Arabadaydık, Yağmur Serhat'ın omzuna yaslanmış ve ikiside omuz omuza uyuya kalmıştı. Armağan ile yan yanaydık yanımızda Ecem de vardı. Onlar da uyumuştu. Özgür arabayı kullandığı için uyanıktı. Ama Ulaş da uyuyordu. Sadece Özgür ve ben uyanıktık ve o beni uyuyor sanıyordu. Sen öyle san Mavi. "Gerçekten bizi bırakacak mısın?" Dedi Özgür. Aynadan ona baktım. "Size her geçen gün daha fazla zarar veriyorum, Serhat haklı." Dedim ve kollarımı göğsümde bağladım. "Biliyormusun Mavi." Dedi. "Ulaş'ı ilk defa böyle görüyorum ve ben senin yerinde olsaydım bizim için değil belki ama onun için göz yumardım bunlara." Diye devam etti. "Nasıl yani?" "Ulaşı ilk defa bu kadar gülümserken görüyorum, ilk defa ağlarken gördüm mesela veya ilk defa bir insana hediye alırken." Bu sefer Ulaşa baktım. Özgür tekrar konuştu. "Hani sana dedim ya Mavi, biz kimsesizdik ve birbirimize sahip çıktık. Evet biz yalnızdık ve birbirimizin yalnızlığını örttük ama biz her zaman bunu 5 kişi olarak yaptık. Biz hep 5 kişi yaralarımızı sardık ama Ulaş hep yalnızdı. O hep yara sardı ve hiç bir zaman yaralarının sarılmasına izin vermedi. Gülmedi, ağlamadı, sevmedi. Yaşadıklarını hep kendi yaşadı. Hiç bize paylaşmadı. Biz onu hep yalnız bildik fakat nedenini bilmedik." Gerçekten bilmiyorlarmıydı. Bana anlattığı şeyleri bilmiyorlar mıydı. Ulaş bana güveniyordu bunu tekrar anlamıştım. "O bana güveniyor. Benim kendime olan güvenimden çok güveniyor." Dedim. Özgür olumlu anlamda başımı salladı. "Ben onun ilk defa gözlerinde gördüğüm bir şeyi gördüm Mavi. Aşk. Ulaş sana o kadar ayrı bakıyor ki. Onu 5 yaşımdan beri tanıyorum ve onu ilk defa böyle görüyorum." Yutkundum ve başımı öne Eğdim. "Onu seviyor musun Mavi?" Bu sefer başımı kaldırdım. "Evet." Dedim kısık bir sesle. "O zaman ona bunu yapma." Dedi ve gülümsedi. "Serhat'a da bakma sen, o hep böyleydi. Aramızda bırak başka birini. Evimize bir evcil hayvan almamıza bile izin vermez o. Kimseye güvenmez, bazen bize bile. O yüzden onun için zor. Ve sen onu takma." Kafamı arkaya yasladım. Özgür beni anlıyordu ve bende onu anlıyordum. O en sakinleriydi. En anlayışlılarıydı.
Tam 2 saat sonra evimin arka sokağına arabayı park etmiştik. Özgür ve ben dışında herkes hala uyuyordu. Özgür Ulaş'ı dürttü. Hemen uyandı ve "geldik mi?" Dedi. Özgür güldü. "Günaydın." Dedi. Ulaş arkaya baktığında göz göze geldik. "Hadi uyanın!" Diye seslendi diğerlerine. Arabadan indim, nefes almak istiyordum. Yavaş yavaş diğerleri de indiğinde arka kapıya doğru yürümeye başladık. "Pilav yapmıştım sabah belki yanına salata yaparım." Diyordu Ecem. "Ya Eco salata ne ya!" Dedi Armağan. Ecem Armağan'a döndü. "Armağancım." Dedi. "Efendim Ecemcim." Diyerek Ecem'e baktı Armağan. "Sen kilo mu aldın biraz sanki?" Dedi Ecem Alay ediyordu. "Ne alaka ya göbeğim mi var benim!" Dedi Armağan. "Yakında olacak bu gidişle!" Dedi Yağmur. Hepimiz güldük. "İşte o zaman hiç bir kız sana bakmaz Armağan! Tüh!" Dedi Özgür. Kapıya gelmiştik. Anahtarı çantamdan çıkarıp kapıyı açtım. Armağan konuştu. "Evim evim güzel ev-"
derken sustu. Hepimiz dona kalmıştık. Evin arka tarafında sürüklenmiş bir cesedin kan izleri gibi kan izleri vardı. "Kan mı bu?" Dedi Ecem. Özgür Ecem'i arkasına aldı ve yürümeye başladı. Ben önden yürüyordum, şok olmuştum. Evin tam ortasına geldiğimde halının üstünde bir ceset vardı. Bahçedeki köpeğimin cesedi. "Hayır...hayır....hayır" diyerek köpeğimin cesedine yaklaştım. Nabız yerine elimi koydum. Titreşim yoktu. Nefes alıp vermiyordu da. Armağan bir kaç gündür onunla arka bahçede oynuyordu. Onu tanıyorlardı. Her yerde kan vardı. Bu bilerek yapılmıştı. "Şekerlik." "Kızım." Dedim ve dürttüm. Sonra ayağa kalktım. "Ölmüş..." dedim çaresizce. Sinir tepeme çıkmıştı. Hızlı adımlarla ön kapıya doğru ilerledim. Bunu yapmaya hakları yoktu, her kimse o patronlarını bu gün buradan vicdanı rahat çıkarmayacaktım. Tam kapıdan çıkacakken biri beni tuttu. "Mavi. Sakın." Dedi Ulaş uyarıcı bir tonda. "Ulaş görmüyor musun? Küçücük bir canı almışlar , o hayvanın ne suçu var! Onların vicdanı rahat olmayacak buradan çıkarken!" Gitmeye çalışırken Ulaş bu sefer iki kolumdan tuttu. "Bu bize bir oyun olabilir, seni dışarıya çıkarmak için bir oyun olabilir. Anlıyor musun?" "O pislik, iğrenç yüzlü insanlar yüzünden herkes zarar görüyor! Canımı yakmaya çalışıyor ve başarılı oluyor da!" Dedim haykırarak. Ulaş bu sefer sustu. "Derman olacak söz bile kalmadı İşte Ulaş, bende bundan bahsediyorum." Dedim onu göstererek. "Köpeğini arka bahçeye gömebiliriz." Dedi beni duymamış gibi. "Her yer kan olmuş." Dedim duvarlara bakarak. "Temizleriz." Kollarımı yavaş yavaş bıraktığında beraber salona girdik. Şekerliğin üstünü koltuktaki battaniye ile örtmüşlerdi. Ona gülümseyerek baktım. Gözümden bir damla yaş geldi ve aktığı gibi elimin tersi ile sildim. Gülümsemeye devam ediyordum. Tekrar üstü örtüyle serilmiş Şekerliğin yanına yaklaştım, başındaki örtüyü kaldırdım. Ve başını öptüm "iyi uykular bebeğim." Diye fısıldadım ve bir göz yaşım onun o yumuşacık tüylerine düştü. Örtüyü tekrar kapatıp Şekerliği kucağıma aldım. Arka bahçeye gittim. Kapıyı açıp bahçeye çıktım. Onu bir kenara bırakıp bahçedeki küreği elime aldım. Köşede bir yer kazmaya başladım. Bu iyi geliyordu. Boş boş oturup düşünürsem kafayı yerdim. Bir şeylerle uğraşmam gerekiyordu. "Kürek öyle tutulmaz." Dedi arkadan bir ses. Kapıya doğru baktığımda Serhat oradaydı. Yanıma doğru geldi. "Gelebilir miyim?" Dedi. Başımı olumlu anlamda salladım. Küreği elimden aldı ve nasıl yapacağımı gösterdi. O şekilde yapmaya devam ettim. Diğer küreği de o alıp kazmaya başladı. Hiç konuşmadı. Hala bana güvenmiyordu ve Belkide hala gitmemi istiyordu. Ama olsundu.
Kazdığımız çukura yavaşça Şekerliği koydum ve başından bir kez daha öptüm. "Belki cennette daha hızlı koşarsın." Dedim ve gülümsedim. Ağlıyordum. Canım yanıyordu. Geçmişim beni öyle bir terk ediyordu ki. Ağlamak artık normal geliyordu. Sonra üstüne toprak atmaya başladım. Daha fazla ağlıyordum bu sefer. Bu sadece Şekerlik için değildi. Ben geçmişimin üstüne toprak atıyordum ve artık bıkmıştım. Bıkıp çaresiz olmak nedir bilir misiniz? Daha fazla dayanamadım ve tamamlamadan küreği bir yere fırlatıp yere oturdum. Serhat başımda bana bakıyordu ve bende hüngür hüngür ağlıyordum. Canım o kadar çok yanıyordu ki. Belki bir anda hepsi ufak bir kalp krizinden veya bir salgından ölse bu kadar canım yanmazdı. Ama bunları beni sevmeyen ve benden intikam almak isteyen insanların haz alarak yapması benim canımı o kadar çok yakıyordu ki. Ardından Serhat dayanamayıp içeri girdi. Sonra yanıma minik adımlarla biri geldi ve yanıma oturdu. Ulaş. Bana baktı ve benimde ona bakmamı sağladı. Eliyle yanaklarımda ki göz yaşlarını sildi. "Gel buraya." Dedi ve bana sıkı sıkı sarıldı. "Ulaş...ben çok yoruldum...özür dilerim." Dedim güçlükle. "Niye özür diliyorsun." Dedi. "Size hiç bir katkım olmadı, geldiğimden beri size zarar veriyorum. Beni affedin." Benden ayrıldı. Ona bakamıyordum. Çenemi kaldırdı. "Sen affedilecek bir şey yapmadın. Sen kötü hiç bir şey yapmadın." Mezarı gösterdim. "Ben bu mezarın altında geçmişimi bıraktım Ulaş. Annemi, çocukluğumu, kardeşimi, en yakın arkadaşımı, ailemi, babamı,köpeğimi..." ayağa kalktı. "Hiç bir işi yarım bırakma. Hadi." Dedi ve elini uzattı. "Sen yap." Dedim. Küreği alıp toprak dökmeye başladı. Yere oturmuş ve bir çocuk edasıyla onu izliyordum.
Mezarın tamamı kapandığında içeriden Ecem geldi. Elinde bir tahta vardı. Üstüne "Şekerlik" yazmıştı. Alıp mezarın başına dikti. Yanıma geldi ve oturdu. Başımı omzuna yasladı. Saçlarımın arasına ufak bir öpücük kondurdu. "Korkma." Dedi. "Korkmuyorum." Başımı kaldırdım. Ellerimi tuttu, "Titriyorsun." Dedi. Ellerimize baktım, titriyordum. Ulaş diğer yanıma oturdu. Ama ben ayağa kalktım. "Hadi içeri girelim, üşüyeceksiniz." Dedim. Ardından kapıdan bir ses geldi. "Ulaş!" Hemen eve doğru gittim. Ulaş ve Ecemde kalkmıştı ve eve girmiştik. Hepsi salonda, ayakta duvara bakıyorlardı. Salona girdik, "Ne oldu?" Dedi Ulaş. Özgür arkamızı işaret etti. Arkama döndüğüm anda iki çift göz gördüm. Mavi renkli. Yüzü yavaş yavaş kırışmış, saçları dökülmüş ve çok az kalmış bir adam. Senin baban Mavi...yırtık olan fotoğrafların diğer yarısı... Ecem hemen diğerlerinin yanına gittiğinde adamın ağzından iki kelime döküldü. "Mavi...sen misin?" Dedi kısık bir sesle. Durduğum yerde öylece kalmıştım. Buna hazır değildim. Sesini duymak veya onu görmek istemiyordum. Onda kendimi gördüm, gözlerimiz aynıydı ve belkide kirpik sayılarımız. O kadar benziyorduk. Bana bir adım attı. "Kızım..." "Ben senin kızın değilim..." dedim kesik kesik konuşarak. Yavaş yavaş beynim o yarım fotoğrafları tamamlıyordu. Ve şunu farketmiştim. Ben onu unutmuştum. "Mavi ben senin babanım." Dedi yalan bir şefkatle. "Benim babam yok." Dedim dişlerimin arasından. Gözümden bir damla yaş gelmişti. "Meliha ölmüş." "Onun adını ağzına alma." Kendimi fazla sıkıyordum ve dişlerimi sıkmaktan canım yanıyordu. Ama asıl acı dişlerimde değildi. Bana bir adım daha attı. "Yaklaşma bana." Geriye bir adım attım. "Mavi...yapma böyle." Bana bir kaç adım daha attı. "Sana bana yaklaşma dedim!" Dedim ve geriye doğru adımlar atmaya başladım. Ulaş tam yanıma gelecekken Özgür kolundan tuttu. "Benimle geleceksin." Dedi ve kollarını iki yana açtı. "Ne diyorsun ya sen!" Dedim ve güldüm. Sonra gülümsemem yavaş yavaş silindi. Ona doğru iki adım attım bu sefer. "Hayatımı mahvettin." Dedim kısık bir sesle. "Kızım,yapma böyle." "BİR DE HALA KIZIM DİYORSUN! BEN SENİN KIZIN DEĞİLİM!" Ona doğru işaret parmağımı salladım. "HAYATIMI MAHVETTİN! BENİ BENDEN ALDIN! ÇOCUKLUĞUMU BENDEN ÇALDIN!" Gözümden deli gibi gelen yaşlar nefes nefese kalmamı sağlıyordu. "Özür dilerim, beni anlaman gerek." Dedi kısık bir sesle. "SENİ ASLA AFFETMEYECEĞİM! ÇIK HAYATIMDAN! İLK GÜN Kİ GİBİ DEFOL!" Dedim sinirle. "Ben arkamda bir şey bırakmamıştım." "SEN ARKANDA SENİ GÖRMEMEK, SANA BENZEMEMEK İÇİN GÜNLERCE DUA EDEN BİR KIZ ÇOCUĞU BIRAKTIN!" Dayanamayıp gözlerini sıktı. "Bana da hak vermen gerek." Çok sakin ve sessiz konuşuyordu. "DEFOL! GİT HAYATIMDAN! HİÇ BİR ZAMAN OLMADIN BU GÜN DE YARIN DA OLMA!" Dedim. Ona karşı gerçekten büyük bir nefret hissediyordum. Ona doğru bir adım daha attım. Kollarından itekledim. "DEFOL!" Onu sertçe itekliyordum. "GİT!" Diye defalarca bağırıyordum. Geriye doğru düşmeye başlamıştı. Ulaş yanıma geldi kollarımı tuttu. "Tamam! Mavi!" Diyordu. Gözlerimi kapatmıştım ona bakmıyordum. "Git." Dedi Ulaş. Ardından bir kapı kapanma sesi duydum ve sonra da bir araba çalışma sesi. Beni almaya gelmişti ama başarılı olamamıştı, olamayacaktı.
Ulaş yanıma geri geldi. "Otur güzelim." Dedi ve beni koltuğa doğru çekti. Oturmuş ve az önce ne yaşadığımı idrak etmeye çalışıyordum. Sahi ya ne yaşamıştım ve daha neler yaşayacaktım ben?
"Gözlerini açarmısın?" Dedi. "Hayır." Dedim ve burnumu çektim. Elini elimin üstüne koyduğu sırada irkildim. "Neden peki?" Dedi ve baş parmağı ile elimi okşamaya başladı. "Ona benziyor çünkü." Dedim acı içinde. "Bana bakarsan ona benzemez." Dedi eski bir konuşmamızı hatırlatmak ister gibi.
Baktığın kişiye bağlıdır gözlerinin güzel olması Mavi... Gözlerimi açtım ve ona baktım. Salonda başka kimse yoktu. "Seni asla alamaz Mavi." "Onu görmek için hazır değildim. Hiç bir zaman olmayacaktım belki de." Dedim ve yine burnumu çektim. "Çok güzelsin." Dedi. Ona anlamsız bir şekilde baktım. "Ne?" "Belki savaştan çıksan bile çok güzelsin." Dedi tekrarlayarak. "Sende." Dedim ve gülümsedim. "Bu gün ki performansını da beğendim, seni iyi eğitmişim." Dedi ve güldü. "Haketmişti." Dedim gülerek. "Haketmişti." Diye tekrarladı dediğimi ve gülümsedi. Sonra eğilip yanağımı öptü. O an hissetmiştim bu çok güçlü bir öpücüktü. Benden ayrıldığında bu sefer onu kendime çekip dudaklarına ben bir öpücük bıraktım. Ondan ayrıldığımda yanağını okşadım. "Seni seviyorum Ulaş." Dedim gülümseyerek. "Bende." Dedi ve bir kez daha beni öptü. "İyiki varsın." "Hep olacağım." Dedi ve güldü. Yine anlamıştım. Çok güzel gülüyordu...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ölü Gibi
Чиклит-Ölü Gibi hissediyorum Serhat. +Ölüler hissedemez. -Ölü değil, ölü gibi arasındaki farkı anlaman gerek. +Biz hep ölü gibiydik o zaman. -Aynen öyle. ------------------------------ Bir genç kızın, 6 kişilik bir katil grubunu yakalaması ve ardında...