardı, koşarak içeri gittim ve hepsinin kafası bana döndüğünde Ecem'in kulağına telefonu koydum. Ecem o kadar komik gözüküyordu ki gergin olmasam ona saatlerce gülebilirdim. "Alo." "Efendim teyzecim." "Evet evet." "Hayır yok tabiki baş başayız" "tamamdır" "tamam" "tamam teyzeciğim" "iyi geceler. Sağolun" deyip telefonu kapattı. "Mavi!" "Ne yapsaydım seni istedi." Ecem gülmeye başladı ve bizde ona eşlik ettik. "Başbaşa olduğumuzu ve erkek olmadığını söyledim, klasik anne tribi" "Bende baba olunca net böyle olurdum." Armağan'ın tepkisine hepimiz şaşkınlıkla gülmeye başladık. "Ne yani ne gülüyorsunuz çok mu imkansız bir şey söyledim" "Senin çocuğunu hayal ettimde bir an" "Ne varmış benim çocuğumda Yağmur hanım" Yağmur gözlerini kapatıp düşünürken hepimiz kahkaha atıyorduk. "Hmm. Kısa boylu, kahve rengi gözlü veya ela aynı zamanda eğer babasına benzerse çok boş yapan ve iğrenç esprileri olan biri değilmi Yağmur" "evet!" Serhat ve Yağmur Armağan ile dalga geçerken hepimiz onlara eşlik ediyorduk. Armağan'ın yanına doğru gidip koluna girdim "Öyle demeyin bence dünyanın en eğelenceli babası olabilirsin." "Aranızdan tek Maviyi seviyorum artık hepiniz benim için bittiniz." Armağan'ın tepkisine deli gibi kahkahalar atıyorduk. Bu ortamı özlemiştim, gülmeyi ,kahkaha atmayı,dalga geçmeyi. "İstersen senin baban olurum ama Maviş" deyip gülmeye devam etti. Benim yüzümde de buruk bir gülümseme kalmıştı. Sahi ya. Baba neydi? Ne demekti? Nasıl bir duyguydu? Gittikçe içime yerleşen hüznü Ulaş bozdu. "O kendi kendine yeter." Ona olumlu anlamda başımı salladım . Birbirimize baktık bir kaç saniye. Ve bu sefer saniyeler dakika dakikalar saat gibi geliyordu.

Ölü Gibi Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin