29.Senin kalbinin rengi Mavi.

66 25 0
                                    

Ulaş zannedip sağıma döndüm ama Ulaş değildi... "Alara?" Yine bir rüyamıydı, yada bayılmışmıydım. "Mavi." Kolumu gittikçe sıkıyordu. "Ne var. Bırak kolumu." Dedim uyarırcasına bir sesle. "Ya benimle gelirsin ya da seni zorla getiririm. Karar senin Mavi" "ben hiç bir yere gelmiyorum." Dedim sakinmiş gibi davranarak. "Birazdan bu rüyadan uyanacağım ve uyandığım da senden asıl intikamımı alacağım" "Sana uyanmadan önce iyi geceler Mavicim." Dedi ve ağzımda bir ağırlık hissettim. Yavaş yavaş bilincim kapanıyordu. Uyanmam lazım dı. Bu bir rüya idi değil mi?
(Ulaş'ın Anlatımıyla)
Evin çevresinde ki 13. Turumu atıyordum. Mavi yoktu. Telefonunu açmıyordu ve geri dönmemişti. Sinirden deliye dönmüş gözlerimle onu arıyordum. Yoktu. "Ulaş yok! Yok İşte!" Serhat'a döndüm. "Ne yapacağız Ulaş!" Çaresizdim. Polise gidemezdik, ve tek çare beklemekti. "Eve gidelim." "Ne!?" "Eve gidelim dedim Serhat" "Tamam." Eve girdiğimizde Ecem,Yağmur ve Mavinin Amcası ayakta gerginlikten dolaşıyordu. "Ulaş! Nerede Mavi! Buldum de nolur!" Ecem yanıma gelmiş bana bağırıyordu. "Ya kaç saat oldu nerede bu kız!" "Ulaş. Ya Alara'nın elindeyse." "Kes sesini Özgür." Şimdi de hepsi sessizliğe bürünmüştü. Bu sessizliği bozan bir titreşim sesi oldu. Telefonum çalıyordu. Ekrana baktığımda Mavi yazısını gördüm ve ayağa kalktım. "Kim arıyor Ulaş?" "Mavi..." "Aç hemen." Telefonu açtım. "Mavi! Neredesin! Kaç saattir arıyorum! Açmıyorsun! Nerdesin!?" "Benim yanımda Ulaşcım merak etme." Telefonda duyduğum ses ile duraksadım. Kahretsin. Gerçekten kahretsin! "Ona ne yaptın." Dedim uysal ama kızgın bir ses ile. Sinirden kulaklarım ağrımaya başlamıştı. "Unut onu artık Ulaş. Ben bir şeyi istersem....alırım. Hiç kimseye sormam veya izin almam. Şimdi anladın mı?" "Onun tek bir kılına zarar gelirse sana bu dünyayı dar ederim duydun mu!?" Cevap vermedi. "Sana duydun mu dedim!?" Ardından telefondan bir ses geldi. Kapanma sesi. "KAHRETSİN!" diyerek telefonu yere fırlattım. Sinirimi bir şeyden çıkarmak zorundaydım. "Alara'nın elinde değilmi!" Dedi Yağmur bağırarak. Armağan eliyle gözlerini kapattı. "Telefon hattından nerede olduğunu tespit edelim" Mavinin amcası bize bir fikir sunmuştu. "Polise gidemeyiz Murat Abi." "Tanıdık bir arkadaşım var eskiden bilişim polisiydi. Halleder." "Tamam çağır o zaman acilen buraya gelsin!" Dedim sitemle. Hemen telefonunu alıp balkona çıktı. "Koruyamadım onu." Dedim kendime kızarcasına. "Söz vermiştim. Tutamadım. Onun eline kaldı yine." İki elimle başımı arasına almıştım. "Ulaş. Senin suçun değildi." "Ona o kağıdı vermem gerekirdi inat ettim." "Ulaş. Senin suçun değildi kendini suçlama." "Şimdi nasıl korkuyordur." Dedim başımı kaldırarak. "O senin onu aradığını ve asla pes etmeyeceğini biliyor. Mavi akıllı bir kız. Emin ol korkmuyordur." Dedi Ecem tekrar beni motive etmek istercesine. "Sana ver demiştim." Dedi Özgür duvara bakarak. "Özgür!" Dedi Serhat sitemle. "Sana ona o kağıdı ver demiştim Ulaş. Yine kafana göre oynadın." Sinirle ayağa kalktım. Lavaboya gittim. Aynada kendime baktım. Ulaş ne oluyor sana. Cidden ne oluyordu bana. Kendinden emin ve tek eylemi koruma olan Ulaş'a ne olmuştu. Aklını kaybetmiş gibi davranıyordu. Her ona baktığımda Ulaş olmaktan kaçıyor başka bir insana dönüyordum. Her ortama gerginlik saçarken o yanımda olduğu zaman neşe saçıyorum. Bu ne demek? Bu ne?
Onu Koruyamadım. Sözlerimi tutamadım. Hepsi benim suçumdu. Ona gerçeklerden kaçmamasını söylerken ondan gerçekleri sakladım. Kalbimle hareket etmek bana iyi gelmiyordu. Ama ona karşı bilincimi kapatıyordum. Bu ne demek? Bu ne?
Kendimden nefret etmiştim o an. Aynaya bir yumruk geçirdim. Elimin acısını unutup yere çöktüm. Kendime gelmem lazımdı. Boynuma elimi götürdüm. Keşke onun elleri olsaydı. Şimdi titriyordur elleri... Ulaş ne oluyor...? Lavabodan çıktım. Yukarı gidip Mavinin odasına yöneldim. O uyurken Ecem camları toplamıştı. Gece lambası yanıyordu. Daha toplanmamış olan yatağına oturdum. Komidinin üzerinde olan parfümüne baktım. Elime alıp kapağını açtım. Koluma çok az sıkıp kokladım. Çok güzel kokuyordu. Bebek gibi... İp bir bileklik gördüm tekrar komidinde. Elime aldım. Mavi renkliydi. Parfümü sıktığım koluma taktım. Onu bulunca ona takardım. Ulaş bu sen misin? Bu ben değildim. İşte, bambaşka biri oluyordum. O sinirlerden arınmış sadece şefkat duyan birine dönüyordum. Bu duygu neydi? İnsanı değiştiren, bambaşka biri yapan duygu? "Ulaş?" Kafamı kapıya doğru çevirdim. "Ne oldu?" "Murat abi aramış adam yarım saate geliyormuş." "Tamam Armağan inerim birazdan aşağı." Kafasını sallayıp odadan çıktı. Sonra geri döndü. Ona sorarcasına bakıyordum. Yanıma geldi. Oturdu. "Ulaş. Sana ne oluyor?" "Ne?" "Maviye karşı? Ne oluyor?" Kafamı önüme eğdim. "Bilmiyorum Armağan" elini omzuma koydu. "Aşık mı oldun sen?" "Bilmiyorum." Dedim yine aynı şekilde. "Olm uzatma işte. Mavi geri gelecek ve bunların hiç birinin suçlusu da sen değilsin şunu bil." "Ona o mektubu vermeliydim." "Geri geldiğinde ona duygularını açıklayacak mısın?" "Armağan ben sana bilmiyorum dedim. Farkında mısın?" "Olm uzatma işte. Apaçık belli." Ona baktım. "Aşk ne Armağan?" "Herkese göre değişir kardeşim. Onu sen bileceksin." Dedi ve tekrar elini omzuma koydu. Ayağa kalktı. Ve kapıya doğru gitti. Bir anda arkasını döndü. "Ama senin kalbin Maviye boyanmış belli." Dedi ve gülümsedi. Odadan çıktı.

Ölü Gibi Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin